25 Şubat 2019 Pazartesi

Türk Yapımı Gurur ve Önyargı: Aşk-ı Gurur


Bir süre önce İnstagram'da yeni çıkan bir kitabın tanıtım gönderisi altına etiketlenmek suretiyle Aşk-ı Gurur kitabından haberim oldu. Gurur ve Önyargı'nın Türkiye'ye uyarlama çalışmalarını daha önce görmüştük. Bunlardan biri Asi dizisiydi ve son derece başarılı bir uyarlamaydı zannımca. Diğeri de Aşk ve Gurur isimli bir diziydi. Gurur ve Önyargı ile hiçbir bağlantısını kuramadığım dizi zaten kısa süre sonra yayından kaldırılmıştı. Gurur ve Önyargı'yı Türkiye'ye uyarlama çalışmalarında başka kitap var mı bilmiyorum. Bilen varsa yorumlara yazarak beni sevindirebilir.

Jane Austen uyarlamaları söz konusu olduğunda ben onları ancak 80'lere kadar hayal edebiliyorum. Günümüze yaklaştıkça büyü bozuluyormuş gibi geliyor. 1810'larda geçen bir Türkiye uyarlaması yazsın biri artık rica ederim! Neyse ani bir çıkış oldu :D

Kitap Büyükada'da geçtiğinden midir bilmem yazıyı Hatırla Sevgili dizi müzikleri eşliğinde yazıyorum. Buradan sonrası spoiler içerebilir. Ben söyleyeyim de sonra içinizden ağır konuşmayın bana karşı.

Pınar Gencal tarafından yazılan kitapta Bennet ailesi karşımıza Civciv ailesi olarak çıkıyor. Bennet kızları ise hikayemizde 3 kardeş. Eserin orijinalinde Jane en büyük kardeşken burada Elizabeth abla. Kızlarımızın adları; Günsel (Elizabeth), Ayşegül (Jane) ve Yıldız (Lydia). Mrs. Bennet ev hanımı ve Lovel marka ürünler satıyor aynı zamanda. Mr. Bennet emekli avukat. Aile Büyükada'da yaşıyor. Adanın yerlilerinden. Günsel (Lizzy) avukat aynı zamanda amatör olarak distopik hikayeler yazıyor. Ayşegül (Jane) peyzaj mimarı. Yıldız (Lydia) ise lise öğrencisi. 


Yine orijinal eserden farklı olarak Orhan (Darcy) ve Özgür (Bingley) kuzen. The Karagülle ailesi. Orhan (Darcy)'ın annesi vefat etmiş, babası yeniden evlenmiş ve Pırıl (Georgiana) o evlilikten sonra doğmuş. Yani Orhan ve Pırıl üvey kardeş. Özgür (Bingley)'ün ise bir kız kardeşi var ve o da evli yani Mrs. Hurst. Bu aile Civciv ailesinin yanındaki konağı satın alarak öyküye dahil oluyorlar. 

Caroline'ın yerine ise Ceylan var. O da bir aile dostu. Onun kardeşi Mert ise Wickham. Yani bu hikayede Caroline ve Wickham kardeş. Ceylan ve Orhan bir süre sevgili olmuşlar ama işler beklenildiği gibi gitmemiş.

Sir William Lucas Büyükada belediye başkanı. Burcu (Charlotte) onun kızı. Bir de Faik var. Günsel'in iş arkadaşı. O yeni bir karakter. Ben Gurur ve Önyargı'daki hiçbir karakterle bağdaştıramadım ama gözümden kaçmış olabilir.

Mr. Collins ise Almancı akraba. Adı da Toygar. Zenginliğiyle övünmeyi seven bir karakter olarak çıkıyor karşımıza.

Hikayede bir de Günsel'in babaannesi var. O da Bostancı'da yaşıyor.

Civciv ve Karagülle aileleri Büyükada'da buluşuyor ve olaylar gelişiyor. Baloların yerini düğünler, doğum günü partileri ve yaza merhaba davetleri alıyor. Hikaye günümüz teknolojisi ve toplumsal yapısına ayak uyduruyor.

Kitabı okuyan var mı? Yorumlarda buluşalım! (Cuma mesajı gibi oldu :D)

16 Şubat 2019 Cumartesi

Jane Austen'li Banknot

2017 yılında Jane Austen’in ölümünün 200. yılı etkinlikleri şerefine Bank of England 10 Poundluk banknotların üzerine Jane Austen’in resmini bastı. Sosyal medyada herkes parayı paylaşırken haliyle bendeniz de bilgisayar ekranı başında eriyordum. 

