28 Nisan 2020 Salı

Middlemarch I - George Eliot

Bu sonu görünmeyen karantinada bir kitabı daha bitirdim demeyi ben de çok isterdim ama bir kitap daha beni bitirdi. Sanırım asanın büyücüsünü seçtiği gibi kitaplar da okuyucusunu seçiyor. Ve Middlemarch'ın benden pek de hoşlanmadığı çok açık. 


İngiliz edebiyatının en önemli eserlerinden sayıldığı için Middlemarch'ı okumak istedim ama içinde bulunduğumuz pandemi nedeniyle mi yoksa ruh halim nedeniyle mi ya da bizzat kitabın kendisinden dolayı mı asla hangisi olduğuna karar veremediğim bir sebepten Middlemarch'ı okumakta çok zorlandım. Ama galiba suçu pandemiye atacağım. (iç konuşma: belki de suç çeviridedir asla ben değil ben olamam) En son Udolf Hisarı'nı okuduğumda bu kadar kötü olmuştum. Neyse canım benim için de eski günleri yad etmek gibi oldu :D

Ben kitabın birinci cildini okudum. Şimdilik ikinci cildini okumaya cesaretim yok. Aranızda kitabı okuyan var mı? Başka bir bakış açısına muhtacım şu an.

Kitap 19. yy. İngiltere'sini Middlemarch adlı kasabada yaşayan insanlar üzerinden anlatıyor. Yine isimler, unvanlar havada uçuşuyor. 600 küsürlü sayfalara geldiğimde bile "bu kimdi şimdi" derken kendimi yakaladım, üzücüydü. Yahu ben kendi akrabalarımın isimlerini bile aklımda tutamıyorum İngiliz romanları beni bi' salın rica ederim.

Kimler okumasın: Klasik kitap okuyunca içi geçenler ve asla  kitabın sonunu göremeyenler, 19. yy. İngiltere'sinin toplumsal ve ekonomik yapısı umrunda olmayanlar ve ben.

Kimler okusun: Hiçbir yere varmayan uzun diyaloglar okumayı sevenler, İngiliz edebiyatı ile ciddi düşünenler.

Önceden kitap yazısı yazarken "ben bu kitapta olsaydım..." bölümü yazardım onu devam ettirmek istiyorum. Ben bu kitapta olsaydım Mrs. Casaubon'un İtalya'daki iç sıkıntısı olurdum.

Her ne kadar kitapla çok bağ kuramamış olsam da bir sürü satırın altını çizmişim. Onlardan birkaç tanesini de ekleyip yazıya son veriyorum.

- Biz ölümlüler, ister kadın olalım ister erkek, kahvaltıyla akşam yemeği arasında birçok hayal kırıklığını sindiriveririz; gözyaşlarımızı geriye itip, biraz solgun dudaklarla öylece bakar ve yöneltilen sorulara, "Ah, yok bir şey!" deriz. Gurur da bize yardım eder ki gurur da bizi karşımızdakileri incitmeye değil de acılarımızı gizlemeye yönelttiği zaman iyi bir şeydir. 108

- Bir şeylerin uygun şekilde gerçekleşmesi kişinin beklentilerine uymadıkları takdirde ne ifade eder ki? 217

- Umut güzel bir gelinlik kızdı ama fakir olduğu için, hiç evlenmeden öldü. 266

- Hepimiz dünyayı üst benliklerimizi besleyecek bir meme olarak görmemize neden olan ahlaki bir aptallıkla doğarız. 329

- Komşularımızın kaderinde hayati değişiklikler yaratan sahneler, bizim hayatımızın arka planından başka bir şey değildir. 489

- Spoiler-
Dorothea Brooke'un bilgisizliği ve itaatkar yapısı ortaya çıkınca Ladislaw ona aşık olmaya başlıyor. Bu beni kitapta en çok sinirlendiren şeydi. Ladislaw kara listeme girdin dostum!
-Spoiler-

Not: Geçenlerde ünlümsü bir instagramerdan görerek okuduğum bir kitabın yazısını paylaşırken o kişiyi de etiketlemiştim. Onu etiketledikten sonra kendisi de kitap yorumlarına kimler okusun/kimler okumasın bölümü eklemeye başladı :D Kitlelere ilham oluyorum galiba kardeşlerim ama siz yine de bunu ilk benim başlattığımı bilin istedim.

18 Nisan 2020 Cumartesi

Karantina Evinizi Nasıl Alırdınız?

Karantina evinizi nasıl alırdınız? Evet bugün bu sorunun cevabı üzerinde hep beraber düşünelim istedim. Üzerinde düşünecek daha önemli bir konu bilmiyorum zira. 

Instagram'da rose_author isimli kullanıcının yaptığı Jane Austen temalı karantina listesi aşağıdaki gibi;


Pemberfield

Mr. Darcy
Miss Bates
Mrs. Elton
Edmund Bertram
Lucy Steele

Sizce de biraz acımasız olmamış mı? Sadece soruyorum. Tamam şindi övüyoruz, yüceltiyoruz, yeri geliyor göklere çıkarıyoruz, yeri geliyor göklerden indirmiyoruz ama herkesçe benimsenen bir gerçektir Bay Darcy'nin sohbet etmekten hoşlanmadığı. Onunla karantina nasıl olur ben bir duraksadım açıkçası. Lütfen beni Austenzede'likten atmayın rica ediyorum. Ben bu evde olsaydım Edmund ve Lucy'yi görmezden gelirdim kesin. Bayan Bates ve Bayan Elton aynı evde görüntüleniyorsa o silah patlar kanımca ama ben Bayan Bates'i arada dinler arada da dinlermiş gibi yapardım bir şekilde geçinir giderdik. Bayan Elton'ın çekinmesizliği karantinaya iyi gelebilirdi herkesi zorla kaynaştırırdı bence. Hatta Bay Darcy'yi bile arkadaş canlısı yapabilirdi bir süre sonra. 

Mansfield Manor

Fanny Price
Elinor Dashwood
John Thorpe
Mr. Wickham
Frank Churchill

Elinor, Fanny ve ben iyi anlaşırdık gibi geliyor ama Mr. Wickham'ın sürekli kendini acındırmasını yahut övmesini ne kadar kaldırabilirdik bilemiyorum. Frank Churchill'in karantinaya renk vereceği ise muhakkak. John Thorpe ise bu evde görmezden geleceğim kişi olurdu. 

Northwell Abbey

Mr. Tilney
Lydia Bennet
Mary Crawford
Willoughby
Jane Fairfax

Üff çok zor çok çok zor. Seçmen şapkayı göreve çağırıyorum ben seçemeyeceğim galiba. Mr. Tilney'den daha iyi bir karantina arkadaşı düşünemiyorum. Muslinden ve kitaplardan anlamak gibi harka özelliklere sahip bir birey sonuçta. Lydia neşe katardı karantinaya onu bile kötü göremiyorum. Willoughby de güzel Shakespeare okuyordu Allah için. Canımız sıkıldıkça ona da yüksek sesle kitap okuturduk. Jane Fairfax de bir köşede sessiz sedasız otururdu. Mary Crawford bile bu grubu bozamazdı bence.

Barton Wood

Marianne Dashwood
Elizabeth Bennet
Mr. Bingley
Mr. Knightley
Mrs. Jennings

En rahat karantina evi burası olurdu bence. Bu karantina evinden pozitiflik akıyor, neşe akıyor. Ben bu evi hak etmiyorum o kadar iyi.

Kellyncbury

Capt. Wentworth
Jane Bennet
Edward Ferrars
Catherine Morland
Henry Crawford

Bence en iyi karantina arkadaşı Yüzbaşı Wentworth olurdu. Denizcilik anılarını anlatır milleti eğlendirirdi. Hem zor şartlar altında hayatta kalmayı kimden öğreneceğiz tabii ki Keptınımızdan :D Ama Edward Ferrars mı geçiniz :(

Hartcross Park

Emma
Anne Elliot
Isabella Thorpe
Col. Brandon
Mr. Collins

Allahım sen koru. Bay Collins sabah akşam Fordyce'ın vaazlarını okumak isterdi herhalde. Emma'nın kaprisleriyle de uğraşılır mı bilemiyorum. Yine de bu evi seçsem Anne, Albay Brandon ve ben çok iyi anlaşırdık gibi geliyor ama Isabella'ya ne kadar tahammül edebilirdim bilemiyorum. 


Sonuç;

Eğer bir Austenzede'ye işkence yapmak istiyorsanız ondan kibarca Jane Austen'le ilgili herhangi bir şeyde seçim yapmasını rica edin. O kendi kendini imha eder nasılsa. 

Tamam çok düşündüm seçiyorum: Barton Wood!

Özür dilerim Bay Darcy, beni bağışla. Karantinadan sonra görüşürüz olmadı, bir ara... kahve içeriz.. hadi by.

14 Nisan 2020 Salı

Neden Jane Austen'i Yanlış Anlamakta Israr Ediyoruz?

Merhaba, Kalbimdeki Taht filminden geliyorum. Film tam karantina ruhuna uygun. Asla düşündürmüyor, üzmüyor ve mutlu son vadediyor. Ama film oldukça fazla Jane Austen barındırdığı için ben "düşünmeden" edemedim beni mazur görün.

Evet dostlarım sormak istiyorum. Neden Jane Austen'i yanlış anlamakta bu kadar ısrarcıyız?

Aşk ve Gurur (2005)'un afişinin tepesine "Yılın en iyi romantik komedisi" yazdıklarını gördüğümde de aynı soruyu sormuştum kendime. 

Aslında daha önce "Jane Austen Umutsuz Bir Romantik Mi?" diye yazı yazmıştım ama bu konu üzerine söyleyeceklerim bitmemiş bugün onu anladım filmi izleyince.

Filmde sürekli esas kızımızın Jane Austen'i çok çok sevdiğinden, çok "romantik" olduğundan, aşık olmak için bir "centilmen" beklediğinden dem vuruluyordu. Bir sahnede güzel bir manzaraya bakıp bunu da Jane Austen'le ilişkilendirdiler ki Jane Austen'in kitaplarında doğa betimlemelerinin çok olmamasının nedeninin Jane Austen'in doğayı pek de sevmemesi olduğu söylenir.

Jane Austen kendisinin romantiklik, centilmenlik ve doğa manzaralarıyla anıldığını görse üzülürdü herhalde. Jane Austen geleneğe saygılı, duyguların önemini bilen ama onları hayatın gerçekleriyle dengelemeyi tavsiye eden biriydi bence. Yaşadığı dönemde centilmen "gibi" davranmanın moda olması ve yaşadığı yerin de etkileyici manzaralara sahip olması onun seçimi değildi. 

Ama böyle düşünmemizin tek bir nedeni var. O da aşık olup evlenmenin mantıksız olduğunu aklımıza kazımaları. Aşık olmak gibi güçlü bir duygunun etkisi altında değilsen evlenmek mantıksız diyor işte kadın daha ne desin. Hala düşünebiliyorken evlenmek biraz şov olabilir mi acaba ya diyor. Ama biz ille de dramatize edeceğiz. Filmde kızımız gerçek aşk için kralı reddetti diye nasıl romantik oluyor benim aklım almıyor. 21. yy.'da bir kralı reddetmek realizmin öteki adıdır dostlarım. Hiç Crown izlememiş kadar hayalcisiniz. Bu çağda monarşi insana yükten başka bir şey getirmiyor vallahi ben Crown'ın yalancısıyım. 

Ouf Jane Austen'in savunuculuğunu yapmak bana kalmadı ama böyle filmler görünce üzülüyorum. Hem kadına hayran karakter yazıyorsunuz hem onu hiç anlamamışsınız. Şu karantina günlerinde çerezlik film izleyip mutlu olacaktım halbuki. Yine olmadı.

Not: Bu yetmezmiş gibi üstüne Aşk ve Gurur ve Ökse otu diye bir film daha izledim. İkincisinin yıkımı daha büyük oldu. Üstesinden gelmek için mecbur Aşk ve Gurur 2005'i yeniden izleyeceğiz, safi mecburiyet.

Not 2: Filmleri öneren Ece ve Elif'e teşekkürler :)

12 Nisan 2020 Pazar

Karantinanız Nasıl Geçiyor?

Karantina sohbeti yapmaya geldim.

Bu aralar kiminle konuşsam beni yazmaya teşvik ediyor. Ya düşüncelerim hoşlarına gidiyor ya sohbetim sıkıcı geliyor. Daha tam çözemedim ama tavsiyelere uymaya karar verdim. Bu da böyle bir boşvermişlik.

