25 Temmuz 2020 Cumartesi

Füreya- Ayşe Kulin

Ne zaman etkileyici bir yaşam öyküsü okusam bir de dönüp kendi yaşamıma bakarım yaşam mı diye. Ayşe Kulin'in Füreya'sı da bu etkiyi bırakan bir biyografiydi. 


Hayat hikayeleri dinlemek en iyi terapi seansından bile daha iyi geliyor insana bence. Yaşam öyküsünün sonu geldiğinde "ya galiba hayat o kadar da önemsenecek bir şey değil" diyorsun. Gerçi ben 2,5 dk içerisinde endişelenecek yeni bir şeyler bulabilme becerisiyle ödüllendirilmiş bir insan kişisiyim ama siz bana çok takılmayın. 

Füreya Koral hakkında hiçbir şey bilmeden okudum kitabı ben. Böyle bir okumanın daha keyifli olduğunu düşündüğüm için burada da Füreya'nın hayatından bahsetmeyeceğim. 

Herkesten öğrenilecek bir şey vardır derler ya ben de Füreya'dan kendini önemsemenin ehemmiyetini öğrendim. Başka biri benim az önce kurduğum cümleyi kurmuş olsaydı "çok sıradan" diye düşünürdüm ama hayatımın bu döneminde benim için anlamı büyük oldu. Yani lafı "onli Allah ken cac mi" demeye getiriyorum.

Kimler okumasın: başkalarının görkemli hayatlarını okutup da kendi hayatımı bana mı kırdırmaya çalışıyorsunuz anlamıyorum ki diyenler.

Kimler okusun: bir şeylere geç mi kaldım ben acaba yol yakınken hayal kurmayı bıraksam mı diyenler.

Altı çizili satırlardan birkaçı:

- Ölümün nasıl geldiği her nedense pek önemlidir geri kalanlara. 196

- Ama mantık ne zaman sevginin esiri olmamış ki. 56

- Ne hoş bir ölüm olurdu yok oluvermek. 328

5 Temmuz 2020 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü #11 Çalıkuşu

Hayatımıza bir anda giren Covid-19 tabir ettiğimiz musibet marifetiyle yaklaşık 4 aydır Jane Austen Kitap Kulübü'nü yapamıyorduk. Bu süreçte anksiyetem ve obsesyonlarımla kitap tartışmak, iç konuşmalarımda lafı Bay Darcy'ye getirmek suretiyle kitap kulübünü yad etmek mecburiyetinde kaldım. Ve yeni normalde bu pek de normal olmayan gidişatıma dur demek için bir adım attım. 

Jane Austen Kitap Kulübü'nü el birliği ile Açık Hava Kitap Kulübü'ne çevirdik. 30 Haziran Salı günü 19.00'da Maçka Parkı'nda Çalıkuşu tartışmak üzere buluştuk. Konuştuklarımıza geçmeden önce pandemide bile gelip benimle kitap tartışan değerli üyelerimize teşekkür ederim. 

Kayıtlarıma göre Çalıkuşu -çocuk kitaplarını saymazsak- benim hayatımda okuduğum 28. kitapmış ve şöyle not düşmüşüm: Hayatımda okuduğum en güzel kitaptı! (ne çok kitap dedim). Sence de biraz acele karar vermemiş misin Austenzedeciğim, sadece soruyorum. Kulüp üyelerinin de ilk okudukları romanlar arasındaymış aynı zamanda Çalıkuşu.


Öncelikle Google marifetiyle yazarı ve kitabın yazıldığı dönemi şöyle bir araştırdık. Evet bunu önceden yapmamız gerekiyordu ama affedin. Jane Austen gibi etraflıca bildiğimiz bir yazardan yeni çıktık düşüncelerimizi, bilgilerimizi nereye koyacağımızı şaşırıyoruz.


(Her şey kitap kulübünün yüksek yararı ve sağlığı için.)

Eserde üzerinde durulması gereken pek çok önemli konu vardı. Biz İhsan'a acıyarak kitap tartışmamıza giriş yaptık. Ve devamında bütün erkek karakterleri enine boyuna inceleyip yine İhsan'ın hakkının yenmesine kızarken buluverdik kendimizi. E oradan da bir Bay Darcy'ye uğramadan edemedik tabii. Onu da şöyle bir övüp göklere çıkardıktan sonra Feride'yi konuşmaya başladık.

Günümüz şartları ile Feride'ninkileri karşılaştırıp içimizdeki "Feridelikleri" masaya yatırdık. 

Ardından bir 10 dk kadar da Kamran yerdik ama çok da üzerine gitmedik.

Erkek bir yazarın kadın bir karakteri nasıl bu kadar iyi anlatabildiğine şaşırdık.

