22 Şubat 2020 Cumartesi

Başlangıç - Dan Brown

Siz siz olun kitaplardan Dan Brown'a dizilerden de Sherlock Holmes'a aynı anda başlamayın. Otobüs camında saç izi falan görünce "hmm en az üç saat trafikte kalınmış, izdeki dalgalanmalara bakılırsa derin uykuya geçilmiş, vardiyalı çalışan, 30-35 yaş, erkek, inşallah işe geç kalınmamıştır" falan diyesim geliyor, kendimi tutamıyorum.



Başlangıç, Dan Brown'ın en az sevdiğim kitabı oldu ama Robert Langdon ve mickeyli saatini özlemişim. 

Bu kitapta Robert Langdon'la nereden geldik, nereye gidiyoruz sorularının peşinden koşuyoruz. Diğer kitaplara göre daha az sanat eseri, sembol vs. görüyoruz. Bunların yerine daha çok olay daha çok koşuşturma var. 

Sizi bilmem ama benim artık daha fazla yapay zeka görecek gücüm kalmadı. Kitapta paralel evren ve zamanda yolculuk da olsaydı şeytan üçgeni tamamlanacaktı ama kısmet değilmiş. Zaten yeni çıkan hangi kitabı okuyup hangi dizi/filmi izlesem bittiğinde "robotlar ocağımıza incir ağacı dikecekler" kusuyorum. Yıl dım.

Bu arada "la bu Robert Langdon size ne etti" demek istiyorum. Her kitapta yanına müthiş güzel ve zeki bir kadın verip sonrasında adamı yapayalnız evine gönderiyor yazar yazıktır günahtır. O kahverengi tüvit ceket kaç kadını üşümek belasından korudu ben sayamıyorum artık. Biraz sinirlendim.

Son olarak altını çizdiğim birkaç satıra yer verip yazıyı sonlandırıyorum. Hadi görüşürüz.

- Ne yazık ki eğitimsiz bir göz için, resmin yüzeysel güzelliği, içerdiği derin anlamı örtebilir. 231

- Düşmanlarınız mı var? Güzel. Demek ki hayatta bir şeylerin mücadelesini vermişsiniz. 274

- Ölümü yenmenin tek bir yolu vardır, o da insanın hayatını bir şahseser haline getirmesidir. 378

- Kapitalizmin mezhebi yoktur. 515


16 Şubat 2020 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü 10. Toplantı Bilgileri

Merhaba!

Geldik bir maceranın daha sonuna. Şahsen ben yaşlanınca gençleri darlayacak bir anım olduğu için mutluyum. Ömrüm vefa eder de 50'li 60'lı yaşlarımı görürsem boş oturan bir genç gördüm mü düz ovada avlayıp "he hey biz sizin yaşınızdayken düzenli aralıklarla buluşur kitap tartışırdık siz anca oturun" falan diyeceğim. Daha tam konuşma metnimi hazırlamadım gerçi ama ana fikri kabaca böyle. Bu süreçte eğer bir yerde beni boş bakarken yakalarsanız muhtemelen kafamda konuşmama hazırlanıyorumdur şaşırmayın.

Kulüp bitiyormuş gibi konuştum ama Jane Austen'in son kitabını okuyacağımız için bu veda havam. Kulüp başka yazarlarla başka kitaplarla devam edecek.

Son Jane Austen kitabımız İkna. Şu an hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir kitapta Jane Austen'in denizcilik konusu açıldığında hüzünlendiği söyleniyordu. Bunu da Jane Austen'in kavuşamadığı denizci bir sevgilisi olmasına bağlıyordu kaynak. Bu doğru mu bilmem ama İkna benim de gözlerimi dolduran tek Jane Austen kitabı. O yüzden çelikten sinirlerle kulübe gelmenizi salık veririm çünkü biraz duygusallaşacağım. Olmadık şeyler üzerine uzun uzun konuşacak, hiç ehemmiyeti olmayan meselelere insanlığın ortak problemiymiş gibi muamele edeceğim. Şimdiden uyarayım.

1 Mart Pazar

14.00

GalataPerform'dayız.

Bu toplantı Bay Darcy'den son kez rahat rahat bahsedeceğimiz buluşma olabilir, ben olsam kaçırmazdım. Ama müsterih olunuz rica ederim Das Kapital bile okusak ben konuyu bir şekilde zat-ı şahanelerine getiririm.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim.

13 Şubat 2020 Perşembe

Amok Koşucusu-Stefan Zweig


Bu Zweig'dan okuduğum ikinci kitaptı. Yavaş yavaş tarzına alışıyorum. Yorucu olmayan bir dili ve merakı yüksek tutan bir anlatımı var yazarın. Normalde hikaye kitaplarında sık yer verilmeyen ruh tahlilleri ve yıkıcı iç çekişmelerin varlığı beğenmem için yeterli sebepler zaten. Okurken bütün o duyguların sıkıntısını yüreğinizde hissediyorsunuz.