Ay bir dk karantina muhabbeti yapacaktım ben. Biz iş yerinde nöbetleşe çalışmaya başladık. Tam mesleğimi yapıyorum diye sevinirken bir anda iş hayatım sona erdi :D Ama işe gittiğim günlerde özenli giyinmeye  çok dikkat ediyorum. Yolda fotoğrafımızı çekerler, o fotoğraf da yüz yıl sonra bir tarih kitabında yer alır falan insanlar bakıp bunlar da amma bakımsızmış demesinler diye bütün çabam. Bir nevi insanlık vazifesi.

Bunun haricinde zaten bir buçuk yıl işsiz olmam münasebetiyle uzun süre kadrolu profesyonel bir ev kızı olarak takıldığım içün karantina beni zorlamıyor. 

Sadece sosyal medya bağımlısı oldum o kadar. Instagram veyahut Twitter fark etmiyor. Daha bildirim gelmeden olay yerine intikal ediyorum, telefon bile neye uğradığını şaşırıyor. Canlı yayınları da havada yakalamaya başladım. Canlı yayını yapan kişi yokken ben orada oluyorum. Story'yi açmadan insanların ne atacağını tahmin etme oyunumla da boş zamanlarıma zenginlik katıyorum.

Ve evet, Brooklyn Nine-Nine'ı daha önce izlemeyip karantinada düzenli olarak tüketen o şanslı kişi benim. Gerçi bu aralar biraz zorlanıyorum. Çünkü zaten Jake'e karşı boş değildim. Ama senarist şimdi ona Harry Potter şakası yaptırıyor. Bu platonik aşk kara sevdaya dönüşüyor dostlarım ben elendim siz devam edin.

Aniden gelen kitap kulübünü yapamıyoğruğz hüüğ çıkışlarım da olmasa tam alışacağım karantina olayına ama o kadar kusur Bay Darcy'de de olur değil mi canım, hiç! 

Bu aralar "blogunu yeni keşfettim baştan sona okuyacağım" temalı birkaç mesaj alınca dedim ki bir de ben okuyayım neler yazmışım. Ve dün karantinayı fırsat bilip bloguma çeki düzen vermeye karar verdim. 5 yıl önceki düşüncelerimle karşılaşmak travmatik olur sanıyordum ama pek düşündüğüm gibi olmadı. Artık değişen düşüncelerimle barışmayı öğrenmişim. Evet, önceden barışmayı bilmiyordum siz sanki çok şeysiniz.

Değişen düşünce ve yazı tarzı, eskiye yönelik utanç vb. konularda düşünürken bir hocam aklıma geldi. Kendisi derse kolunun altında daha önce yazdığı ama yayımlatmadığı birkaç makalesiyle gelirdi. Derste aklına bir şey gelirse veya öğrencilerden birinin bir düşüncesinden etkilenirse makaledeki cümleleri değiştirir, boşluklara notlar alırdı. O zaman tuhaf gelmemişti ama şimdi hocanın o makaleleri asla yayımlayamayacağını biliyorum. Bu düşüncenin bir sonu yok çünkü. Kabul etsek de etmesek de insan gelişen bir canlı. Ve evet insan dünkü aklını da beğenmeyen bir canlı aynı zamanda. 

Böylelikle blogumun yakasını rahat bırakmaya ve bir daha da gerekmedikçe okumamaya karar verdim. 

Öyle işte sizin karantinanız nasıl geçiyor?

Not: Kullandığım Bay Darcy'li atasözü için Bahar'a teşekkürü bir borç bilirim. Umarım telif hakkını helal etmiştir.

11 Nisan 2020 Cumartesi

Jane Austen'in Bitmemiş Bir Başka Romanı Watson Ailesi

Hiç kimse endişe etmesin Türkiye'yi Jane Austen'e boğarız!


Tam Jane Austen kitapları bitti ben şimdi kafamı neye takacağım diye üzülürken yeni uyarlama filmler çıkıyor, diziler çekiliyor, bitmemiş romanlar Türkçeye çevriliyor. Jane Austen endüstrisi çalışıyor dostlarım.

Yarım kalmış bir roman beni kötü bir romandan daha çok üzüyor. Hele bu bir Jane Austen romanıysa durum daha da vahim. İlk 100 sayfada zaten kim kimdi anca anlaşılıyor. Konuyu anlayayım falan derken insan en az 300 sayfaya ihtiyaç duyuyor. Ama Watson Ailesi ismiyle Türkçeye çevrilen The Watsons 70 sayfada kalıyor maalesef.

Aslında Jane Austen konuya hızlı bir giriş yapmış. Emma Watson isimli çok varlıklı olmayan ama zengin bir teyze yanında büyümüş kahramanımızın hayatta kalma macerasını anlatıyor kitap. Tam olaylar gelişecekken el elde baş başta kalıyoruz. Hikaye beni hemen çepeçevre sarmıştı oysaki. Tamam Jane Austen söz konusu olduğunda çok da objektif yorumlar yaptığım söylenemez ama gerçekten güzel bir başlangıçtı. 

Kitabı okuduktan sonra ya diğer romanlar yarım kalsaydı ne olurdu diye düşünmekten kendimi alamadım. Ya Bay Darcy'nin Elizabeth'in arkasından konuştuğu kısımda kesilseydi Gurur ve Önyargı! Aman Yarabbi ölene kadar Bay Darcy'den nefret ettiğim bir dünyayı hayal bile edemiyorum. Ya Wickham'ı mağdur, Willoughby'yi beyaz atlı prens, Bay Knightley'i duygusuz sansaydık ya Edward'ı güvenilmez bir ayran gönüllü san.. a pardon ben zaten onu hala öyle görüyorum.

Düşünsenize eğer diğer kitaplar hiç ummadığımız yerlerde bitseydi belki de Mrs. Bennet'ı Jane'i yağmurda at sırtında yemeğe gönderdi diye çocuk istismarıyla suçlayacaktık. Halbuki kadın sadece ileri görüşlü. Durun dalga dalga geliyor. Ya Lizzy'nin evlilik teklifini ilk reddedişinde yarıda kalsaydı kitap. Biri tansiyonumu ölçsün. Yepelek ruhum bu ihtimalleri kaldıramıyor. 

Ee sizin karantinanız nasıl geçiyor benim böyle...

Not: Kitabı okumamda emeği geçen pek değerli kulüp üyemiz Elif'e teşekkür ederim :)

Ya Bay Darcy'nin Jane zaten Bay Bingley'le parası için ilgileniyor sanıp Bay Bingley'i zorla Londra'ya götürdüğü yerde yarım kalsaydı Gurur ve Önya..

9 Nisan 2020 Perşembe

Jane Austen'in Yarım Kalmış Romanı Sanditon'ın Dizisi

Ben yalandan da olsa centilmenlik görmek istiyorum ya var mı! Kandırılmak istiyorum, toz pembe bir Jane Austen dünyası görmek istiyorum belki. Ama yok bayılıyorsunuz gerçeğin gözünden bakmaya. Bu tavrınızla sadece beni 2005 yapımı Gurur ve Önyargı izlemeye teşvik edebilirsiniz anca. Biraz sinirlendim ama geçti. Şimdi eski vakur, mantıklı, aklıselim halime dönebilirim. Teşekkürler.



Meğerse ben Jane Austen etkisini unutmuşum. Evli sandıklarım kardeş, kardeş sandıklarım evli çıkıyor. Heywood'lar, Parker'lar havada uçuşuyor. Hangisi soyadı hangisi yer adı başım dönüyor. Jane Austen okumaya yeni başladığım yıllara şöyle bir gittim geldim 8 bölüm boyunca.

Hangi sahne Jane Austen'in kalemi hangi sahne senarist marifeti bilememek küçük, tatlı anksiyete krizlerine sebebiyet vermedi desem yalan olur ama üstesinden geldim. Peki bu bir final miydi, 2. sezon gelecek mi, gelecekse ne zaman gelecek, bu kitabı hangi yüce gönüllü insan Türkçeye çevirecek, çevirecekse ne zaman çevirecek, bana bu soruların cevabını kim verecek?

Tamam sakinim.
Diziyi izleyenleri göreve çağırıyorum. Burada görev diziyi benimle tartışmak oluyor. İzleyen var mı ne düşünüyorsunuz çok merak ediyorum.

Sanditon, Jane Austen'in yarım kalmış bir romanı. Kitaba Jane Austen ilk başta The Brothers adını vermiş ama sonradan Sanditon olarak değiştirilmiş. 

Esas kızımızın adı Charlotte Heywood, esas oğlanımız ise Sidney Parker. Dizide Parker ailesinin Sanditon adlı sahil kasabasını popüler bir tatil yerine dönüştürme çabalarını izliyoruz. Denham ailesinin üyeleri arasındaki miras mücadelesi de anlatılan hikayeler arasında. Bunun yanında işçi kesimini temsilen Stringer ailesi de hikayede kendilerine yer buluyor. Miss Lambe kölelik düzeni eleştirisi için boy gösteriyor. Charlotte Heywood ise bu hikayelerin tamamen dışında ama çokça içinde bir karakter. 



Jane Austen'in olmazsa olmaz teması hayırlı kısmet savaşlarının olmadığını da düşünmediniz herhalde. Evlilik mücadelesinin en mütecaviz halini görüyoruz dizide.

Eserin Jane Austen'e ait olduğunu bilmesem asla ama asla anlamazdım. Kölelik eleştirisi, siyahi oyuncular, ensest, entrika... adeta bir pembe dizi gibiydi. Bir yerlerden İvo falan da çıksa asla şaşırmazdım. Kendimi tutamıyor ve diziye Jane Austen havasından yoksunluk teşhisi koyuyorum.

Dizi janeaustenvari değildi ama dans sahnesi muntazamdı. Herkesçe bilinen bir gerçektir dans sahnesi etkileyici olan dönem dizisinin kendisinin de güzel olacağı! Tamam bunu az önce ben uydurdum ama neden olmasın.




Lord Babington karakterine de bir paragraf ayırmak istiyorum müsaade ederseniz. Ben Bay Darcy'nin bile gerçek olacağına inanırım ama Lord Babington'ın gerçek olabilme ihtimaline hiçbir güç beni inandıramaz. Jane Austen yine acımamış dostlarım. Spoiler olmasın diye fazla anlatamıyorum ama bundan sonra Lord Babington kutsalımdır bu böyle bilinsin, teşekkürler.



Evet gelelim Sidney Parker ve Charlotte Heywood'a. Ana karakterlerimizde Elizabeth-Darcy edası oldukça belirgindi. Bu beni üzdü çünkü birbiriyle anlaşamayan ve sürekli "didişen" çift olma özelliği sadece Lizzy ve Darcy'de cool duruyor. Diğer versiyonlar başkası adına utanmama neden oluyor sadece. Çünkü bu çok hassas bir denge bence. İnce işçilik olmadığında çiğ duruyor ve gülünç bir hal alıyor. Burada senaristin devreye girdiğine yemin edebilirim. Ayrıca Charlotte ve Sidney arasında geçen kişilik tahlili yapma sohbeti Lizzy ve Darcy'ye zimmetli değil mi ben mi yanlış biliyorum. Ya Jane Austen "bi şey" denedi ya da senarist başı sıkışınca yazarın diğer eserlerinden "ilham aldı". Başka nasıl düşünülür bilemiyorum.



Ama ben Sidney Parker'a ikna oldum arkadaşlar. Hatta görür görmez "geç şöyle otur diğer Jane Austen karakteri arkadaşlarının yanına baş köşeye" fElan diyesim geldi. Hem de hiç düşünmedim direkt dış görünüşünden yargıladım.




Her şeyi bir kenara bırakırsak ben alışmışım en ağır hakaretlerin bile altan altan sinsice söylenmesine. Dizinin bam bam bam tavrını sevemedim bir türlü. Hayır zekamızdan şüpheniz mi var nedir yani?

Özetle diziyi beğenir gibi oldum ama Jane Austen kategorisinde değerlendirmeye gönlüm razı olmuyor. Kitabı Türkçeye çevrilene kadar bekleyeceğiz el mecbur. 

-spoiler-

Charlotte'ın Sidney'ye "benim hakkımda kötü düşünmeyin" demesi ve Sidney'nin "hayır sizin hakkınızda kötü düşünmüyorum, sizin hakkınızda bir dakika bile düşünmedim" demesiyle yerle bir oldumsa da Charlotte "madem benim hakkımda düşünmüyorsunuz o zaman neden kaba olmak için bu kadar çaba harcıyorsunuz" dedi ve günü kurtardı. Hasret kalmıştık böyle Jane satırlarına.
Ama dizinin sonunu hafızamdan silmek istiyorum. Ben kafamda kendime göre harka bir son yazdım bile.

-spoiler bitti-

Not: Bu erkek bedeninin bir meta olarak kullanılmasını ne yapacağız yahu? Halbuki bize bir silindir şapka ve 19. yy. outfiti de yeterdi yani bu kadar çabaya gerek yoktu. Biz göl sahnesini savunacağız ama yine de siz bilirsiniz.



Not 2: Hangisi Jane hangisi senarist bilemediğimden tam sinirlenemiyorum ama Sidney ve Bay Darcy arasındaki benzerlikler sizce de aşırı değil miydi. Kitabı okuduktan sonra sinirlenip sinirlenmemeye karar vereceğim o zamana kadar şimdilik hoşça kalın.

5 Nisan 2020 Pazar

2020 Yapımı Emma

Merhaba, 2020 yapımı Emma'nın arkasından atıp tutmaya geldim. Filmi çok negatif bir günümde izlediğim için normalde verilebilecek herhangi bir tepkinin 5 katını göstereceğimi şimdiden bildirir soranlara selam ederim.

Öncelikle bir açıklama istiyorum acaba ilk kim "ince maşayı bütün oyuncuların saçında kullanalım harika olur" düşüncesini ortaya attı? Alt üst renkli eşofman takımı giyip üzerine gece makyajı yapmanın garip karşılanmadığı bir dönemden birinin çıkıp hadi 19 yy.'ın giyim kuşamı ve saç modelleriyle dalga geçelim demesi iyi bir fikir olmayabilir mi acaba, sadece soruyorum.  (Yalnızca bir saç modeli üzerine bile bir paragraf yazdım haletiruhiyemdeki yıkımı oradan hesaplayın rica ederim.)


Tamam çok farklısınız, klasik eserleri alışılmışın dışında yorumluyorsunuz fElan. Ama bırakın da göstermelik de olsa iki centilmenlik görelim, yalandan da olsa zarafetin keyfini çıkaralım. Bazı şeyler de komik olmayıversin. Tamam içinizdeki "Jane Austen eserlerini her sene yeniden çekmeliyiz" isteğine gem vurun demiyorum. En klasik versiyonu her sene aynı oyuncularla yeniden çekseniz bile izleriz biz valla bak.

Durun araya bir adet güzel yorum sıkıştırayım da gaddar görünmeyeyim. Filmin renklerini beğendim, teşekkürler.

Ayrıca tam filmdeki karşımıza çıkan ilk dans sahnesinin de "abartılı" olduğunu görünce kahroluyordum ki Emma ve Bay Knightley'nin dans sahnesinin yakasını rahat bırakmışlar buna da sevindim.


Bay Elton'dan nefret edemezken Emma'ya gıcık olmaktan kendimi alamadım, Bayan Elton da yeteri kadar sinirlerimi bozamadı. Bu şey değil mi ya Stranger Things'deki upside down?


Postiflik bitti. Peki evlilik teklifi sahnesinden ne istediniz, eliniz de mi titremedi insafsızlar.

Tamam kendimi tuttum tuttum ama bir noktada patlamayacağımın garantisini de vermedim ya. (Evet önceki satırlardaki tavrım vakur halimdi.) O Bay Knightley ne öyle biri bana açıklasın lütfen ama. Bu şey demek gibi olmuş, hadi Süperman'i tekrar çekelim ama hiçbir süper gücü olmasın. Acaba normal bir insanın hal ve tavırlarına sahip bir Bay Knightley görmek isteyeceğimiz izlenimine nereden kapıldınız? Buna ne sebep oldu müsaade ederseniz çocukluğunuza inmek istiyorum. 


Ben bozuldum galiba ya bu aralar izlediğim/okuduğum hiçbir şeyi beğenemiyorum. When Calls The Heart dizisine başlayayım dedim ve ancak bir sezon dayanabildim. 

Neyse dünyanın sonunun gelmediği bir zamanda bu filmi tekrar izlemeye karar verdim. Filmle ilgili son kararımı o zaman vereceğim. Hadi görüşürüz.