Çalıkuşu'nun kelime dağarcığımıza katkılarını konuştuk. Mamafih, lakırdı gibi kelimeleri ilk okuyuşlarımızı hatırladık.

"Şşt küçük hanım!" sahnesinin hepimizin rüyasına hiç yoktan bir kere girdiği konusunda hemfikir olduk. Ve konuşmamızın ardından gelen 3 dk boyunca o ses kafamızda yankılandı.

Feride'nin yaramazlıklarını, bastırdığı duyguların dışa vurumu ve kendine acınmasını istememe olarak yorumladık. (Kişisel geçmişindeki tek yaramazlığı kapı kollarına bıçakla lale çizmek olan birisi olarak iddialı bir cümle kurdum ama idare ediverin :D)


Eserim...(5 yaş)

Hazır duygulardan laf açılmışken Feride'nin "Nişanlım" dediği için Kamran'ın ağzına vurmasından hareketle sevgi gösterme biçimlerinin herkeste farklı olduğunda hemfikir olduk ve Feride'nin kimse tarafından anlaşılamadığını düşündük.

Ardından bir 10 dk kadar daha Kamran'ı ve "sarı çiçek romanını" baştan sona yerdik.

Aşk acısından kendini Anadolu'ya vuran favori karakterler listemizde birinci sıraya Feride'yi ikinci sıraya ise Hatırla Sevgili Ahmet'i yerleştirdik. Bu sırada Hatırla Sevgili'yi izlemeyenleri hafifçe sosyal dışlanmaya maruz bırakır gibi olduk ve "Ah Necdet!" demekten de kendimizi alamadık.

Dizisi/filmi olan her eser gibi bunun da oyuncu seçimlerini yorumladık, kitaptaki bütün sarışın karakterlerin dizide esmer olmasına şaşırdık ve kendimize göre bir cast seçimi yaptık. Oy birliğiyle Kamran'ı Boran Kuzum'a yakıştırdık. 

Kitapta çizilen Anadolu resmini konuştuk ve Anadolu'ya gerçeğin gözünden bir bakış attık.

Hatice Hanım'ın ölümü çocuklara anlatmasını ölümün ısrarla göz ardı edilmeye çalışıldığı günümüz gerçekliği ışığında değerlendirdik. 

Kitabın -bendeki baskısının- 383 ve 384. sayfalarını yüksek sesle okuduk. (Bu kısmı her okuduğumda Feride'nin duygularını apaçık anlatışı kendini yargılaması, tartması beni mest ediyor.)

Bir ara Kamran bu kadar sevdiyse neden hemen gidip evlendi bir de çocuk yaptı diye yükseldiğimizi hatırlıyor gibiyim ama Allah'tan çabuk sönüyoruz.

Kitaptaki Feride karakteriyle TRT yapımı dizideki değişim elçisi görevini üstlenmiş gibi olan Feride karakterini karşılaştırdık. Karakterleri kendileri yapan ana özelliklerin değiştirilmesine biraz ağır konuştuk.

Miralay Hayrullah Bey karakteri hepimizden tam not aldığı için onu alkışlarla uğurladık.

Ve son olarak Müjgan olmasaydı bu hikayeden hiçbir şey olmayacağı kanaatine vardık. Herkese hayatta bir Müjgan lazım demek doğru mu bilmem ama lazım galiba ya :(

Son olarak dedim ama kalkmadan bir kez daha İhsan'a üzülüp öyle ayrıldık.

İnsan görmeden karantinada geçirdiğimiz hayatlarımıza açık havada oturup konuşmak çok iyi geldi. Şahsen ben diyalog kurmayı neredeyse unutur gibi olmuştum. Sosyalleşmek de bisiklete binmek gibiymiş adımımızı atınca hatırlayıverdik. Bunlar neçe eşsiz benzetmelerdir yahu sadece diyalog kurmayı değil yazı yazmayı da unutur gibi olmuşum :(


Metroya doğru yürürken yeterince Bay Darcy konuşmadığımızı düşündüğüm için konuyu yine oraya getirmeye çalıştımsa da muvaffak olamadım anlatacak o kadar çok şey birikmiş ki Bay Darcy'ye bile vakit ayıramadık. Neyse canım diğer toplantıda daha çok konuşuruz. (Nasıl ustalıkla(!) daha çok Bay Darcy konuşmak için sebep oluşturdum fark ettiniz değil mi? Bu benim zanaatım.)

Eğer olağanüstü bir durum olmazsa açık hava kitap kulübünü devam ettirmeye karar verdik ama şimdilik diğer toplantıda hangi kitabı konuşacağımız belli değil. Belli olunca buradan ve sosyal medya hesaplarımdan duyuracağım. Bir sonraki kitap kulübüne kadar hoşça kalın.