Ben amok koşucusu tabirini bu kitapla öğrendim daha önce duymamıştım. Biraz da google marifetiyle amok'un Güneydoğu Asya bölgesinde ve bu bölge kültüründe cinnet halini ifade eden bir tanım olduğunu ve hastalık altındaki kişinin depresif ruh halinden sonra nedensiz olarak ayrım gözetmeksizin çevredeki her canlıya karşı saldırıya geçtiğini öğrendim. İç dünyasında adeta bir amok koşucusu olan insanlara da bir selam çakıyor ve gözlerimi kaçırarak başka konuya atlıyorum.

Fakat ben ince kitapların okuyucusu değilim. Amok Koşucusu 60 sayfa. Kitabı, zamansız bitip beni ortada komasın diye stratejik planlarla okumak zorunda kaldım. Ama yine de tüm çabalarım, bir saat kalmak zorunda olduğum kafede son yarım saati duvarı seyrederek geçirmekle sonuçlandı. Üzücü.

Altını çizdiğim satırlardan birini yazarak yazıya son veriyorum.

-...belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla... 9

Velhasıl güzel kitaptı, teşekkürler.

11 Şubat 2020 Salı

Zor Bir Ailede Büyümek- Susan Forward ve Craig Buck



Sadece mutlu olduğu zamanlarda yazı yazabilmekle lanetlenmiş bir insan kişisi olarak bazen cümle kurma gücünü kendimde bulamıyorum. Özneleri nesnelere, nesneleri yüklemlere eklemek zul geliyor. İşte öyle bir zamanda okudum bu kitabı.

Tüm lisans ve yüksek lisans hayatım "zor aileler" üzerine okumak, öğrenmek, düşünmekle geçti. Yetmedi iş yaşamında da bunu yapmaya devam ediyorum. Korkuyorum ki bu yazının sonu akademik makaleye bağlanacak. Ama direneceğiz.

Kitap teorik bilgiden çok vakalara yer vermesinden dolayı kolay okunuyor. Ama duygusal yükü de bir o kadar ağır. Konuyla çok ilgili olmayanlar için zor gelebilir. 

Zor Bir Ailede Büyümek, okuyucuya bir sihirli değnek etkisi vadetmiyor ama farkındalık oluşturma ve rehberlik etme açısından iyi bir kitap.

-Istırap molası: Okuma esnasında beni en çok üzen şey "zor ailelerini" sevmek için sebep arayan insanlardı. Ve ailesini suçlamak yerine kendinden nefret etmeyi bile göze alan insanlar. Onu takip eden insan olmanın ne kadar güç olduğu üzerine düşünceler ve ardından sevmek eyleminin iki tarafı keskin bıçak gibi oluşuna dair iç bayıcı bir benzetme ve kapanış.-

Hani bazı kitapları övmek için kitapta kendinizi bulacaksınız falan derler ya bu kitap için tek temennim umarım okurken kendinizi bulmazsınız. 

Kitabı kimler okumasın: dert yarıştırmayı sevenler.

Kimler okusun: anlamak ve dahi anlamlandırmak isteyenler.

Yorumları dikkate alan ve uysal bir blogger olduğum için yazıya son vermeden önce kitabı okurken altını çizdiğim birkaç satırı yazacağım.

-Suçluluk duygusu, iyi duyguları rahatlıkla kötü duygulara dönüştürebilir. 165

-Bir problem olduğunu algılayıp yardım istemek, sağlıklı bir beynin olduğu gibi cesaretin de belirtisidir. 168

-Sizi engelleyen düşünceler her zaman acı veren duygularla sonuçlanır. 199

-Belki kendinizi soğuk, duyarsız bir insan olarak tanımlıyor ya da duygusuz biri olduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz. Başkalarını sevme, insanlara değer verme konusunda aciz hissedebilirsiniz. Eğer bu bahsettiklerim sizin için doğruysa, o zaman çocukken yaşayıp hissettikleriniz, sizi kendinizi kurtarabilmek, koruyabilmek, yetişkin bir birey olmayı başarabilmek için çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmek zorunda bırakmıştır. 200

- Acı aslında iyileşme sürecinin başladığının işaretidir. 201 

4 Şubat 2020 Salı

Jane Austen Kitap Kulübü 9 #Emma

Hani bir şarkıyı çok beğenirsiniz ve bir heves o şarkıcının bütün şarkılarını dinler sonra da aynı tadı diğer şarkılarda bulamadığınız için ilk şarkıyı defalarca dinlemeye devam edersiniz ya heh işte o niyetle Emma okumaya karar vermiştim. Fakat aynı makus talih bu sefer tecelli etme kötülüğünü göstermedi. 

Gurur ve Önyargı'yı okuduktan sonra Jane Austen'in tüm kitaplarını okumak istemiştim. Nasılsa aynı tadı bulamam ön kabulüyle okumaya başladım Emma'yı. Kitabı bitirdikten sonra ise kafamda şu şarkı sözleri çınladı. "Kurtulmak mümkün olsa bırakıp kaçacağım, fakat ne yazık artık elinde oyuncağım!"  Yani Emma benim Jane Austen'in elinde oyuncak olduğumu anladığım kitaptı.