Ekonomimizin kötü gidişatı hayalleri de alnının çatından vurduğundan mütevellit İngiltere’ye gidip Jane Austen Müzesi’ni görme hayallerim rafa kalktı (raf yerine uzay boşluğu mu deseydim acaba). Austenzede de durur mu en yakın döviz bürosuna gidip parayı temin etti. Ne var ne!


Jane Austen ve Adab-ı Muaşeret kitabından öğrendiğim kadarıyla paranın üstüne Jane Austen’in basılması herkesi memnun etmemiş. Bazıları Jane Austen “hanım hanımcık ve zararsız” olduğu için paranın üstüne konuldu diyerek polemik çıkarmış. Bazı kesimler de Jane Austen’in para meselelerini romanlarına konu ettiğinden bu kararın isabetli olduğunu düşünmüş ben de onlarla aynı fikirdeyim. Tartışılan diğer bir konu ise paranın üzerindeki alıntı. Paranın üzerinde Caroline’ın Bay Darcy’yi etkilemek için yalandan söylediği “Okumak kadar keyiflisi yok.” sözü yer alıyor. Yine Adab-ı Muaşret kitabında iki ihtimal üzerinde duruluyor. Ya Merkez Bankası çok şakacı ya da dikkatli bir okuyucu değil. Bence sözü Google’a yazıp bulmuşlar ama ben yine de keskin bir mizah ürünü olduğunu düşüneceğim. Böylesi daha havalı. Caroline paraya kendi sözünün yazıldığını görse ne düşünürdü acaba? Bu durum Lizzy’yi çok güldürürdü o ayrı. Bu sözü herkesin fütursuzca paylaşması ama aslında Jane Austen’in okumakla övünenlerle dalga geçmesi  ile ilgili ben de daha önce bir yazı yazmıştım hatırlarsanız. Okumayanlar ve yeniden okumak isteyenler için yazıyı şuraya ekliyorum.


Şimdi benim aklımda 2 soru var. 1-Bu parayı nasıl saklayacağım? 2-Bu parayla neler alınırdı? Öncelikle 1 poundun 6.79 Türk lirası olduğunu bildirmekten elem duyduğumu belirtmek isterim. Allah'dan kalbimdeki heyecan ciğerimdeki yanmadan üstün geliyor da bu acıyla baş edebiliyorum. İlk olarak parayı çerçeveletmeyi düşündüm ama bir hırsızın eve girip çerçeveyi hop diye cebe indirme sahnesi gözümde canlandı. Tatsız. Ardından cüzdanımda taşıma fikri üzerinde durdum ve kapkaççıların çantamı kapıp kaçabilecekleri düşüncesi kafamda kısa bir koşu koparttı. Şimdilik bir kitabın arasına koydum. Tahtını yaptım bahtını da bilemem artık. Bir hırsız gelir onlarca kitap arasından onu çekip parayı alırsa saygı duyar ben kendi ellerimle veririm zaten parayı.

İkinci hususa gelecek olursak gelmeyelim çünkü bir sürü şey alınıyor o paraya. İşsizliğim bu seyirde devam ederse parayı bozdurmayacağımın da garantisi yok. Neyse ben gideyim de biraz 10 Poundu inceleyip İngiltere’ye gitme hayalleri kurayım.

14 Şubat 2019 Perşembe

14 Şubat Temalı Yazı


Az önce Mona Lisa’nın Gülüşü filmini izledim ve onun verdiği coşkuyla ellerimin birkaç satır yazı yazma isteğine boyun eğdiğim için buradayım.


valentines day illustration ile ilgili görsel sonucu


Öncelikle size biraz günümden bahsedeyim. Sabah her zamanki gibi ‘a bugün de uyanmışım’ diyerek kalktım ve her zamanki gibi Google’da iş ilanı keşif gezisine çıktım. Bir yeri fethedemedim maalesef yeniçerilere bu kış da ulufe yok. Sad but true. Tam yüz kaslarımı gülümsemeye ikna etme rutinime başlıyordum ki annemin telefonu çaldı. Yakın arkadaşı siyah üzerine birbirinden uyumsuz her renkten çiçeklerin olduğu bir yeleği anneme aldırmak için aramış hem de benim çeyizim için. Neh? Ben daha yaşasam mı yoksa uyusam mı ikileminde bir sonuca varamamışken çeyizime bir yelek almak istediğim izlenimini nasıl yarattım bilemiyorum. Ama bu tip insanlar genelde 20 yaş üzeri herkesin evlenmek için sol kollarını feda etmeye hazır olduklarını düşünmeye meyillidirler zaten. Yelek 150 liraymış ki buna hiç girmiyorum. Üzerimdeki pazardan 50 liraya alınmış pofuduk sabahlığım ve ben şoke olduk haliyle.

Ardından telefonum influencerların 14 şubat paylaşımlarının bildirimleri  tarafından kuşatma altına alındı. Tez haliçe zincir gerile! Sonra Mona Lisa’nın Gülüşü filmini izlemeye başladım. Film 1950’lerde geçiyor. Hani şu bir elinde elektrikli süpürge bir elinde kitap olan bakımlı ve gösterişli kadınların olduğu eski fotoğrafları hatırladınız mı işte o dönem. Kadınların üzerindeki evlenme baskısı ve kadınların bu baskının baskı olduğunun bile farkında olmadıkları üzerine mesajlar içeriyor film. Başarılı kızların olduğu koleje bir öğretmen geliyor ve onlara daha önce hiç bakmadıkları bir bakış açısı gösteriyor. Öğretmen ve öğrenciler arasındaki ilişkiler daha derinlikli verilebilirdi ama film bu haliyle de güzeldi.

Filmi de izledikten sonra günümüz ilişkileri ile tüm bu anlattıklarım kafamda biraraya geldi. 14 Şubat’ı yalnız geçireceğim diye endişelenen insandan çok 14 Şubat’ı yalnız geçirince endişelenekciniz diyen insan var. Ve bence insanlar sevgilileri olmamasından ziyade sevgilileri olmadığının diğer insanlar tarafından bilinmesinden hoşlanmıyor. İlkokul, lise ve üniversite arkadaşları bir bir evlenmeye başlayan herkes bir şeyler kaçırdığı hissinde. Hani Amerikan gençlik filmlerinde olur ya normal bir partiyi esas kız kostüm partisi sanır ve herkes kot ve tişörtleyken o tavşan kostümüyle kalakalır o hesap.

Geçmişte de günümüzde de kadınların üzerindeki baskı asla değişmiyor sadece şekil değiştiriyor. Modanın değişimi gibi. Pantolonlar bir dar paça oluyor bir ispanyol ama bu pantolonu pantolon olmaktan alıkoymuyor. Bu devirde kadınlar her ne kadar “özgür”müş gibi görünseler de şimdi de hem okuyan hem çalışan hem mükemmel anne hem mükemmel eş hem olağanüstü bir evlat olması gereken kadın baskısı var. Birinden birini yapmadığında toplumdan afaroz ediliyorsun. Üniversite okumamak, okuyup çalışmamak, anne olup çalışmak, anne olup çalışmamak ne şekilde olursa olsun eleştiriliyorsun. Ehliyeti olan çoğu kadının araba kullanamaması bir günümüz gerçeği. Sözlerimden kadınlar araba kullanmayı beceremiyor gibi bir şey anlaşılmasın. Ehliyet alıp araba kullanmak istemeyen kadın sendromu var günümüzde. Kadınlar istedikleri her şeyi yapabilir kudretteler ama seçtikleri yolda öyle baltalanıyorlar ki yaşamayı kendi istekleriyle bırakıyorlar. Ama helal olsun. Kadınların ikincil konuma itilmesinde tüm zamanların en kurnaz döneminden geçiyoruz. Feminizm üzerine yapılan akademik çalışmalar bile aynını yapıyor. Kadının konumunun değişmesi için çarenin erkeklere benzemek olması laflarından da ziyadesiyle gına geldi.

Bırakalım erkek olsun kadın olsun insanlar kendilerini ne mutlu ediyor nasıl yaşamak istiyorlar onu keşfetsinler. Bunu keşfetmek evlenecek eş bulmaktan daha zor bence.

Yurttaşlarım!

Bu 14 Şubat gününü ne için yaşamak istediğimizi bulmaya ayıralım. Biz 15 Şubat’da iç huzurumuzla yeni bir güne başlarken bir erkeğin gölgesi olmadan bir kadının zayıf olacağını düşünenler de 14 Şubat’da kendilerine hediye edilen güllerin yapraklarıyla fal baksınlar. Bir gün terk edilir miyim edilmez miyim -yoksa- edilir miyim -yok yok- edilmez miyim...

13 Şubat 2019 Çarşamba

Aşk ve Gurur ve Meslekler

Her yeni gün bir Jane Austen romanı daha günümüze uyarlanıyor. Bazısı yazıyor bazısı filme çekiyor. Bu günümüze uyarlama çalışmalarında karakterlere farklı farklı meslekler uygun görülüyor. Ben de bugün Gurur ve Önyargı romanı günümüzde geçse karakterlerin meslekleri ne olurdu üzerine bir yazı yazmaya karar verdim. Sen daha kendinin ne olacağına karar veremedin iç hesaplaşman yıllardır sürüyor onlara nasıl karar vereceksin derseniz demeyin kırılırım. 

pride and prejudice ile ilgili görsel sonucu

Uzun zamandır bu konseptte yazı yazmamıştım hazırsanız kalkışa geçiyoruz.

Mr. Darcy

Diğer uyarlamalarda Bay Darcy için gördüğüm meslekler; oyuncu, beyin cerrahı, avukat. Bay Darcy deyince benim de içimden geçen astronot falan ama gerçekçi olmak zorundaysak -ki çoğu zaman zorundayız- bence Bay Darcy dizilerdeki ne iş yaptığını  asla bilmediğimiz, havalı bir ofiste çalışan, modaya uygun takım elbiseler giyen holding şeysi olurdu. 

Elizabeth Bennet

Diğer uyarlamalarımız Lizzy için gazeteci, öğretmen, köpek eğiticisi (neh) gibi meslekler uygun görmüşler. Şimdi düşünelim elimizde Lizzy ile ilgili neler var. Gülmeyi, kitap okumayı, dans etmeyi seviyor olup mağrurluktan tiksiniyor. Gazeteci çok uzak bir meslek değil ama bana nedense Lizzy bir sanatçı gibi gelmiştir hep. Gerçi piyanoda ve çizimde iyi olmadığını kendisi söylüyor. İnsanların kişiliklerini tahlil etmek hobileri arasında psikolog desem çok mu uçmuş olurum. Dedim gitti.

Jane Bennet

Şüphesiz annesi oyuncu olmasını isterdi ki bu güzelliğin boşa gitmesine zavallı sinirleri razı gelmezdi. Elimizdekiler; güzellik, iyi huyluluk, insanların kendilerini geliştirme hakkına saygı duyma, küçük çocuklarla iyi anlaşma, insana insan olduğu için saygı gösterme... Tamam Jane Austen biraz cömert davranmış, kabul. Bu bilgilerden yola çıkarsak Sosyal Hizmet Uzmanı onun için biçilmiş kaftan aslında çünkü Wickham hakkındaki gerçekleri öğrendiğinde bile ona sempati duyabiliyordu. Diğer bir seçenek ise ana okul öğretmenliği. Seçemedim... Kararımı açıklıyorum, okul öncesi öğretmenliği okuyup yüksek lisansını sosyal hizmet disiplininde yapmıştır kesin :D 

Mr. Bingley

Özel üniversite burssuz işletme.

pride and prejudice ile ilgili görsel sonucu

Caroline

Amerika'da özel bir üniversitede adını tek seferde kimsenin anlayamadığı bir moda bölümünü bitirmiştir kesin. Sonra dönüp tasarım ürünlerden oluşan bir butik açmış onu işletiyordur.

Georgiana

Amerikada havalı bir üniversitede ekonomi okumuş sonra da yine havalı bir şirkette çalışıyor olurdu bence. Çünkü onun okul kariyerine muhtemelen çevresindekiler karar vermiştir. Piyano, masa düzenleme, çizim işlerini de hobi olarak yaparsın demişlerdir o da tamam demiştir gibi geldi bana.

Mary Bennet

Lisansı felsefedir, açıktan da sosyoloji okumuştur kesin. Yüksek lisans içinse çalışmalara başlamıştır.

Kitty Bennet

Türk Dili ve Edebiyatı okuyor olurdu hikayede bence.

Lydia Bennet

Özel bir üniversitede yeni medya okumakta olurdu bence.

pride and prejudice ile ilgili görsel sonucu


Charlotte Lucas

Bana Charlotte bankacı olur gibi geldi. Gerçekçilerin yapmayı sevdiği meslek :D 10 yıl bankacılık sektöründe çalıştıktan sonra da Mr. Collins ile evlenir mesleği bırakırdı.

Mr. Collins

İlahiyat mezunu ama üniversitede bir hocasına yağ yakarak okulda kalmayı başarmış ve doçent olmak için çabalıyor olurdu eminim. 

Lady Catherine de Bourgh

Yukarıdaki örneğe göre Lady Catherine de bir okulda profesör olmuş oluyor ama aklıma Firdevs Yöreoğlu gibi bir şey gelmesine de engel olamıyorum. Ama profesör olması daha komik olurdu :D

pride and prejudice ile ilgili görsel sonucu


Wickham

Oyuncu olmak isteyen bir model. Elimizdekiler yakışıklı bir yüz ve kuvvetli bir ikna kabiliyeti olunca direkt bu alana yöneliyorsunuz el mahkum. Wickham'ın oynadığı klipler gözümün önüne geliyor bi dk. Yoksa takipçilerinin zekasını hafife alan yutubır mı deseydim. Seçim felciii.

Mr. Bennet

Emekli profesör sonradan sahaflık işine girmiş.

Mrs. Bennet

Ev hanımı ama İnstagram'dan da ünlü olmanın yollarını arıyor olurdu bence. Ama hayal gücümü biraz fazla zorlarsam aklıma izdivaç programı sunucusu falan gibi şeyler geliyor hep :D

Mr ve Mrs Gardiner 

Bence ikisi de emekli lise öğretmeni olurdu. 


Benden bu kadar :D Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

9 Şubat 2019 Cumartesi

Pemberley'in Tarihi


chatsworth house ile ilgili görsel sonucu

"Bu evin diye geçirdi içinden hanımı ben olabilirdim."
                                                                   Elizabeth Bennet


Netflix'de Chatsworth'ün Sırları isimli belgeseli izledim ve soluğu burada aldım. Bilmem biliyor musunuz 2005 yapımı Pride and Prejudice filmindeki Pemberley gerçek hayatta Devonshire Dükü'nün mülkü ve adı da Chatsworth. Uzun zamandır İnstagram hesaplarını takip ediyordum, belgeseli görünce Austenzede de durur mu bastı oynat tuşuna. 

Belgesel evin kısa bir tarihini anlatıyor ama bence 5 sezon dizi rahat çıkarmış. Aşk, entrika, gözde bekar varisler, onaylanmayan ilişkiler, dükler, duble düşesler, ev partileri ve daha bir sürü şey. Eve gelecek olursak ben; 300 oda, altın kaplama pervazlar, uzunluğu bir kmyi bulan koridorlar, camdan seralar diyeyim siz anlayın. Satın alınamayacak bir servet. 

Downton Abbey'i sevdiyseniz, zenginlik, müsriflik, refah ve tarih ilginizi çekiyorsa koşun! Ama benim dikkatinizi çekmek istediğim nokta bambaşka. İnsan İngiltere'nin tarihini, aristokrasiyi etraflıca bilmeyince oturduğu yerden Gurur ve Önyargı'yı okuduğunda aslında Mr. Darcy ve Elizabeth'in aşkını sıradan bir zengin adam fakir kız ilişkisi sanıyor ama değilmiş ben bugün onu anladım. Nesilden nesle zenginlik deyince benim aklıma Sabancı geliyor Koç geliyor. Üst sınır bu yani ilerisi yok ama belgeseli izleyince anladım ki Mr. Darcy'nin Elizabeth'e duyduğu hisler hafife alınır cinsten değil. Mr. Darcy karlı bir evlilik yapıp evin bir sonraki nesle daha güvenli bir şekilde kalmasını sağlayabilirdi ama bunu yapmadı. Lizzy için. Söz konusu sadece para değil insanlar bir tarihi ayakta tutmaya çalışıyorlar hala. Hayatlarında birey olarak değil de bir isim olarak yer alıyorlar. Attıkları her adımda bu ismin ağırlığı var. Bunun yükü korkunç gerçekten, hayal etmesi bile güç. Cidden İngiltere'nin sayılı düklerinden birine mi acıyorum şu an. Çiçekli yorganımın  üzerinde. Hiç utanmadan.

Elizabeth'in o evi nasıl çekip çevirdiği ile ilgili bir şeyler yazsaydı keşke Jane Austen. Asıl hikaye orada başlıyormuş. Lizzy erkek varis doğurmuş mudur dersiniz. Çok ev partisi vermişler midir acaba. Konuklara yemekte ne ikram etmişlerdir. Lizzy su kaplumbağası ikram etme modası hakkında ne düşünmüştür. Uyumadan önce düşünecek konu çıktı bana da, hadi yine iyiyim.
İlgili resim

Bunlar da şimdiki Devonshire Dük ve Düşesi imiş.


Bu arada Netflix'de 2005 yapımı Aşk ve Gurur'dan yayınlanmamış sahneler olduğunu birisi bana dm olarak atmıştı ama şimdi bulamıyorum. Bilgisi olan var mı bu konuda?


7 Şubat 2019 Perşembe

Miyop Olmak

3.25 derece miyop olduğumu öğreneli birkaç ay oluyor. Evet 23 yaşımdayım. Bir şey yoktur yea diye gittiğim doktor hayatımın hemen hemen yarısında görmediğimin farkında olmadığımı küt diye söyledi. Sorunlarımı GÖRMEZDEN gelme seviyem!
miyoplar nasıl görür ile ilgili görsel sonucu

Öncelikle tüm hayatını gözlük takarak geçirenler için sizleri bir dakikalık saygı düşünmesine davet ediyorum. Gözlük taktığım ilk günlerde vücudum sürekli "Yüzünde bi' şey var! Yüzünde bi' şey var!!" uyarısı veriyordu. Gözümü kaşımak için yüzüme götürdüğüm parmağımın 38 kere cama tosladığını söylememe gerek bile yok sanırım. Doktordan çıkınca arada takarım ya hep takmam diye kendime yalan söyledim... yalnızımbunubenistedimparamparçabüt tutamadım sory. 

Gözlüğü taktıktan sonraki ilk düşüncemse "Bütün gözler neden üzerimde?" oldu. Aslında bu his insanların yüzlerini net görmemden kaynaklanıyormuş ve ben daha önce görmezden geldiğimi düşündüğüm her insan tarafından fark edilmişim. Bu elim gerçeği anladığımda ise artık çok geçti, 13 yıl kadar. 
miyoplar nasıl görür ile ilgili görsel sonucu

İnsanoğlu nankör anacım! Net görmenin konforuna alışınca yatarken de mi taksam düşüncesi kafamdan geçmedi değil. Hatta içimden kendime 'rüyaları da net görürüm' esprisi yaptım ama hakkımda kötü düşünmemeniz için bundan size bahsetmeyeceğim. 

Gözlüklü günlerimde ilk şoku 3D film izlemeye gittiğimde yaşadım. Gözlüğün üstüne gözlük takmak benim için sorun değil de içinde burnum vardı. 

Son 10 senedir hayatını düz siyah lastik tokayla geçiren biri olarak bugün canım taç takmak istedi. Kulağımın arkasında hem gözlüğe hem de taca yer olmadığını anladığımda ise gözlüğe bakıp "You can't sit with us!" dedim, gözünün yaşına bakmadım. Ben de biraz böyleyimdir işte, kötü. Ayrıca yağmurlu bir gündü ve gözlük camına düşen damlaların hayatıma İnstagram efekti yapmasına müsaade edemezdim. "Net" geçen birkaç aydan sonra tekrar flu dünya biraz garip geldi. Ama görmemenin tadı da başka oluyor biliyor musunuz. Sonra biraz bunun üzerine düşündüm aslında miyop olmak o kadar da kötü değil. "Görmek" istemediğinizde gözlüğü çıkarıyorsunuz ve kalabalıklar içindeki yalnızlık temalı parti başlıyor. Sonra gözlüğü takıyorsunuz ve otobüste diğer insanların kitaplarını okuma keyfii. Ayrıca cidden manası var mı bu kadar net görmenin bilmiyorum. Dünyanın tüm kiri alenen ortada. Önceden evi süpürmek 10 dk sürüyordu şimdi tek tek bütün toz tanelerini gördüğüm için 1 saat! Şimdi bu hoş bi' şey mi allasen.

 miyoplar nasıl görür ile ilgili görsel sonucu

Jane Austen temalı blogda bunu niçin anlattın Austenzedeciğim derseniz farkına vardığım bir korkunç gerçek daha var. Ya Bay Darcy'yi de göremediysem yoooo. Tamam anlatmak istediklerime Jane Austen kılıfı giydirdim, kabul. Ama bu konuda başarılıyım inkar etmeyin rica ederim. Ya da her söz benden bağımsız bir şekilde Jane Austen'e bağlanıyor emin değilim.

Bu da böyle bir anımdı. 

Miyoplar el kaldırsın, varsa bir gözlüklü hayat tavsiyeniz ben dinlemeye hazırım.