15 Eylül 2018 Cumartesi

Okul Sergüzeştim

Her tarafta Back To School çılgınlığı varken biraz toplum içine karışayım sosyalleşeyim diye ben de bu konuda bir şeyler yazmak istedim. Merak ediyor musunuz bilmem ama ben her halükarda anlatacağım. İşte karşınızda Austenzede'nin Okul Sergüzeşti. Ta daaa...



İlkokul

Bizim zamanımızda (bu tabiri kullanırken de hiç utanmıyorum sanırsın yaşım 100) ilkokul 5 yıl ortaokul 3 yıl idi. Öyle sanıyorum ilkokul hayatımın en iyi dönemiydi. Yani ya okula geç kalırsam ya ödevimi yapmayı unutursam ya hoca tahtaya kaldırınca sorduğu soruya doğru cevabı veremezsem ya o günün ders kitabını evde unutursam ya dönerken evin yolunu hatırlayamazsam ben ne yaparım korkularımın dışında en iyisiydi. Tamam tamam hepiniz okula girerken saçınızı örüp içeride açacak kadar cesur yüreklisiniz bir ben ödevlerimi cumadan yapıp çantamı geceden hazırlıyorum tamam. 

İlkokulda Imdb puanı 5.5 olan Amerikan gençlik filmlerindeki gibi dörtlü kız grubuyduk biz ve herkesçe bilinen bir gerçektir dörtlü kız gruplarının üçlü ve ikili gruplardan daha iyi olduğu. Bir kere sıra arkadaşı sıkıntısı yoktur. Ayrıca dar yolda ikili ikili yürüyebilirsin sıkıntı olmaz. Liste devam eder sandım ama buraya kadarmış yine de dörtlü kız grubu en iyisidir!


Bu arada size ilkokulda okulun en düzenli ikinci öğrencisi seçildiğimi söylemiş miydim. Bu anım çok dokunaklı çünkü birinci seçilen çocuk benim yarım kadar bile düzenli değildi ama söz konusu kişinin erkek oluşu ve düzen kelimesiyle aynı cümle içinde kullanılışı jüriyi şoke etmiş olacak birinciliği ona verdiler. Neyse geçmiş zaman. Artık aklıma bile gelmiyor (Bloguma yazarken aklıma gelmesi dışında tabii)

İlkokulda bando takımındaydım bateri çalmakla başlayan bando kariyerim önlenemez bir yükselişle(!) majör olmakla doruğa ulaştı. Bu ışıltılı hayatı ben seçmedim dostlarım. Gerçi son sene haberim olmadan majörlüğü başka bir kıza verdiler ama bu önemsiz küçücük bir ayrıntı. Sonra son iki sene gerçek anlamda ders çalışmak ne demek bilmeden ve anksiyete seviyem tavan bir şekilde sona erdi. Bu aslında önlenebilecek ama safi cahilliğin sebep olduğu düşüş liselerin açıldığı hafta çarşamba günü düz liseye yazılmakla şahlandı. (O dönemdeki kaygım aklıma geldi de 9 yıl sonra bile güldürmüyor.) 

Şimdi düşünüyorum da biz küçücük aklımızla matematik yapamamamızla ilgili kendimizle dalga geçerken hocalar yüzümüze bakıp bize gülmek yerine yardım etme yolunu tercih etmiş olsalardı belki de HALA bu sorunla cebelleşiyor olmazdım. Ohoo bu yazı komik olacaktı bak laf lafı açtı nerelere geldik. Bu zaman kadar hayatıma giren öğretmenlerin yüzde yetmiş beş buçuğuna olan kin ve nefretimi başka bir yazıda anlatırım merak etmeyin siz.


Lise

Bence eğer biri size özellikle sormuyorsa bilmem kaç sene önce girdiğin bir sınavdaki başarı durumunu anlatır ifadelere konuşma içinde yer vermek, hatta ve hatta aldığın puanı zikretmek suç sayılmalı ama hadi bana iltimas bitmez bende. Size siz istemeseniz de kulaklarınızı da tıkasanız liselere giriş sınavında hiç matematik yapmadan ortalamanın üstünde bir puan aldığımı söyleyeceğim ne var ne.

İlginçtir bu çarpıcı başarı öyküsü benim gözlerimi kamaştırdığı kadar diğerlerini etkilemedi. Herkes pazartesi okula başlamışken ben çarşamba günü okula YAZILMIŞTIM. Bakın ben ertesi gün gezmeye bile gidecek olsam ütüsünü bir önceki gece yapmama engel olamayan bir insanım! Neyse perşembe günü okula başlamanın da iyi yanları yok değil iki gün sonrası haftasonu tatili yey! Okuldaki ilk -berbat- günümün ardından derin bir nefes alıp kendimi "Her gün 'böyle' -korkunç- geçecek değil ya" diye teskin ettiğimi hatırlıyorum. Sonra da 4 yıl boyunca her gün "böyle" geçmişti. 


60 kişilik sınıfta tek kişilik sıram en önde kapının yanındaydı ben sırayı kaburgalarıma yapıştırmadığım müddetçe kapı açılmazdı. Hocalar sınıfa girerken hem sırayı sırtıma kadar çekmek hem de ayağa kalkmak hem de başımın üstündeki dolaba kafamı çarpmamaya çalışmak zorundaydım. Survivor? 

Buraya kadar liseyi ne kadar "sevdiğimi" anladığınızı düşünüyorum. Geçenlerde bir tweet okudum sırtıma dövme bile yaptırabilirim o kadar sevdim. Tweet liseyi sevenlerin sadece lisede zorbalık yapanlar olduğuyla ilgiliydi. Me heh.

Bizim lise kuraldan çok kuralcıydı ama yine de maceraperest ruhlar vardı. Saç örgüsü kural olduğu halde sınıfta saçı örgülü olan tek insan kişisi ben olduğum için hocalar tekrar ediyorum hocalar benlen alay geçerlerdi. Hocalara nefretimden sonra bahsedeceğim derken aklım neredeydi acaba? 

Bu arada lisede bir lakabım varmış  ben bunu lise sonda münasebetsiz bir arkadaşımdan kazara öğrendim ama olsun. Hazır mısınız işte geliyor "Android 1" En azından 2 değil birinci olmak gururumu okşadı. Gerçi ben sonra kendime Austenzede mahlasını yakıştırdım ama olsun bence benimki daha havalı. Ben anlattıkça sergüzeştimin imdb puanı düşüyor gibi hissediyorum hikayenin sonunda "gerçek aşkı" falan da bulmam inşallah.


Size liseyi üçüncülükle bitirdiğimden bahsetmiş miydim? Austenzede ile Sen Kendini Öv Eller Kadir Kıymet Bilmiyor Anne Kuşağını dinlediniz!


Lise boyunca sonradan pişman olurum diye tüm etkinliklere (piknik, sinema, mezuniyet balosu...) katıldım. Gerçi hala gitmesem de olurmuş diye düşünüyorum ama inanıyorum bir gün gelecek iyi ki gitmişim deyip kendimi omzumdan öpeceğim. 

Lisede hayatımda olan en büyük gelişme gerçek anlamda ders çalışmayı öğrenmemdi. Sonrası kepler havaya ve üniversite. İlkokulda okulu sevdiğimi sanıyordum ama lisede anladım ki okuldaki arkadaşlığı seviyormuşum. Lisede arkadaşsız geçen 4 yıl bu basit görünen bilgiyi kafama nakşetti. Gerçi Harry Potter serisi de bu temayı çok güzel işliyor filmleri izlesem kısa yoldan öğrenirmişim ama neyse yaşadık bi' kere.

Şimdi anılara dalmışken okul bahçesinde düzenlenen kep töreninde halay çektiğim görüntü gözlerimin önünde şimşek gibi çaktı. Benim acele bir işim çıktı yastığımın altına başımı gömmem gereken durumlar var da hemen dönerim. Şimdi de sınıfta herkesin içine şarkı söylediğim an geldi ouv durduramıyorum gitmem gerek bu şehirden



Ben okul sergüzeştimi şimdilik burada kesiyorum çünkü üniversite hala yakın geçmişim yani yaşadıklarımın bana komik gelmesi için bi' 10 yıla ihtiyacım var. Sizde durumlar nasıl peki cidden okul açılıyor diye heyecanlanan var mı ya?







8 Eylül 2018 Cumartesi

Dikkat Göstermediğimiz Kadınlar

"Aşkın kötüye gitmesi Jane Austen'in suçu değildi. Hatta sizi uyarmadığını söyleyemezsiniz. Kadın kahramanlar mutluluğu yakalardı bir şekilde ama kitapta her zaman mutlu sona ulaşmayan başka karakterler de olurdu -Sense and Sensebility'deki Brandon'un Eliza'sı Pride and Prejudice'deki Charlotte Lucas, Lydia Bennet; Mansfield Park'taki Maria Bertram. Bunlar dikkat göstermeniz gereken kadınlarken göstermediniz."

Bu sözler Jane Austen Kitap Kulübü kitabından. Jane Austen kitaplarını yayım sırasına göre yeniden okuma festivalimde(!) bu sözü de aklımın bir köşesinde tutarak kitapları okudum. Kitaplar bitince arkama yaslandım ve dedim ki başım kaldırmıyor artık az ötede oynayın! Biri çıkar oradan yok efendim Jane Austen herkesi evlendiriyormuş da mutlu sonları bol keseden dağıtıyormuş der diğeri öteki taraftan aslında mutsuz sonlar da var siz hep canınızın istediğine odaklanıyorsunuz diye bizi paylar. 
Hem zaten Charlotte'ın mutsuz olduğunu nereden biliyoruz ki? Bay Collins onunla muhatap olmadığı müddetçe gayet de mutluydu. Sizin mutluluk tanımınız ne onu deyin bana ya da durun yarın veliniz gelsin onunla görüşeceğim! Affedersiniz akademik(!) sinir krizi geçirdim az önce.


Hele Lydia'ya mutsuz derseniz Lydia size evlilik yüzüğü ile güler. Lydia'nın mutsuz olduğunu düşünenler biziz yani kontrol manyakları. Lydia'nın mutlu sona ulaşıp ulaşmadığını düşünmeye bile vakti olduğunu sanmıyorum bir de mektup yazmaya tabii! Lydia Bennet'a mutlu sona ulaştınız mı diye sorsak Wickham'a düğünde giydiği mavi üniforma nasıl da yakışmıştı değil mi derdi bence. 
Görkemli bir aşkın evlilikle devam etmesine mutlu son dememiz zaten kendi içinde bir çelişki oluşturmuyor mu? Bunun çok mutluluk verici bir olay olmasından söz ederken aynı zamanda bir "son" olmasından da dem vuruyoruz. Birkaç aşk evliliği yapan insanlara ne diyorlar acaba tekrarlı mutlu son falan mı tekrarlı permütasyon gibi. Uu matematik şakası yaptım yakında kimseyi de tanımam ben.
Ben artık safi mutluluk ya da mutsuzluk diye bir şey olduğuna inanmıyorum. Tamam Bay Collins ile hayatını birleştirmek çok mutluluk verici bir hadise olmazdı kabul ama bu salt mutsuzluk demek olmamalı bence. Yani Derbyshire'ın yarısının sahibi Fitzwilliam Darcy ile evlenmenin de kötü yanları vardır muhakkak yani şu an aklıma gelmese de kesin vardır.
Jane Austen'in kitap sonlarının bizi mutlu ettiği gerçeğini yadsımayacağım fakat bizim gülüşümüz yüzümüzün yarısını kapladı diye bu söz konusu karakterleri bir ömür o duyguduruma hapsetmez bence. 
Ben galiba yukarıda kendimle tartıştım. Korkarım "Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?" diye soracağım ama umarım yanıtınız sessizlik olmaz. Sessizlik de çarpıcı bir yanıttır gerçi üf aman be her şeyin de kendine göre haklılık payı var!



4 Eylül 2018 Salı

Jane Austen Umutsuz Bir Romantik Mi?

Jane Austen umutsuz bir romantik ise Bayan Bennet da alimdir o zaman!
Az önce Bay Darcy'nin 1995 yapımı Gurur ve Önyargı dizisinde Caroline Bingley'in Bennet kardeşlerin güzelliğini eleştirdiği sırada verdiği cevaba gönderme yaptığımı hemen anlamışsınızdır zaten. Yazıya bizi kahkahalara boğacak bir espriyle başladım ki az sonra yazdıklarım çirkinleşirse beni hoş görebilin. 


Bu aralar orada burada çok sık karşıma çıkıyor Jane Austen'in adıyla birlikte bu kullanım. Ve tabii ben de her aklı başında, mantıklı, aklıselim, olgun, akıllı fikirli bir insan gibi elimde olmadan ve mütemadiyen acaba Jane Austen kendine yapılan bu yakıştırmaya ne derdi diye düşünmeden edemiyorum. Kahvaltıda ne yesem düşünceleri ile akşama hangi filmi izlesem düşünceleri arasına sıkışıveriyor her diş fırçalama seansımda. Gerçi her diş fırçalama seansının sonu kendini kendine şikayet etmekle bitiyor ya Allahtan konumuz bu değil ona hiç girmeyeceğim..
KPSS ile KPSS sonuçlarının açıklanması arasında geçen o bir aylık sürede Jane Austen'in tüm kitaplarını yayım sırasına göre okumaya karar verdim. Araya Gurur ve Önyargı'nın 1995 yapımı mini dizisi ve 2005 yapımı filmi de girdi şimdi yalan yok. Allahtan sonra sonuçlar açıklandı da gerçek dünyanın soğuk elleri beni kendi gerçekliğime çekiverdi. İşte bu okumalar konu üzerinde daha çok düşünmemin müsebbibi oldular. İlk Jane Austen okuduğumda onun cümleleri bana da romantik geliyordu ne yalan söyleyeyim. Belki herkesin ağzından Austen'i böyle dinlediğimden bu beklentiyle kitapları okuduğum için öyle geldi veya beyin hücrelerimin ergenliğinin azizliğiydi bu bilemiyorum ama şimdi o düşünceme söyleyebileceğim tek şey yargısız infaz hakim beg!
23 yaşım diyor ki bu kadınla romantik kelimelerini bir araya getirirsen vallahi çarpılırsın yahu. Şimdi size ayda 8 makale yazan akademisyen taklidi yapacağım sıkı durun. Tabii önce romantiklikten ne anlıyoruz ona bir bakmamız lazım romantikliğin tanımı nedir? TDK'ciğim diyor ki: "Romantik, davranışlarında duygu ve coşkunun aşırı ölçüde etkisi bulunan." TDK'ye geldiğiniz için teşekkürler biz sizi arayacağız diyor ve onu alkışlarla uğurlayıp hız kesmeden yazımıza devam ediyoruz. Tamam kabul, Jane Austen Bay Darcy'yi yazarken biraz romantiklik tanımı sınırları içerisine uğrayıp bir selam çakmış olabilir ve Bay Knightley'de ve Colonel Brandon'da... Ama bu üç küçük ve mühim olmayan istisna kaideyi bozmaz dostlarım buna emin gibiyim gibi gibi. 