Kitap kulübünün dokuzuncu toplantısına bu cümlelerle giriş yapmıştım. Sonra tanışmayı unuttuğumuzu fark edip başa döndük ama olsun her şeyin başı sağlık. 2 Şubat Pazar günü 14.00'te GalataPerform'da Emma konuştuk. 


Yazıya başlamadan önce teşrifleriyle kulübümüzü şereflendiren herkesten teşekkürlerimin kabulünü rica eder, kulübe düzenli gelmekle kalmayıp yanında birkaç arkadaşını getiren üyeleri de canı gönülden taltif ederim, akrabalara selam. (Tamam taltif etmek tabirini ben de cümle içinde ilk kez kullanıyorum hemen sağ üst köşedeki çarpıya basmayın canım açıklayabilirim. Söylenişi komik diye yazdım.)

Gelelim konuştuklarımıza;

- Öncelikle Emma'nın Jane Austen'in yazdığı diğer kadın karakterlerden farkını konuştuk. Emma'yı sevenler ve sevmeyenler olduysa da saygı duymakta karar kıldık.

- Jane Austen'in en sevdiği karakterin Emma oluşunun nedenini zenginliğe bağladık. Ee malumunuz Janeciğim paranın yalnızca mutluluğu değil bilinen bütün duyguları komple insanıyla beraber satın alabileceğine inananlardan.

- Bay Elton'un kişiliğini enine boyuna masaya yatırdık. Davranışlarındaki hatalı ve tutarsız yönleri belirleyip içler dışlar çarpımı taraf tarafa toplama falan derken Bay Elton'un da ş*refsizin teki çıkmasına şaşırmadık. 

- Jane Fairfax'ten bahsetmeyi ihmal etmeyip onun bir sinsi olduğuna karar verdik.

- Emma'nın Jane Austen'in en feminist kitabı olduğuna kanaat getirdik. Bu sonuca da para derdi olmadan da evlenmeyi uygun görmesinden vardık.

- Kitaptaki varlıklı karakterlerin yoksul karakterlere yardım etmesi hakkında konuştuk ve Jane Austen'in herhangi bir kitabında ilk defa sosyal sorunlara değinildiğine şaşırdık. Sonra kitabın prense ithaf edildiği kulübümüz üyesi tarafından hatırlatılınca Jane Austen'in prense dokundurma yaptığını ve "insanlar aç" mesajı vermek istediğini fark ederek 3,5 saniyelik bir aydınlanma yaşadık.

- Ben bir ara Bay Knightley'nin duygularını Emma'ya açıklarken sanki Emma her şeyi biliyormuş gibi sitem etmesini yerer gibi oldumsa da çok üzerinde durmadık. 

- Emma'nın Bay Knightley'nin aşk ilanına karşılık söylediği sözlerin Jane Austen tarafından yazılmamasına bir miktar hayıflandık fakat Jane Austen'in komik yahut gülünç olmayan cümleleri kolay kolay yazmadığını hatırlayarak avunmaya çalıştık.

- En çok üzerinde durduğumuz konuyu sona sakladım. Neden bilmiyorum ama Emma denince insanlar ilk yaş farkından yakınıyor. Biz de Jane Austen Kitap Kulübü ve konunun birincil muhatapları olarak bu durumu enine boyuna tartıştık. Hiç duydunuz mu bilmiyorum ama bir erkeğin akıl yaşını bulabilmek için normal yaşından 2 çıkarın derler. Ben bu rakamı çok iyimser bulduğum için 5 yapmıştım. Sonra da erkekten 5 çıkarıyorsak kadına 5 eklemeliyiz ki adil olsun diye düşünmüştüm. Bu mantıklar harikası düşüncem kulüp tarafından da zannediyorum destek buldu. Bu hesaba göre 37 yaşından olan Knightley 32 oluyor 21 yaşındaki Emma ise 26 aralarındaki yaş farkı 16'dan 6'ya düşüyor. Yargı dağıtıcısı çevreler mutlu olmuşlardır umarım. Benim tek amacım herkeslerin yazıdan memnun ayrılmaları. Tamam şindi ciddiyet molası: yaş farkının ne önemi var mühim olan baynaytlilik sonuçta. Cümlenin sonuna kadar çok iyi gitmiştim oysaki ama kader işte. Demem o ki 'Age is just a number' dostlarım. Daha bu konu hakkında ne diyebilirim bilmiyorum bunun bir tık ötesi Pınar Altuğ-Yağmur Atacan evliliği övmek zaten.

İnşallah kulübe gelmeyenler "amaağn bu kız zaten noktasından virgülüne her şeyi anlatıyor iyi ki de sıcak evimden çıkmamışım" dememişlerdir. Daha yazmadığım neler neler konuştuk ohhoo. Gelin.

Yazının sonuna geldik.

Bir sonraki kitabımız İkna. Mart başı gibi onu konuşmayı planlıyoruz. Böylece tüm Jane Austen kitaplarını bitirmiş olacağız :( Ufaktan bi' tur daha dönelim teklifleri dm'den gelmeye başladı ama ikna olmamaya çalışıyorum. Eyy Leydi Russel neredesin? Size İkna kitabı temalı şaka yaptım. Lafı kitabı okuyun demeye getiriyorum. 

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim.