6 Haziran 2025 Cuma

Jane Austen Center'a Gittim!

Biraz sessiz olur musunuz 11 yaşındaki Austenzede ağlıyo şu an!

Evet... doğru... Jane Austen Center'a gittim!


Bir anda oluyor kuzum hiç anlamıyosun ve çok farklı bir his İlknurum.... Keşke herkese nasip olsa... 





Aslında gerçekten hiç aklımda olmayan bir geziydi ama ilkokuldan en yakın arkadaşımın beni gaza getirmesiyle İngiltere vizesine başvurdum. Vize alacağıma ihtimal vermediğim için herhangi bir plan da yapmamıştım. Niyet mektubumu Jane Austen dönemindeki gibi katladım ve dua etmeye başladım. 

Vizenin neye göre kabul alıp neye göre reddedildiği hiç belli olmuyor çünkü. Eskiden ilkokul öğretmenim anlattığı bir anı vardı ve muhtemelen her öğretmenin :D Fakültesindeki bir öğretim görevlisinin sınav kağıtlarını okumak yerine havaya attığını, yere düşen kağıtların sahiplerinin dersten kaldığını, masaya düşenlerin geçtiğini anlatmıştı. Vize işlemleri için de benim zihnimde öyle bir şey canlanıyor. Neyse ki benim vize başvurum masanın üstünde kalmış olacak ki sonra hediye gibi geldi hoş geldi İngiltere vizesi... 

Ne uzatıyorsun bize Bath'ı anlat dediğinizi duyar gibiyim. Vurmayın rica ederim. Durun anlatıyorum.

Öncelikle Bath güneşli havasıyla misafirperverliğini gösterdi. Tur rehberinin şehrin tarihini anlattığını, önemli yerlerini gösterdiğini falan hayal meyal hatırlıyorum. Circus'a da yalandan bi' baktım. İlk boşlukta kendimi attım Jane Austen Center'a. 

Girişte hediye dükkanı kısmından bilet alıyorsunuz ve sizi üst katta bir bekleme salonuna alıyorlar. İçerideki tüm çalışanlar Jane Austen dönemindeki gibi giyinmişler ve öyle de konuşuyorlar. Herkes çok nazik ve tatlıydı. Yabancı olduğumu anlayınca epey yardımcı oldular. Hatta farklı dillerde çeviri yapan kulaklık verilen yerde Türkçe olmadığı için üzüldüler :( Jane ile ilgili her detayı ezbere biliyorum Çince bile olsa anlarım bacım sen korkma diyemediğim için It's ok, no problem, thank you dedim.

Üst katta ahşap sıraların olduğu salonda beklerken bir anda odalardan birinin kapısı açıldı ve içeri kim girse beğenirsiniz Isabella Thorpe! Jane Austen Center'da çalışanların hepsi birer Jane Austen roman karakterini canlandırıyor. Aslında payımıza Willoughby düşer diye ümit ediyordum ama hey hat! (Willoughby'yi canlandıran çalışanı görmek için Jane Austen Center'ın Instagram sayfasına bakmanızı öneririm :')) Isabella tüm arkadaş canlılığıyla(!) bizi bir salona buyur etti ve başladı Janeciğimizin hayatını esprili bir dille anlatmaya. 



20 dk süren bu biyografinin ardından bizi sergi alanına yönlendirdiler. Burada Jane'e dair pek çok eşya vardı. Jane'in meşhur balmumu heykeli, yazı masası, dönemde kullanılan eşyalar, kıyafetler, adaptasyon dizi ve filmlerle ilgili detaylar...







Ve serginin sonunda bir kostüm deneme kısmı vardı. Zamanım kısıtlı olduğu için elime geçirdiğim ilk kıyafetleri giydim. Pek iyi seçimler yapamadım ama unutulmaz bir fotoğrafım oldu. Burada Bay Darcy'nin de bir heykeli vardı. Heykelin biraz korkunç olduğunu itiraf etmeliyim ve fotoğraf çekme alanındaki ışık da bir o kadar kötü :( 

Bunun dışında her şey rüya gibiydi. Filmlerde hep gördüğüm o kıyafetlerin içinde olmayı deneyimlemek bile çok özeldi. Öğretmenin tuvalete gidebilir miyiz Austenzede baya kötü oldu şuvan...

Sergi sonunda da sizi başlangıçta girdiğiniz hediye dükkanı uğurluyor. Burada ne kadar zaman geçirdim hatırlamıyorum. O kadar çok ürün vardı ki fakat pound yaklaşık 51 liraydı (kırık kalp emojisi). Jane Austen'e en ufak ilgi duyan birinin başını döndürecek bir deneyimdi.





Hediye dükkanından bir oyun aldım. Jane Austen'le ilgili bilgi yarışması gibi bir şey diyebiliriz. Jane Austen Kitap Kulübü ile oynamak için sabırsızlanıyorum. 


Hediye kartı.


Bez çanta.

Jane Austen Center'ın üst katında bulunan Regency Tea Room'da bir çay içmeye vaktim kalmadı şu an en çok buna üzülüyorum. Bir dahaki sefere içerim diyeyim de niyetimi belli edeyim :D


Hediye dükkanından canımı yaka paça kurtardıktan sonra kendimi Bath'ın merkezine zor attım. Arkadaşımla birer kahve aldık ve manzaranın tadını çıkardık. Hayatımın en özel ve anlamlı günüydü. Sanırım her şeyi anlattım. Merak ettiklerinizi çekinmeden sorabilirsiniz. Ben şimdi gidip çektiğim videoları bir tur daha izleyeceğim.



Hadi görüşürüz. 

Görüşür müyüz?

Görüşelimm!

Son olarak şunu da söylemeden edemeyeceğim. Jane Austen Center'da geçirdiğim vakit boyunca acaba Jane bu nümayişi görse ne düşünürdü diye içimden geçirmeden edemedim. Zaten kendisinin Bath ile ilgili pek olumlu hisler beslemediğini biliyoruz. Çalışanların tiyatral konuşmaları, kostümleri, roman karakterlerine bürünmeleri, Jane'in eserlerinin bardaklara, çantalara basılmış olması... Bilemiyorum. Sanki pek hoşnut olmazdı ya da alay ederdi gibi geliyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi benimle paylaşmaktan kendinizi alıkoymayın rica ederim.


En güzel fotoğrafı sona sakladım...


Vee işte o poz! 




Jane Austen Kitap Kulübü #42 Charlotte Bronte'nin Gizli Günlükleri

Jane Austen Kitap Kulübü 42. toplantısını 24.05.2025 tarihinde gerçekleştirdi!


İlk defa bir kitap kulübü okumasını tamamına erdiremedim. Kendi ruh halimden mi kaynaklanıyor yoksa romanı beğenemedim mi inanın bunun ayırdına varamıyorum. Ama kulüp üyelerimizden kitabı beğenenler de olduğu için benim fikirlerime çok da güvenmemenizi salık veririm.

Romanımız tarihsel gerçeklere dayandığını iddia ederek kurgusal bir hikaye yazıyor ve bunu Charlotte Bronte'nin günlüğü biçiminde aktarıyor bizlere. Biz de onun satırlarından olayları öğreniyoruz. Öncelikle başarılı bir yazarın cümlelerini taklit etme fikri cüretkar geliyor bana. Her ne kadar eseri kaynak dilinden okumasam da Türkçe çevirisinin beni rahatsız ettiğini söylemeliyim. Yer yer gülünç diyebileceğim satırlar okuma deneyimime balta vurdu.

Geçelim toplantımıza.

Kulüp üyeleri olarak çoğunluk kitabı bitirememişti ama kitabı sevenler ve sevmeyenler olarak ikiye ayrıldık. 

Kulüp üyelerimiz Charlotte ve Bay Nicholls arasındaki duygusal dinamiği Lizzy ve Darcy dinamiğine benzetti.

Monsieur Heger üzerinde uzunca konuşmadan edemedik. Yaşanan olaydan çok romanın bunu işleyiş şekli şaşkınlığa neden oldu bizlerde. Gerçekte ne yaşandı diye merak etmeden edemedik.

Uğultulu Tepeler'e yönelik olarak yapılan "karakterlere biraz olsun mutluluk yaşatacak mısın" eleştirisi hepimizi güldürdü.

Charlotte'ın kendisine kız kurusu denmesinden çok çirkin denmesine içerlemesi de bizi güldüren diğer konuydu. Ve o dönemde birine kız kurusu demenin normal olup olmadığı üzerine düşündük.

Roman her ne kadar büyük bölümünün gerçek olduğunu iddia etse de hangi kısım gerçek hangi kısım kurgu bu da merak ettiğimiz diğer bir husustu. 

Kardeşlerin Jane Austen'i yorumladıkları kısım üzerinde de epeyce durduk. Jane'in eserlerinin duygudan yoksun diye eleştirilmesi hepimize haksız gelmişti. Janeciğimiz fiziksel teması anlatmamayı tercih etmiş olabilir ama ona duygudan yoksun da diyemezsiniz be Bronte sisters! Duygunun tek tip anlatılışı da yoktur ve olmamalıdır. Sizden de önceki dönemde bir kadın yazar olduğunu gizlememesinden de bahsetsenize!!! Ya napıyosunuz siğz yasa hükmün gereğince bu infaz gayrımeşru müdafaa ve hattı hümayundur ya naptığınızı zannediyosunuz ben onun avukatıyım!!!

Geçti geçti korkulacak bir şey yok. 

Ben küçük bir histeri krizi geçirirken yazımızın da sonuna gelmişiz. Hadi görüşürüz. Görüşür müyüz? Görüşelim!

Jane Austen Kitap Kulübü #41 Keyif Evi

Jane Austen Kitap Kulübü 41. toplantısını (41 kere maşallah!) 27.02.2025 tarihinde gerçekleştirdi! Bu toplantıda Edith Wharton'ın Keyif Evi'ni konuştuk. Bu yazı birçok spoiler içerecek baştan söyleyeyim çünkü çok doluyum ve de çok üzgün.


Öncelikle bir romanın bu kadar gerçekçi olmasına karşıyım. Belgesel mi çekiyoruz yahu(!). Yine kalbimizi bir roman satırlarının deşmesine izin verdik ve de dağlandık kardeşlerim!

Uzun zamandır böyle bir detay yağmuruna hasret kalmıştım. Öncelikle yazara teşekkür ediyor ve toplantı detaylarına geçiyorum.

Sia Kitap baskısının puntosunun canımıza ve gözlerimize kastının ne olduğunu düşünerek başladık toplantımıza.

Ana karakterimiz Lily Bart tahmin edilebilir olmayışıyla hepimizin takdirine mazhar oldu.

Her dönemde erkeklerin toplumsal yaşamda var olabilmek için yapmaları gereken tek şeyin dümdüz durmak olmasına öfkelendik bir müddet. 

Kadınların insanca yaşayabilmek için iyi bir evlilik yapmak zorunda olması ve bu konuda giriştikleri tüm hesaplı kitaplı eylemlerin yoruculuğu hepimizde üzüntüye neden olmuştu ve Lily'nin trende Bay Gryce ile konuşabilmek için trenin sarsılmasını hesap edip plan yapması Mrs Bennet'ın hava durumunu öngörmesini hatırlatmıştı bizlere.

Lily'ye üzülsek mi kızsak mı başta karar veremesek de onu anladık. Lily'nin maddiyata önem veren tek boyutlu karakterlerden farklı olarak aynı zamanda derinlikli işlenmesi çok hoşumuza gitmişti. Onu anlamamızı, ona hak vermemizi sağlayan şey de buydu zaten. 

Dedikodunun toplumsal yapıyı şekillendirmedeki gücü bizi ürkütmüştü.

Selden karakteri hepimizde öfkeye neden olmuştu. Her şeyi anlamasının yalnızca yaklaşık 360 sahife kadar sürmesi canımızı sıktı. Yazarın bu aşka fırsat tanımamasına da biraz içerledik.

Selden ve Trenor'dan nefret!

Üst üste okuduğumuz Amerikan romanlarından sonra erkek düşmanlığına doğru gittiğimizi fark ederek hemen bir İngiliz romanı okumamız gerektiğine karar vermemiz de çok uzun sürmedi.

Romandaki karakter çokluğu kafalarımızı biraz karıştırmıştı. Ara ara bu kadar karaktere gerek var mıydı diye sormadan da geçemedik.

Ve Lily için yazılan bu sonun bu kadar üzücü olmasına gerek var mıydı diye yazara kurulduk. Lily'yi öldürenin ilaç mı yoksa toplum mu olduğu üzerine de uzunca konuşmadan edemedik.

Altı çizili satırlarla yazıya son veriyorum. Hadi görüşürüz. Görüşür müyüz? Görüşelim!

-Evlilik sizin mesleğiniz değil mi? Hepiniz bunun için yetiştirilmiyor musunuz? 14 (Bakın çok sinirliyim kadınlara başka bir varlık gösterme alanını bırakmamaları bir kenara dursun sanki bunun müsebbibi kadınlarmış gibi bir de onları eleştiriyorlar. Evlenmemenin karşısında da açlık var bu arada. Biri bileklerimi kolonyayla ovsun ve başıma da yazma bağlasın rica ederim!)

-'Erkekler ne kadar da sabırsız!' diye düşündü Lily, 'İstediği her şeyi elde etmek için Jack'in yapması gereken tek şey susup o kızın kendisiyle evlenmesine razı olmak; bense hesap etmek, çözüm bulmak, geri çekilip ilerlemek zorundayım, sanki yanlış bir adımın beni zaman dışı bırakacağı karmaşık bir danstaymışım gibi.' 57

-Parayı düşünmemenin tek yolu da bol paraya sahip olmaktır. 80

-Neden bütün bereketli fikirlere hayal, değersiz olanlara da gerçek deriz? 81

-Kendinden böyle hoşnutken başka insanlara da anlayışla bakabiliyordu. 126

-Deneyimleri ona yarayı incelemeden önce kanamanın durdurulması gerektiğini öğretmişti. 184

-Hayattaki sorunların yarısı sorun yokmuş gibi davranmaktan doğar. 257

Jane Austen Kitap Kulübü #40 Daisy Miller

 ORTADA PATLAMAYAN SİLAHLAR VAR!



Jane Austen Kitap Kulübü 40. toplantısını 29.12.2025 tarihinde gerçekleştirdi! Bu blogun yazarı kısa bir (6 ay) hayat slump'ına girdiği için yazısı gecikti. Af buyurun rica ederim. Sizlerden gözlerimi kaçırarak yazıya giriş yapıyorum.

Yok biz bu Henry James'le anlaşamayacağız! Bir Hanımefendinin Portresi'nde ne hissettiysem bu kitapta da onu hissettim. Bu kitap diğerinden sayfa sayısı olarak çok çok az da olsa ikisi de hiçbir şey anlatmıyormuş gibi geliyor bana. Henry James sanki bizim zaten tanıdığımız insanları anlatıyor. İhtiyaç duyduğum detaylar var ve bunları asla öğrenemiyoruz. Bazı detaylar da ortada öylece duruyor hiçbir şeye hizmet etmiyor gibi. Bir sahnede silah görünüyorsa o silah mutlaka patlar diyor ya Anton Çehov. İşte bu novellada bir sürü silah var, birine bakıp çıkacaklar.

Kulüp toplantımıza novellanın bir bireysel özgürlük ve toplumsal norm eleştirisi yapması üzerine düşüncelerimizi söyleyerek başladık. Yazıldığı dönemde genç kızlara kötü örnek olması yönünde eleştiriler de almış olması çerçevesinde mütalaada bulunduk.

Karakterler hakkında onların kişiliklerine yönelik fikir sahibi olamamanın canımızı sıkması üzerine konuştuk bir müddet de.

Winterbourne ne yapmak nereye varmak istemektedir diye sorular sormadan da edemedik.

-Spoiler- Daisy'yi öldüren bireysellik miydi yoksa çok gezmek mi üzerine kafa yorduk. 

Daisy'nin erkeklerden çok kadınlar tarafından eleştirilmesi üzerine hep birlikte üzüldük ve toplantımızı bitirdik. 

Kısa bir yazı oldu, unuttuğum bir şey varsa kulüp üyeleri hatırlatsın lütfen.

Hoşça kalın!


5 Ocak 2025 Pazar

Jane Austen Uyarlaması Film: Paging Mr. Darcy

 


Selamlar, ben galiba yaşlanıyorum. Bana bir duygusallık geldi. Önüme gelen şeyi beğeniyor, eleştirecek yön bulamıyor, komik olmayan esprilere de komiklerin hatırı kalır diye gülüyorum. Ara sıra da bir yerlerden soğuk geliyor. 

Normalde Hallmark filmlerinde dünya yansa bozulmayan maşalı saçlar ve sahte porselen gülüşlerin beni hafiften korkutması gerekirken bu filmi sevdim, evet ben gülbeşekeri çok sevdim.
 
Filmi mi iyiydi yoksa ben mi duygusalım işte ona karar veremiyorum. Ya da ana karakterin kendisi ve duygularıyla olan mücadelesi tanıdık geldiğinden mi... Gerçi o kısmı hiç kişiselleştiresim yok. 

Bu filmi izledikten sonra tekrar Jane Austen romanlarına başlama fikri filizlenmedi değil. Tamam. Kimi kandırıyorum. Tüm vücudu sardı, artık her şey için çok geç, çıkartılmasının imkanı yok, çok hayati bir bölgede. Her şeye karşı hazırlıklı olun. Teşekkürler.

Filme gelecek olursak (sonunda be kadın) ana karakter akademisyen ve uzmanlık alanı Jane Austen. Karakterimiz akademik kadro almak istiyor. Film boyunca onun kendisiyle, ergenliğiyle, duygularıyla, aslında görünür olmak isterken bunu geri planda kalma davranışıyla bastırma mücadelesini izliyoruz. Film biraz da Jane Austen’i sevme biçimlerini eleştiriyor. Bir tarafta Austen’e akademinin gözünden bakanlar var diğer tarafta ise hayranlığı daha karikatürize biçimde yaşayanlar. Hikayenin sonunda yine Bay Darcy’ye hayran kalıyoruz ama kimse endişe etmesin.

Her ne kadar Jane Austen sevip de görkemli elbiseler giyip uzun eldivenler kuşanıp dans eylemek istemeyen bir insanın varlığına inanacağım gelmese de insan olarak bazen gülünç duruma düşmemek için sarf ettiğimiz çaba beni dehşete düşürüyor. Her şeyin önünde sonunda -ama bilinç düzeyinde ama bilinç dışında- sevilmeyeceğiz diye ödümüzün kopmasına bağlanması canımı sıkıyor.

Ah bir de o kör olasıca savunma mekanizmaları yok mu? Resmen bilincimiz biznen alay geçiyor! İd, ego ve süperego bizi aralarına alıyor ve birbirlerine atıyor biz de Ayşecik gibi yöresel kıyafetlerle kaşık dansı yapıyoruz. Yoksa aslında insanlardan korkan birinin karşısındakinin duygularını düşünmeden incitici espriler yapmasını aklınız alıyor mu rica ederim. Vücudu üç tane bilinç düzeyi yönetiyor arkasında kim var KAYGI. 

Ay tamam n'oluyoruz ya. Daha fazla klişe cümleyi yazıma alet etmeden sahneden çekiliyorum. Gidip Gurur ve Önyargı'yı tekrar okumamak için kendime bir motivasyon konuşması hazırlayayım.

 Siz filmi izleyin ama. İnsan 2024 yılından hiç beklemiyor. Öyle bir film.

Sincerely.
Austenzede.

Not: reklam yok.

28 Aralık 2024 Cumartesi

Gurur ve Önyargı Gibi Bir Şey

Selamlar, kitap kulübü toplantıları dışında bir şey yazmadığım blogumda bir tiyatro oyunu konuşmaya geldim. 


Yıllardır Türkiye dışında oynanan Jane Austen uyarlaması oyunlara ağzının suyu akarak bakan bana büyük bir şok oldu bu oyunun haberi. Aslında oyunun tanıtımını görünce beklentim epey düşmüştü ama bu beni bilet almaktan alıkoyamazdı elbette. Şu nadir ay/ güneş tutulmaları gibi bir şeydi, ömürde 1-2 defa denk gelir cinsten.

Uyarı: bir sonraki paragraf oyundan bağımsız uzunca bir yakınmadır. Kimsenin derdini dinleyemem ben yedim de geldim diyenler sonraki paragrafa cisimlensin rica ederim.

Yazıya başlamadan önce bir hususta sızlanmadan geçemeyeceğim: Zaman! Oyun 3 saate yakın sürdü buraya kadar üzülecek bir şey yok hatta bu bizi ancak ve ancak sevindirebilir fakat tiyatronun salı günü 21.00'de olması, oyunun yaklaşık 20 dk geç başlaması, ne kadar süreceği belli olmayan (yaklaşık 20 dk sürdü) bir ara verilmesi yıpratıcıydı. Bir oyun izlemek için -yağmurlu bir günde iş çıkış trafiğinin şahlandığı İstanbul gerçeğini de hesaba katarsak- hayatımızdan en iyi ihtimalle 5 saat veriyor olmak beni çok yordu. Düşünüldüğünde bu yalnızca bu oyunun değil tüm etkinliklerin bir gerçeği ama izleyicinin hiç düşünülmemesi beni üzüyor gerçekten. Çoğu insan oyunun sonunu beklemeden çıktı. Muhtemelen kullanacakları toplu taşımanın son saatine yetişmeye çalışıyorlardı. İzleyici bunu göze alarak gelsin geliyorsa gibi bir yorum yapılacaksa da hiçbir zaman etkinliklerde süre belirtilmediğinin altını çizmek isterim. Hoş, belirtilse de genellikle o süreye uyulmuyor. Keyifli vakit geçirmek istediğimizde bu omuzlarımıza neden fazladan yük olarak dönüyor bilemiyorum.

Aman ne biliyim ben! (Biraz düşününce hak veren kadın karikatürünün ağzından)

Salona girdiğimizde, 'yanından geçerken poğaçaya zeytin diye fısıldamışlar' bahsindeki meşhur poğaçanın içindeki zeytin miktarı kadar bulunan erkeklerin neye uğradıklarını şaşıran bakışları hepimizi eğlendirdi. Salonun neredeyse tamamı kadın izleyiciden oluşuyordu ve oyun Hanımlar ve Hanımlar hitabıyla başladı.

Başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki Gurur ve Önyargı'ya hakim değilseniz hatta uyarlama dizi ve filmlerini izlemediyseniz oyundan zevk almakta zorlanabilirsiniz. Fakat bu blogun okurlarının endişe edeceği bir husus değil diye düşünüyorum.

Oyuna kusursuz bir roman uyarlaması beklentisiyle giderseniz de biraz üzülmeniz muhtemel. Anlamsız görgü kurallarının, şaşalı lafların, zarafetten kırılmaların olmadığını üzülerek bildirmek isterim.

Oyunda içi boşaltılmış slogan söylemler olacak diye ödüm kopuyordu ama başlar başlamaz bu korkumun yersiz olduğunu anladım.

Tanıtımda sanki hikaye hizmetçiler üzerinden yeniden kurulmuş gibi algılamıştım ama öyle de olmadı. Oyuncular birden fazla karakter canlandırarak asıl hikayeyi de olduğu gibi anlatıyor. 

Tüm oyuncular kadın. Söz konusu Jane Austen uyarlaması olunca gözler erkeklerin bir meta(!) olarak kullanılmasını aramıyor değil ama iyi oyuncular bu acının üstesinden gelmenizi kolaylaştırıyor. Bir kadın oyuncu da canlandırsa Mr Darcy yine Darcy yine Darcy!

Yazının bu kısmında spoilerlı hava sahasına giriyoruz. Oyunu izleme niyetiniz varsa burada vedalaşalım. Sincerely, Austenzede...

Oyunun roman karakterlerinin iyi analiz edilerek yazıldığı anlaşılıyor. Hatırıma gelmesini dahi istemediğim, şimdilik, bu seferlik, bu yazı için, bir kereliğine zihin sarayımdan çağıracağım, o korkunç (Rabbim bir daha yaşatmasın) İkna uyarlamasındaki gibi Austen'in en olgun karakterini patavatsız bir şahsa büründürmemişler. 

Oyunda en sevdiğim şey Bay Bennet'ın bir bitki olarak gösterilmesiydi. Sahneye her çıktığında kahkaha attım. 

En sevmediğim şey ise şarkılardı. Özellikle en son söylenen rap formundaki şarkının gözlerimi yaşarttığı gerçeğini de sizden saklayamayacağım. 

Oyunda dikkatimi çeken ve sevdiğim anları şu şekilde listeleyebilirim:

- Şimdi ismini anımsayamadığım bir karakterin "Eğer gündeminiz balo değilse, balodan bahsetmiyorsanız, balodasınızdır." cümlesi.

- Bay Darcy'nin Lizzy'ye "Gözleri de ayrı kültürlü" diyerek oyunun kendi ritmince romandaki "kahverengi göz hayranlığı"na yapılan atıf. (Evet tamam vurmayın cümlenin Bay Darcy'ye yakışmadığının ben de farkındayım ama açıklayabilirim lütfen izin verin oyun içinde hiç de sırıtmıyordu valla bakın izleseniz hak verirsiniz siz de evet aynen)

- Mary'nin eteğinin rüzgar yapması nedeniyle Bayan Bennet'ın zavallı sinirlerinin hoplaması.

- Caroline Bingley'nin Lizzy'ye "Uzun mesafe yürüyüşçüsü" diye seslenmesi.

Özetle izlerken eğlendim ve 3 saat nasıl geçti anlamadım, Sosyal medyaya bakasım gelmedi diyeyim ben, siz oradan hesap edin. 

Jane Austen uyarlamalarının ülkemizdeki sayısı artar umarım diyerek sözlerime son veriyorum. Oyunu izleyen varsa bana mutlaka yazsın. Neler düşünüyorsunuz merak ediyorum.

Şimdilik hoşça kalın!

Not: 3 (üç) tane okuru olan benim de belirtmem gerekiyor mu bilmiyorum ama yazıda reklam yok. Yalnızca Jane Austen seven bir okurun sayıklamalarıdır? yeminle? ant verdim? arz ederim? hakim bey?

Jane Austen Kitap Kulübü #39 Boyalı Peçe

Jane Austen Kitap Kulübü 39. toplantısını 14 Aralık 2024 Cumartesi günü 21.00'de gerçekleştirdi. 

Yasal olmayan uyarı: yazı spoiler içerir.

Romana dair ilk eleştirimiz kısa olmasıydı. Uzun olmak Bir Hanımefendi'nin Portresi'nin değil Boyalı Peçe'nin hakkıydı(!)

Kitap tüm kulüp üyelerinin beğenisine mazhar olmuştu. Normal şartlar altında aldatma/ yasak aşk temalarını okurken ruhu sıkılan ben dahi sevmiştim. Yine karakter gelişimlerini tam olarak okuyamamak ya da karakterleri etraflıca tanıyamamak tadımızı kaçırmıştı.

Ana karakterimiz Kitty ve Gurur ve Önyargı'daki Kitty karakterlerinin benzerliğinden bahisle toplantımızı başlattık. Kitty'nin "eş seçme" sürecinden insanların partner seçimlerini neye göre yaptıklarını masaya yatırdık. Geçmişte okuduğumuz romanlardaki evlilikleri karşılaştırdık. 

Bir süre Walter'a üzülme molası verdikten sonra Kitty'nin ilk defa dürtüsel davranışını evlilikle kendisini "güvence altına aldıktan" sonra gerçekleştirmesi üzerine konuştuk. Eş seçiminde kimseye karşı herhangi bir duygu hissedemezken bunu ilk olarak Walter ile evlendikten sonra başkasına karşı duyuyordu.

Yine her zamanki gibi hikayeyi Kitty değil de Walter'ın gözünden deneyimlesek nasıl olurdu'yu hayal ettik.

Bir müddet de Kitty'nin babasına üzülme molası verdikten hemen sonra Kitty'nin evinde baba figürüne saygı duyulmazken kendi evliliğinde Kitty'nin de partnerine saygı duy(a)mamasını masaya yatırdık. 

Walter karakteri uzun zamandır okuduğumuz en ilgi çekici karakterlerden biri olmasına karşın onu pek az tanıyabilmemize hayıflandık bir süre daha.

Walter'ın veba salgının olduğu bir yere Kitty ile birlikte gitme ısrarının intihar mı yoksa cinayet mi olduğu üzerinde uzunca durduk. Her yönüyle hem kalp kırıcı hem de kan dondurucu oluşuna şaşırdık.

Boyalı Peçe isminin nereden geliyor olabileceği, sömürgecilik ve romandaki karakterlerin Çinlilere bakış açısı üzerinde de bir süre konuştuk.

Kitabın sonunun hayata benzerliği ile hepimizi hayal kırıklığına uğratması ve sonunun kendimizce nasıl olması gerektiği ile ilgili de konuşmadan edemedik. 

Toplantının en vurucu anı ise Walter'ın son sözü "Asıl ölen köpekti."nin ne anlama geldiğinin sorulmasıydı. Anımsamak için burada da durması üzerine açıklamayı yazıyor ve yazıya son veriyorum. Bir sonraki kitabımız Daisy Miller!

Açıklama Berna'dan geliyor. Bu söz Oliver Goldsmith'in "An Elegy on the Death of A Mad Dog" isimli şiirinden bir alıntıdır. Şiirde, iyi bir adamın köpek tarafından ısırılması anlatılır. Herkes adamın öleceğinden emindir ancak köpeğin ani ölümü herkesi şaşırtır. Boyalı Peçe'de Walter 'dog' Kitty 'man' metaforunda yorumlanmıştır. Köpek ve insan kavga ettiğinde herkes köpeğin kuduz olduğunu ve adamın zehirden öleceğini düşünür. Ama sonra görülür ki adam ve yaşar ve köpek ölür. Walter ve Kitty kavga edip de Walter delirerek Kitty'yi salgın bölgesine sürükler. Herkes Kitty'nin ölmesini bekler ama asıl Kitty'nin zehri Walter'ın ölümüne sebep olur. Sonuçta o bölgeye gitmelerinin sebebi Kitty'dir.