31 Aralık 2019 Salı

2019 Muhasebesi

Merhaba,

Bir geçmiş yıl muhasebesi yapıp çıkacağım siz bana takılmayın.

Fark ettim de marttan beri neredeyse hiç kulüp harici  yazı yazmamışım.

Beni gerçek hayatta tanıyıp da blogumdan haberdar olanların sayısı arttığı için Mrs. Rottenmeier tabir ettiğimiz otokontrol sistemim devreye girdi ve maalesef artık blog tahtıma keyfimce kurulamıyorum. 

Gelelim 2019'a.

Bu yıldan o kadar ümidim yoktu ki her yıl düzenli ajanda kullanan ben bu yıl "2018 ajandasının son sayfaları boş, önemli bir şey olursa oraya yazarım zaten yaşamıyorum" diyerek yıla giriş yapmıştım. 

Ve şu an 2018 ajandasının son sayfalarına sığdırmaya çalıştığım kargacık burgacık  yazıları çözmeye çalışarak bu yazıyı yazıyorum.

Ocak ve şubat beni sukut-u hayale uğratmadan "hiçbir şey olma" görevlerini icra edip hayatımdan çekildiler.

Ve mart ayında yıllardır hayal ettiğim kitap kulübünü kurma cesaretini gösterebildim. Kulübü kurma sürecinde beni bir an olsun yalnız bırakmayan anksiyete ve obsesif kompulsif bozukluklara teşekkür etmeden geçemeyeceğim. 


(ilk toplantıdan)

Jane Austen Kitap Kulübü ile toplamda 8 toplantı gerçekleştirdik. 2'si film gösterimiydi. Bir kere de Jane Austen harici okuduğumuz birkaç kitabı konuşmak için buluştuk. Bu süreçte şahane insanlarla tanıştım. -Bunu alelade bir cümle olsun diye yazmadım, gerçekten şahane insanlar- Ortak okuduğun kitapları tartışabildiğin, benzer heyecanları paylaşabildiğin insanlarla muhabbet etmenin keyfini bu yıl daha iyi anladım. Sevgili kulüp üyeleri yakanızı bırakmayacağımı bildirir gözlerinizden öperim, akrabalara selam.

Martta hayatımda ilk defa bir işe girdim. Trajikomikti. Gerçekten komik gelmeye başladığı bir zamanda onu da anlatacağım. İşe dair en güzel şey yakınında kahveci olmasıydı. Orada tek başıma oturup bazen bir şeyler okuduğum, bazen boş baktığım, bazen Instagram Keşfet'te yolumu kaybettiğim, bazen insanları gözlemlediğim, bazen sevgili kavgalarını dinlediğim anları çok özleyeceğim.






Bu yıl 32 kitap okudum. Ve bu okuma faaliyeti bütünüyle toplu taşıma araçlarında gerçekleşti. Bu yıl evde oturup kitap okumayı özledim.

78 film, 12 dizi izleyip 4 konsere gittim. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum ceviz çalışma masasını aldım. 

Kasım ayında atandım. İki buçuk yılın ardından oldu aman canım geç olsun da.. gerçi güç de oldu neyse iyisi mi biz bu bahsi kapatalım. 

Bu yıl aslında en çok acı çektiğim yıl oldu. 2019 bazı şeyleri kafama vura vura öğretti bana. Kolayken bile zor olan hayatın zorken ne kadar zor olabileceğinin idrakine acı bir şekilde vardım. Bazen bütün gün tüm gücümü gözyaşlarımı tutmaya harcadığım günler de oldu. Bazen de "ee bir sürü iyi haber aldım ne yapılır ki bu kadar mutlulukla" diye düşündüğüm günlere de şahit oldum. Ama biri çıkıp bunların hepsi kafanda gerçekleşti dese "tamam" diyecek bir ruh halindeyim.

Kişisel olarak kendimi aştığım bir yıl oldu bu aynı zamanda. Sınırlarımın dışına çıktığım ve bundan keyif alabildiğimi gördüğüm bir yıldı. 

Yeni yıl hedeflerimi de yazıp el şamdanımdaki mumu yakmaya gidiyorum. Mumum yanışını seyrederek düşünmem gereken şeyler var da.


Yeni yıl hedefleri
1- Yeni tanıştığın bir kişiyi üçüncü saniyede idealize etme
2- Biraz da başkalarından nefret et
3- Kendine verdiğin sözleri tutma
4- Gerçekten elzem değilse erken uyanma
5- 'Düşene ve tişörtünü ters giyene' de gül
6- Olumsuz bir durumla karşılaştığında hemen nedenini sorgulama sadece üzül
7- Konuşmaya üşenme
8- Para biriktirme
9- Hiçbir akademik faaliyete girme
10- Ciddiye alma

Geçenlerde makale okurken duygusal bir araştırmacıya denk geldim. Yaşlılıkla ilgili çalışmasına şu cümleyle başlamış. Ve bu yıl bu cümleyi kılavuzum ilan ediyorum.

"Yaşama yıllar ekledik şimdi yıllara yaşam eklemeliyiz."

Mutlu yıllar.

25 Aralık 2019 Çarşamba

Jane Austen Kitap Kulübü #8 Film Gösterimi: Sense and Sensibility ve Becoming Jane

Merhaba,

Bir, toplantıya katılamayanların üzerinde "keşke katılabilseydim Allah kahretsin ya of" ve katılanların üzerinde "keşke hiç bitmeseydi rüya gibiydi, harikaydı, muhteşemdi" etkisi bırakma yazısına daha hoş geldiniz.


-Yazı Sense and Sensibility ve Becoming Jane filmlerinden spoiler içerebilir-


(Her seferinde heyecandan doğru düzgün fotoğraf çekmeyi unutuyorum ben eğitilmem teşekkürler)

22 Aralık Pazar günü, film izlerken ne yiyeceğiz ve de ne içeceğiz krizini atlatır atlatmaz saatlerimiz üçe yaklaşırken gösterimimize Duygu ve Duyarlılık izleyerek başladık. 

Normalde toplantı yazılarında ne konuştuysak onu yazıyorum ama bu sefer bir izleme etkinliği yaptığımızdan mütevellit bunu yapamayacağım. Ben de filmleri izlerken kafamdan geçenleri yazmaya karar verdim. Unutturmayın da size bir ara narsisistik kişilik bozukluğumun hangi elim hadiseyle mevcudiyet gösterdiğini de anlatayım.

Şu sandalyeyi şuraya mı koysaydık, ses yüksekliği iyi mi, görüntü net mi, Colonel Brandon'ın mükemmelliği perdeye tam yansıyabiliyor mu, herkesin keyfi yerinde mi, suratı kaşık kadar kalan ve beslenmesi gereken yahut sırtına havlu konması gereken üye var mı sanrılarımdan sonra filme odaklanabildim.

Acımasızca olmasına rağmen Fanny'nin bir insanın düşüncelerini değiştirebilme konusundaki yetisine -yine- hayran olmadan edemedim.

Duygularını ifade etmede bir gün gibi açık olan Marianne'i kıkanmadan geçemedim.

Ve her türlü olay karşısında bir duvar gibi olan Elinor'la empati kurmadan huzura eremedim.

Jane Austen'in yazdığı en iyi anne figürünün bulunduğu bu hikayede Jane Austen'in annesinin nasıl bir kadın olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım. 

Edward Ferrars'ın hikayeye dahil olduğu sahneyi gözlerimi devirmeden geçemedim.

O dönemde yaşasaydım muhtemelen evde kalıp 25'imi göremeden açlıktan öleceğim fikri dimağımda şöyle bir esip geçse de hemen aklıma 21. yy'da olduğum gerçeğini getirdim.

Willoughby'nin beyaz atıyla geldiği sahnede kafamda "hiç sende insaf yok mu can alır ellerin, hiç sende vicdan yok mu sızlamaz yüreğin" şarkı sözleri çınladıysa da onlara yüz vermeyip sabırla Willoughby'nin şerefsizin teki çıkmasını bekledim.

Colonel Brandon'ın Marianne'in piyano çalışını dinleyerek girdiği sahnede nefes almayı kendime hatırlatmam gerekti.

Steele kız kardeşlerin geldiği sahnede 9 saniye kadar bu kızlar aptal mı yoksa sinsi mi diye düşündümse de evlenmemenin açlıkla eş anlama geldiği bir devirde bir erkek için dolaplar çevirmenin çok da kötü bir şey olmadığına kanaat getirdim.

Marianne'in aşk acısından bitap düştüğü sahnelerde onu anlamaya çalıştımsa da muvaffak olamadım.

Ve Edward Ferrars'ın yeniden sahneye çıkışı ve gözlerimi devirmem vs. vs.

Edward Ferrars'ın yanlış anlaşılmalara açıklık getir(ebil)diği ve Elinor'un göz yaşlarına boğulduğu sahnede benim de gözlerim doldu ama benimki üzüntüdendi Elinor galiba mutluluktan ağladı onu tam anlayamadım.

Albay Brandon'ın Marianne'e kitap okuduğu sahnede aklımdan geçenlerse... neyse.

The End

İkinci filme geçmezden önce kısa bir ihtiyaç molası verdik. Burada ihtiyaç, fotoğraf çekmek ve 2005 yapımı Aşk ve Gurur'daki evlilik teklifi sahnesini tekrardan izlemek oluyor. 

Mr. Darcy'nin etkisinden çıkar çıkmaz - gerçi bu mümkün mü bilemiyorum- Becoming Jane'e başladık.

Becoming Jane'in başlangıcında aklıma Jane Austen'in kardeşinin onun hayatını "olaylı bir yaşam değildi" şeklinde tanımlaması geldi. Sağ olsunlar (!) filmi yapanlar da Austen'in hayatından sıkıcı olayları atıp neşelilik potansiyeli olan küçük ayrıntıları abartarak anlatmışlar.

Havanın kararması ve İngiliz aksanının ruhumda acıklı bir duygusallaşmaya sebebiyet vermesiyle Jane Austen'de bir başkaldırı arama timine hak verir gibi oldum. O devirde evlenmeyip herkesin burun kıvırdığı türde yazar olma cesaretini gösterebilen bir kadın olmak bir başkaldırı değil de ne?

Tom Lefroy'un Jane Austen'e yaşam deneyimi ile ilgili ders verdiği kısımlarda içimden biraz ağır konuşmuş olabilirim. 

Filmdeki son dans sahnesinde Tom Lefroy'un Jane'in karşısına çıktığı anda çalan müzikteki değişimin farkına vardım ve ardından teklifsiz bir gülümseyişin gelip yüzümde konumlanmasına engel olamadım.



Tam olarak 1.18'den bahsediyorum


Kaçış sahnesi yepelek ruhuma fazla dramatik geldiği için o sırada telefonuma bakmış olabilirim ama siz yine de dikkatle izlediğimi düşünün rica ederim.

Ve son sahnede Tom Lefroy'un "Jane!" deyişi ve kalpler paramparça... Neyse ki sonra erkeklerin çocuklarına unutamadıkları sevgililerinin ismini koyma fantazisine sinirlenmemle Tom Lefroy'un eşine üzülmem bir oldu da kendimi toparlayabildim.

Hep birlikte Jane Austen'le dolu bir pazar günü geçirdik bu beni birkaç hafta idare eder. Bir sonraki yazıda görüşünceye kadar hoşça kalın.

Ve teşrifleriyle kulübü şereflendiren tüm üyelerden teşekkürlerimin kabulünü rica ediyorum.
Jane Austen Kitap Kulübü sundu.


13 Aralık 2019 Cuma

Jane Austen Kitap Kulübü 8. Toplantı Bilgileri

Becoming Jane'i ve Duygu ve Duyarlılık'ı hep beraber seyredeceğiz!

Yeey!

Havai fişekler

Çığlıklar

Alkışlar

Vs. vs.

Evet dostlarım, yanlış duymadınız. Emma kitabına geçmezden önce birlikte film izleyelim istedik. Bir filmin bizi kesmeyeceğine karar vermemiz ise çok sürmedi. Jane Austen Kitap Kulübü  ile GalataPerform'da konuşa konuşa film izlemek isterseniz kaçırmayın. Yoksa siz hala tek başınıza duygularınızı içinize içinize atarak Jane Austen uyarlaması izlemekten sıkılmadınız mı? 

22 Aralık Pazar

14.00'da

GalataPerform'dayız

Art arda 2 film izleyip patlamış mısır yiyeceğiz. Patlamış mısır yemek için bile olsa gelinir bence.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

 

İzleyeceğimiz yapımlar.


Şu sahne üzerinde 8 saat konuşmaya o kadar hazırım ki. 

Bunu göze alarak gelin.


7 Aralık 2019 Cumartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #7 Mansfield Park

   Mr Darcy konuşalım dediler, boş verin gelecek toplantı tarihini ayarlayalım dediler, vegan peynir tarifi istiyoruz dediler, Edmund kim ki ne zaman Bay Knightley konuşacağız dediler -gerçi bunu ben dedim- Fanny çok düz bir karakter konuşulacak bir şeyi yok dediler, kitabı okuyamadık dediler, 2005 yapımı Aşk ve Gurur'u mu izlesek dediler, Harry Potter'da Hufflepuff ne ise Jane Austen'de de Mansfield Park o dediler ama ben Mansfield Park'ı yedirmedim dostlarım.

   Tamam, aşırı derinlikli eleştiri yeteneğimle 6 yıl önce ilk okuyuşumda aşık olunacak bir karakter bulamadığım için kitabı diğer Jane Austen kitaplarına göre daha az sevdiğime yönelik şahane bir yorumda bulunmuş olabilirim ama yine de  Mansfield Park'ı savundum. 

    Ve dün akşam Jane Austen Kitap Kulübü'nün yedinci toplantısını gerçekleştirdik. 


  Yazıya başlamadan önce dün akşam kitap kulübüne gelip düşüncelerini paylaşan herkesten teşekkürlerimi kabul etme nezaketini göstermelerini rica edeceğim. Beni zihnimde Jane Austen kitaplarıyla yalnız bırakmadığınız için müteşekkirim. 

   Gelelim konuştuklarımıza.

  Çok fazla karakterin ve hayatın gündelik akışına dair çok uzun konuşmaların olduğu bir kitap olduğu için Mansfield Park'ın akıcılığıyla ön plana çıkan bir roman olmadığına karar verdik.

   Fanny'nin alışılagelen Jane Austen karakterlerine pek benzemediğiyle ilgili konuştuk ve uyarlama filmlerde Jane Austen'de ve Jane Austen'in Yazdığı Karakterlerde Bir Başkaldırı Arama Timi'nin Fanny'yi asi bir karakter yapma çabalarını istihzayla karşıladık.

   Filmlerdeki çok kitap okuyan, bir yerlere bir şeyler karalamadan duramayan, dümdüz söylenmiş herhangi bir cümle karşısında bile lafı gediğine oturtma ihtiyacı hisseden karakterlerden yorulduğumuza dair bir iki laf etmekten kendimizi alamadık.

   Maria ve Julia kız kardeşlerin çok umurlarında olmasa bile Henry'nin Fanny'ye ilgi göstermeye başladığı anda kıskançlık krizlerine girmelerini kadın doğası ışığında enine boyuna tartıştık. Ve kadınların eş seçiminde seçenek azlığı ve bu azlık halinin doğal olarak, yapısı itibarıyla, kendiliğinden (!) bünyede asap bozukluğuna yol açtığına yönelik yorumlarda bulunduk.

  İnsanların dışarıdan beğendikleri kişileri kendi kafalarındaki kişiye dönüştürme çabalarını karakterlerin konuşmaları üzerinden değerlendirdik. Edmund'ın Mary'nin yürüyüşünden nasıl da iyi kalpli olduğu sonucunu çıkarmasına gülerken Fanny'nin Edmund'ın isminden bir şövalyelik hikayesi yazmasına şaşırdık.

   Jane Austen döneminde evliliğin nasıl bir düzen, dolap, entrika meselesi olduğuyla ilgili yorum yapmaktan çekinmedik. Ve bunun günümüzde de değişmediğiyle ilgili. 

   Fanny'nin en amiyane tabirle silik bir karakter olmasına rağmen Henry'nin evlilik teklifi karşısındaki dirayetli duruşunu saygıyla karşıladık.

   Bir ara fırsat bulduğumuz küçük bir anda Henry Crawford'ı övmeyi de ihmal etmedik.

   Jane Austen'in öyle bir çabası olmamasına rağmen uyarlama filmlere siyaset sokmaya çalışmalarını öfkeyle karşıladık. 

   Bir ara kendimi hayal meyal Bay Darcy'nin aslında değişmediğine ve içinde zaten var olan mükemmelliği daha da ortaya çıkardığına dair bir yorum yaparken hatırlıyorum ama bunu neye karşılık söylediğimi hatırlamıyorum. Sanırım artık Bay Darcy övmek için sebep de aramıyorum bulduğum ilk boşlukta yapıştırıyorum.

   Neredeyse tüm toplantıyı özetledim. Umarım yazı katılamayanların üzerinde "keşke katılabilseydim, Allah kahretsin ya of" katılanların üzerindeyse "keşke hiç bitmeseydi rüya gibi bir akşamdı, harikaydı" etkisi yaratabilmiştir. Tüm amacım oydu.

  Ve son olarak bu toplantıya gelen ilkokul arkadaşlarıma teşekkür ederim. İlkokuldaki ben'e dair çirkin detaylar anlatabilirlerdi ama anlatmadılar.

   Bir sonraki kitabımız Emma. Ee Bay Knightley konuşmaya hazır mıyız?

   Hadi görüşürüz.

   Görüşür müyüz?

   Görüşelim.



Ayraç ve kağıttan kuşlar için Ece'ye ayrıca teşekkür ederim. 




26 Kasım 2019 Salı

Jane Austen Kitap Kulübü 7. Toplantı Bilgileri

Merhaba,

Kasım ayını atladık ama aralıkta yedinci buluşmamızı gerçekleştiriyoruz! 

6 Aralık Cuma günü 19.00'da GalataPerform'da Jane Austen-Mansfield Park konuşacağız. 

Ben kendimi şimdiden Fanny'yi övüp göklere çıkarmaya, Edmund'a burun kıvırmaya, Mrs. Norris hakkında ileri geri konuşmaya hazırladım. 

E tamam hadi çok ısrar ettiniz güzel hatrınız için biraz da Mr. Darcy Mr. Knightley fElan da konuşuruz. Az.

6 Aralık

Cuma

19.00

GalataPerform

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Bence görüşelim.

Soru, görüş ve öneriler için Instagram: austenzedee


Sizi böyle bekliyorum.

25 Ekim 2019 Cuma

Ruh Adam- Atsız

İnsan düşünebilen ve düşünebilmeyi engelleyemeyen bir varlıktır. Bir şeyin varlığını ortadan kaldırma gücünden yoksunsanız ona sahip olmak bir meziyet olmasa gerek. O sebeple çoğu zaman düşüncelerimle gurur duymam. 

Yahu bu kız ne diyor diyorsanız Jane Austen'le çevrili Mr. Darcy'den bulutlarla örtülü blogumda bir Atsız kitabı inceleme cürretimi mazur göstermeye çalışıyorum. Tabii ki bu blog gayriciddi olduğu için bu yazıda da ciddiyetten bir hayli uzak olacağız. Muhtemelen kurduğum her cümleden sonra içimden 'ben Atsız mı yorumluyorum ya' diyerek kendime yabancılaşacağım ama olsun. 

Eğer klişe esprileri ısrarla yapmaktan imtina etmeyen biri olsam kitabın fotoğrafını İnstagram'da paylaşınca bir sürü kişiden görüşlerini merak ediyorum mesajı aldım aslında 3 kişi meheh falan derdim ama Allah'tan değilim.

(Burada ceviz bir masa üstünde Ruh Adam kitabıyla yanında şekersiz bir Türk Kahvesi hayal etmenizi rica edeceğim.)

Ruh Adam benim Atsız'la ilk tanışmam değil. Atsız okumaya Bozkurtlar'la başlamıştım. Ve o zaman beni en çok etkileyen şey yazarın akıcı dili olmuştu. İlgimi çok da çekmeyen bir konu olmasına rağmen birkaç günde okumuştum kitabı. Ruh Adam da manevi yükü ağır bir kitap olmasına rağmen duru Türkçesi sayesinde elinizden bırakamayacağınız bir esere dönüşüyor. 