Bence Jane Austen romantik olsaydı Mansfield Park romanında Maria Bertram Henry Crawford'la kaçtığında "ve sonsuza kadar mutlu" yaşarlardı. Maria aşkı söner sönmez karanlık bir gelecek düşüncesine hapsolmazdı. Veya Lydia aşkından öldüğü Wickham ile evlendiğinde herkesin ona imrenmesi gerekirdi eğer Jane Austen umutsuz bir romantik olsaydı. Ama onların da aşkları para gibi önemsiz bir realite karşısında biraz içine kapandı. Başka bir örnek de Duygu ve Duyarlılık'tan geliyor. Edward Lucy'ye yıllar önce verdiği evlilik sözünü Elinor'a olan daha güçlü aşkı ve sevgisi karşısında unutuverir onlar da "ve sonsuza kadar mutlu" yaşarlardı Jane Austen umutsuz bir romantik olsaydı. Çünkü herkesçe bilinen bir gerçektir aşık insanların kendilerinden başka hiçbir şeyi değerli görmek gibi bir huylarının olmadığı. Willoughby olayına hele hiç girmiyorum o hepimizin malumu. Romantiklik o sayfaların herhangi bir yerinde olsaydı Willoughby hikayenin sonunda parası pulu olan bir kadını elinin tersiyle itip aşkına mağlup olur Marianne'in gönlünü alır "ve sonsuza kadar mutlu" yaşarlardı. Ve son olarak Bay Darcy ve Lizzy olayına değinmeden geçeceğimi zannetmediniz diye umuyorum. Bay Darcy Lizzy'yi ilk gördüğünde o kara gözlerine vurulup -romantiklerce- makul bir süre geçtikten sonra da dokunaklı bir evlilik teklifi yapmış olsaydı eğer Jane Austen'in umutsuz bir romantik olması fikrinin altına imzamı atardım. Ama Bay Darcy'nin Lizzy'ye aşık olabilmesi için önce kafasındaki soru işaretlerine açıklayıcı cevap verip onları etkisiz hale getirmesi gerekti. Allahtan ikna kabiliyeti kuvvetli bir insan da bir sene dolmazdan evvel evlilik teklifini tüm sosyoekonomik gerçekleri de barındıracak biçimde gerçekleştirebildi. Eğer Jane Austen umutsuz bir romantik olsaydı Lizzy Bay Darcy'yi önce tatlı tatlı paylar sonra da "Ama aşkın önünde de hiçbir engel duramaz ki canım. Varsın olsun anneme hakaretler edin ben Pemberley'in hanımı olmaya razıyım canım elime mi yapışır derdi. (İyi ki roman yazmıyorum.) 


Eğer o dönemde paraya ve toplum tarafından acınmasız bir yaşama ulaşmanın yolu evlilikten geçmeseydi ben Jane Austen'in bazı karakterlerini evliliğe ikna edebileceğini bile düşünmüyorum ama bunun tek istisnası Emma gibi görünüyor. Emma zengin ve toplum içinde saygın bir konuma sahip bir hanımefendi. Kendisi de evlenmeyi düşünmüyordu zaten ama şimdi Bay Knightley gibi bir karakter yazılmış artık iş işten geçmiş boşa mı gitsin. Hem arada bir azıcık romantizm kimseyi öldürmez hatta güldürür ve ruhu kısa bir an bu dünyanın eğlenceli bir yer olduğuna inandırabilir. 
Jane Austen evli ve 12 çocuklu olsaydı da insanlar ona umutsuz romantik der miydi merak ediyorum. 
Şimdi zihnimi, telefonumun notlar kısmını ve not defterimi taradım da benim söyleyecek başka bir lafım kalmamış bu konu hakkında. Artık topu size atıyorum benden çıktı hadi geçmiş olsun.

Ufak bir anket. 
Sizce Jane Austen umutsuz bir romantik mi?
A) Evet, son kararım.
B) Ne fark eder zaten derdim boyumu aşmış
C) Belki biraz bazen
D) Hayır
E) Bay Darcy'yi saymazsak hayır 

Resimler Pinterest'ten.