Selim Pusat'a gelecek olursak; inandığı şey ne olursa olsun onu savunmaktan çekinmeyen ve ona karşı herhangi bir görüşü savuşturmakta bir saniye bile gecikmeyen her insana olunacağı gibi ona da hayran olmamak elde değil. Ve o insanın şerefini gözünü kırpmadan öldürüp kendi kendini zihnindeki mahkemede yargıladığını görmek karakterin alelade olarak tanımlanamayacağının kanıtı niteliğinde. Ama 153. sayfada Selim Pusat gibi birinin bile kendinden yorulabileceğini okumak hoşuma gitmedi desem yalan olur. Evet hayran oldum ama Selim Pusat'ın her cümlesini okurken gerilmekten bin parçaya bölünmekten kendimi alamadım. 

Ben kitabı okumadan önce bir arkadaşım Anadolu coğrafyasında yaşayan ve Ruh Adam'ı okuyan çoğu erkek tarafından Ayşe Pusat'ın ideal kadın olarak görüldüğünden bahsetmişti. Bu konudaki duygularımı en kısa biçimde nasıl açıklayabilirim diye düşünüyordum da Derbyshire'ın sefil yarısının sahibini bulma ihtimali bile Ayşe Pusat'ın bulunma ihtimalinden yüksek göründü gözüme. Ayşe Pusat'ı okurken kendi edebiyat öğretmenlerim film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Sınıf arkadaşlarıma asılan edebiyat öğretmenim, derste dondurma yiyen edebiyat öğretmenim, bir an evvel dersten çıkabilmek için çantası omzunda ders anlatan edebiyat öğretmenim, derste lingo lingo şişeler'i söyleyen edebiyat öğretmenim ve kapanış. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim taş olsa çatlardı be Ayşe Pusat. Neyse boş verelim gönlü rahat olanlar ah u zar ile dolan bir gönlü ne anlar!

Ama az biraz çocuk psikolojisi eğitimi almış biri olarak bu hikayede en çok Tosun'a üzüldüğümü en çok onu düşündüğümü söyleyebilirim. 

Herkes gibi ben de Selim Pusat'ın mahkemesini okurken kanı donanlardanım. Bu yazı gayriciddi olduğu için bu sahifelerin üzerinde durmuyor ve yeni sekmede düşünmeye devam etmeye kendimi davet ediyorum.

Kitabı okurken toplamda altını çizmediğim 8 satırın kaldığını tahmin edersiniz ama buraya hiçbirini yazmayacağım çünkü ben de artık başkasının altını çizdiği satırları okumayı bıraktım. O satır ne anlatırsa anlatsın altını çizen ne düşünerek çizdiyse anlam ona büründüğü için altı çizilmiş alelade bir cümleyi okumak hiçbir anlam ifade etmiyor benim için. Baya havalı bir düşünce inşallah caymam.

Benden bu kadar. Daha birkaç gün zihnimde bu kitabı taşıyacağıma emin olarak sözlerime son veriyorum.

Not: Güntülü'den bahsetmediğimi fark etmemle bahsetmek istemediğimi fark etmem bir oldu.



20 Ekim 2019 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü #6 Lady Susan

Bir şeyi gururla söyleyebilirim ki Jane Austen Kitap Kulübü'nün Lady Susan buluşmasında -şaşırtıcı olacak belki ama- ilk 1 saat yalnızca Lady Susan konuştuk. Evet doğru. Ve bir şeyi daha gururla söyleyebilirim ki en az Bay Darcy konuştuğumuz toplantıydı. Bu demek oluyor ki diğer toplantıda telafi etmek için daha çok konuşmak zorundayız meheh.


Yazıya giriş yapma kaygısını bir sonraki yazıya kadar atlattığımıza göre direkt konuya giriyorum.

Öncelikle İngiltere'nin en şöhretli fettan kadınına dönemin sosyo-ekonomik gerçeklikleri ışığında hak vermekten geri duramadık. "Başkasının gözündeki yerinin önemine" takılıp kalmaktansa kendini sağlama alacak planlar yapmayı gurur verici buluyor Lady Susan. Bence bu durumda bize Bay Darcy'yi övüp göklere çıkarmak düşer. Ay bi dk Bay Darcy övücülüğü beni hazırlıksız yakaladı yoksa cümlenin sonunu şahane bağlayacağıma neredeyse emin gibiyim.

Kitabın mektuplar şeklinde yazılmış olması çoğunluk tarafından hoş karşılanmazken Jane Austen'le ilk kez tanışanlar birbirinden farklı renk ve desende isim/unvan karşısında şoke olduklarını dile getirdiler.

Lady Susan kitabının biraz gölgede kalmış olmasının sebebini karakterlerin geçmişlerini çok bilemememize ve dolayısıyla kitaba bağlanamamamıza yorduk.




Kitapta altını çizdiğimiz yerlerden hareketle günümüz kadın erkek ilişkilerini inceledik. Hatta üyelerimizden duygu yönetimine dair taktikler aldık. Bu arada biliyor muydunuz Elif'in DİŞ HEKİMLİĞİ OKUYAN ARKADAŞI mükemmel birisidir. (Yalnızca kulübe gelenlerin anlayacağı bir espri yaptım umarım bu gelmeyenlere iyi bir ders olmuştur.)

Duygu ve Duyarlılık'taki Fanny ve Lady Susan benzerliği üzerine konuşurken Reginald'ın fikirlerinin uçan kuştan etkilenmesine değinmeden edemedik. Bi' dur bi' şüphe et be adam!

Ve Lady Susan'ın oyunlarının Bay Darcy üzerine etkisi ne olurdu diye konuştuk. Sonuç olarak Bay Darcy'nin asla böyle oyunlara kanmayacağına ve onun fevkalade, mükemmel, harika, şahane birisi olduğuna karar verdik.


(Diğer toplantıya hazırlık.)

Bir ara veganlıktan ve coğrafyanın kader olmasından da bahsetmiş olabiliriz. Konu oralara nasıl geldi biz de çok anlamadık zaten boş verin.

Son olarak teşekkür etmek istediğim özel birisi var. Sueda'ya Adana'dan sırf kulüp için kalkıp geldiğinden dolayı çok çok teşekkür ederim. Cvme yazmamak için kendimi zor tutuyorum. Diğer üyelere de teşekkür ediyorum teşrifleriyle kulübümüzü şereflendirdikleri için. Sonuçta Beylikdüzü'nün Adana'dan uzak olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam.

O zaman şey yaparız görüşürüz.
Görüşür müyüz?
Görüşelim.

Bu arada bu toplantı için kulüp üyelerine aşağıdaki stickerları yaptırdım. Siz nereye yapıştırırsınız bilmem ama ben galiba şeye yapıştıracağım alnıma.


(Siyah beyaz olanın içinde "Jane Austen Kitap Kulübü Üyesi" yazıyor.)

13 Ekim 2019 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü 6. Toplantı Bilgileri

Merhaba!

Jane Austen Kitap Kulübü 6. toplantı ayrıntıları netleşti.

19 Ekim Cumartesi 19.30'da GalataPerform'da Lady Susan konuşacağız. Lady Susan Jane Austen'in pek bilinin eserlerinden biri olmadığı için okuyanlar neler düşünüyor çok merak ediyorum. Jane Austen'in diğer karakterlerine hiç benzemeyen Lady Susan'ı enine boyuna tartışmak için toplantıya bekleniyorsunuz. Bu toplantıda küçük bir sürpriz de olabilir benden söylemesi.

Ben kaçırmazdım.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Bence görüşelim.

Aklınızda kulüple ilgili herhangi bir soru olursa bana aşağıdaki hesaplardan ulaşabilirsiniz.

Twitter: austenzede
İnstagram: austenzedee

9 Eylül 2019 Pazartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #5 Northanger Manastırı

Bu yazıda sizlerle Jane Austen Kitap Kulübü'nün beşinci toplantısında Northanger Manastırı'nı nasıl enine boyuna tartıştığımızı anlatmayı ben de çok isterdim. 

Gerçekten.

Samimiyetime inanın.

Ama maalesef üzülerek (tamam çok da üzülmüyorum) bildiriyorum ki bu toplantıda da konu yine asla ama asla anlayamadığımız bir biçimde Bay Darcy'ye geldi. Ve el mahkum 2 saat süren toplantının yarım saatini (toplantı bitip üyelerin çoğu ayrıldıktan sonra kalan 5 kişiyle 2005 yapımı Aşk ve Gurur filminde Bay Darcy'nin Lizzy'yi ilk gördüğünde aslında ona 2 kere bakış attığı bilgisini öğrenip sahneyi tekrar izlediğimizi de sayarsak 1 saat ki konumuz bu değil) Bay Darcy'ye ayırmak mecburiyetinde kaldık. Safi mecburiyet...

Daha önce biri kulüpteki asli görevlerimden birinin konuyu Bay Darcy'den çekip ayın kitabı üzerinde tutmak olacağını söyleseydi inanırdım gerçi olmayacak şey değil.

 
(gelecek toplantı hazırlıkları)

Konumuza dönecek olursak,

Northanger Manastırı Jane Austen'in en popüler kitaplarından biri olmamasına rağmen roman türünün sorgulanması münasebetiyle benim alakamı çeken bir eserdir. Bundan sebep toplantıda kitabı tartışmaktan büyük keyif aldım.

Öncelikle varlıklarıyla kulübümüzü şereflendiren değerli üyelerimize teşekkür ederek katılımlarının sürekli olmasını temenni ediyor ve toplantıda konuşulan başlıklara geçiyorum. 

- Açılışı roman okumanın neden hor görüldüğüyle ilgili düşüncelerle yaptık. Ve bu eylemin hor görülüp görülmemesinin ancak okunan romanın niteliğiyle alakalı olacağına karar verdik.

- Bay Tilney'i, Catherine'i günümüz toplumsal cinsiyet kalıpları ve 19. yy sosyo-ekonomik gerçeklikleri ışığında değerlendirdik. Bu kapsamlı değerlendirme sonucunda Bay Tilney'in harika bir insan olduğu kanısına vardık. İnşallah nasıl vardınız diye sormazsınız.

- Bu sefer kulüp içerisindeki erkek üye sayısı ikiye bölünebilecek kadar çok olduğu için (bir keresinde erkek üye sayısı yalnızca kendine bölünebiliyordu ama şimdi Jane Austen Kitap Kulübü filmdeki sayıyı geçtik yeey :D) farklı cinsten Jane Austen okurlarının karakterlere yaklaşımlarını tartıştık. Erkek okurların Bay Darcy olmadıklarını anlamaları için banka hesaplarına bakmaları yeterliyken kadın okurların Elizabeth olmadıklarını anlamalarının somut bir gerekçesi olmadığının farkına varsak da çok geçmeden aslında kimsenin Lizzy'yi umursamadığı herkesin Derbyshire'ın sefil yarısının sahibinin yanına kendini yakıştırdığını anladık.

- Jane Austen'in annesiyle olan ilişkisi ve bunun eserlerine yansımaları üzerine konuştuk.

- Catherine'in karakter gelişiminde okuduğu kötü kitapların etkisinin olduğu üzerine konuşurken ergenlik döneminde okuduğumuz korkunç kitaplara bir dakikalık saygı duruşunda bulunduk.

- Jane Austen'in mizahi yönünün Northanger Manastırı romanına yansıyan taraflarını tartıştık ve Austen eğer günümüzde yaşasaydı bir Twitter fenomeni olurdu diye düşündük.

- Kitapta alaya alınan Udolf Hisarı, iki kitap arasındaki benzerlik ve farklılıklar da konuştuğumuz konular arasındaydı.


   Ve daha bir sürü şey.

    Ama bu toplantıdan sonra şunu fark ettim ki Jane Austen okumaya romantiklik haklı gerekçesiyle başlayan herkes bu yolculuğun sonunda azılı bir realist olarak hayatına devam ediyor. Jane Austen, yazdığı karakterlerin hikayelerinin başındaki romantiklikleriyle kalmalarına müsaade etmediği gibi okurlarına da bu özgürlüğü tanımamış ve biz farkında olmadan bir gerçekçi olup çıkmışız. Ve birer Austen karakteri gibi romantikliği iyi tanıyor, saygı duyuyor ama ona çok yüz vermeden realizmin güvenli kollarında kendimizi buluyoruz.

    Ve saatlerimizi ayarlayalım. Ekim ayının kitabı Lady Susan. Books are ready!

Sincerely
Austenzede

Not: Bu arada nişan kurdelesi yutmak işe yaramıyormuş kesin ve kahredici bilgidir yayalım.

Son bir not: çok heyecanlıydım sözünü kestiğim, herhangi bir sebeple kırdığım biri olduysa lütfen özürlerimi kabul etsin.

Son değilmiş: inşallah romandan bir paragrafı ezberden okuduğum sırada benden korkmamışsınızdır. Deli değilim. Gerçekten. Yani inşallah.



Sanmıyorum ama ilgilenen olursa diye ekledim. 1.50'deki bakış dostlarım.

1 Eylül 2019 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü 5. Toplantı Bilgileri

Merhaba!

En sonunda bu duyuruyu yapabildiğim için çok mutluyum. Jane Austen Kitap Kulübü 5. toplantısı 7 Eylül 2019 Cumartesi 19.30'da GalataPerform'da olacak.

Yeeey!!


(Gelmenizi böyle bekliyorum.)

Bu toplantıda Northanger Manastırı konuşacağız. Northanger Manastırı Jane Austen'in roman türünü enine boyuna eleştirmesi münasebetiyle önemli bir yere sahip. Roman okumak/yazmak konusunda ne düşünüyorsunuz çok merak ediyorum. Belki günümüz romanlarıyla klasikleri bile karşılaştırırız. Sonra sevdiğimiz ve sevmediğimiz roman türleri hakkında atıp tutarız kim bilir. Düşündükçe heyecanlanıyorum :D

Bu arada çok önemli bir ayrıntı değil ama şimdi öylesine birdenbire aklımdan geçiveren düşünceyi sizlerle paylaşmak istedim. Gerçi olmaz ama belki Bay Tilney'den ve roman okuyan erkek kişilerinden de bahsederiz ama belki. Söz vermeyeyim.

E hadi görüşürüz o zaman.

Sincerely
Austenzede




Soru ve önerileriniz için;

İnstagram: austenzedee
Twitter: austenzede

Jane Austen Kitap Kulübü #4 Aşk ve Gurur Film Gösterimi

Sosyal medya nasıl kullanılmaz'ın örneği niteliğindeyim!

Jane Austen Kitap Kulübü olarak hızımızı alamadık ve 6 Temmuz 2019 Cuma günü buluşup 2005 yapımı Aşk ve Gurur'u her beraber izledik. Üzerinden neredeyse 2 ay geçmiş olabilir ama (burada gözlerimi kaçırıyorum) hiç yazmamaktan iyidir bence. İyi olmasa da kötü olmamalıdır en azından.

Konumuza gelecek olursak kulübümüzün güzide üyeleriyle GalataPerform'da buluşup filmi konuşa konuşa (daha çok ben konuşmuş olabilirim gerçi ama bugünü çok bekledim affedin) seyrettik.



Çoğumuzun 284729832. izleyişi olmasına rağmen evlilik teklifi sahnesinde hep beraber nefeslerimizi tuttuk.

Mr. Collis'e hep beraber güldük.

Lady Catherine'e hep beraber sinir olduk.

Charlotte Lucas'a hep beraber hak verdik.

Caroline'lı sahnelerde hep beraber göz devirdik.

Subayların şehre gelişine hep beraber sevindik.

Lydia'lı sahnelerde hep beraber utandık.

Wickham'lı sahnelerde hep beraber ağır konuştuk.

Bay Bingley'li sahnelerde hep beraber eridik.

Ve 273827641. kez filmin bitişine hep beraber üzüldük.

Ya da bunların hepsi benim kafamda yaşandı.

Hala emin olamıyorum bu kadar güzel bir kitap kulübünün varlığına.


Teşekkür ederim kulübü varlıklarıyla onurlandıran arkadaşlarıma. Umarım birlikte daha nice Jane Austen'li günlere imza atarız. 

Ve Jane Austen seven herkesi kulübümüzü teşrifleriyle şereflendirmeye davet ediyor sözlerimi sonlandırıyorum.

12 Ağustos 2019 Pazartesi

Alıngan Aşk - Joanna Trollope

Merhaba!

Size daha önce Austen Projesi'nden bahsetmiştim ve Türkçeye çevirilen ilk kitap Gözde Bekar'ın incelemesini de yapmıştım. Sıra geldi Austen Projesi'nin ikinci kitabı Duygu ve Duyarlılık'a. Çeviriyi yapanlar kitabı Alıngan Aşk diye çevirmeyi neden uygun görmüşler hala düşünüyorum ama ben isminden dolayı kitabı toplum içinde saklayarak okumak zorunda kaldım. Sory not sory. 


Gelelim kitaba;

Genel olarak aralarda geçen Facebook, Youtube gibi unsurlar da olmasa hikayenin günümüzde geçtiğini anlamazdım ben. Bazı bölümlerde eserin aslını okuyor izlenimine kapıldım sürekli. Hatta sonlara doğru atlaya atlaya okuduğumu itiraf etmeliyim. Kitapta gözüme takılan şeyleri karışık bir biçimde sıralayacağım şimdi. Eğer kendinize karşı Jane Austen ile ilgili Türkçeye çevrilen her şeyi okuyacağım gibi bir sözünüz yoksa okumasanız da olur diyebileceğim bir kitaptı.


Hikayenin omurgası günümüze şu şekilde uyarlanıyor. Isabella ve Henry birbirlerine çok aşık oluyorlar ve herkesin karşı gelmesine aldırmadan birlikte oluyorlar. Norland'ın sahibi aşklarına inandığı için evini açıyor. Norland'ın sahibi ölünce Isabella ve Henry evlenmeden birlikteliklerini sürdürdükleri için miras Henry'nin ilk evliliğinden olma oğluna kalıyor. Jane Austen dönemindeki miras paylaşımını günümüze bu biçimde uyarlamış yazar. 

Karakterlerin isimlerinde bir değişiklik yapılmamış. 

Jane Austen döneminde bütün genç kızların resim yapma zorunluluğu günümüze Elinor'un mimar olması şeklinde yansıtılmış. Marianne'in piyano sevgisi ise gitarla değiştirilmiş. Buna niçin gerek duyulmuş ben anlayamadım. Zorlama bir şekilde elektronik müzik tutkusu vs de yapılabilirdi gerçi korkunç olurdu ama gitar alakasız geldi bana. Aynı zamanda ikonik sahne, tepede yağmur yağarken Marianne'in ayağının kayması ve düşmesi olayı da değiştirilmiş. Kitapta Marianne astım hastası ve yağmur çok yağınca tepede astım krizine giriyor. Willoughby onu Aston Martin'i ile kurtarıyor. 

Edward burada da çekilmez bir karakter. Eton'dan madde kullanan arkadaşlarına gözcülük yaptığı için atılmış ama ben ona hiç güvenmiyorum. Kesin kendisi de kullanıyordur. (Baya Austenzede ile dedikodu saati gibi oldu ama Edward senden nefret ediyorum aslanım)

Edward'ın ağabeyi Robert'ı günümüze uyarlama çalışmaları onu gay yapmak şeklinde sonuçlanmış.

Albay Brandon askerdeki bağımlı askerleri iyileştirmek için gönüllü bir takım faaliyetler yürüten biri olarak karşımıza çıkıyor. Gözde Bekar'daki her şeye cinsellik katmak takıntısı bu kitapta her şeye bağımlılık katmaya dönüşmüş. 

Tüm kitapta en sevdiğim uyarlama ise Willoughby'nin torbacı olması gerçeğiydi :D Jane Austen dönemindeki evlilik öncesi cinsel birliktelik korkusu bu kitapta uyuşturucu bağımlısı olmak şeklinde günümüze aktarılmış. Yaşadığımız dönemdeki en büyük problemlerden biri olan bağımlılığın bir Jane Austen uyarlaması içinde olması her ne kadar tuhafsa da uygun bir noktaya değinilmiş bence.

Aramızda kitabı okuyan var mı?