28 Şubat 2015 Cumartesi

Mantık Evliliği Mantıklı Mı?

   Jane Austen okumadan önce bana dünyadaki en mantıksız şey aşk evliliği gibi gelirdi. Ama Jane Austen okuduktan sonra anladım ki bu en mantıksız düşüncemmiş. Zamanla farkına vardım aşk "gerekli" bir duygu. Egolarından gözü dönmüş kişileri, burnu hep havada olan bencilliği yüzünden kendinden başka kimseyi göremeyen insanları, iyi, kötü, güzel, çirkin, zayıf, kilolu, kaprisli, zengin, fakir herkesi diz çöktürebilir bir duygu aşk. 



Biz tüm duygularımıza toplumsal değer yargılarını öğretebilmiş ama aşk karşısında aciz kalmış insanlarız. Aşka paranın önemli olduğunu öğretemedik bir türlü, aşk asla öğrenemedi sesinin çıkması için nüfuzunun olması gerektiğini, öğrenemedi aşk Türk'ün Yunan'dan, Yunan'ın İspanyol'dan farklı olduğunu, aşk bir türlü ayrımsayamadı zayıfın daima güzel olduğunu, aşkın kafasına girmedi bir türlü yalnızca "ben"in önemli olduğu aşk yalnızca aşktı. Yalnızca. (2018'den bildiriyorum bu şiirsellik gözlerimi kanattı :D)


Zamanla bu bizi deliye döndürdü. Aşka öğretememiştik inandığımız hiçbir şeyi ama aşkı gizlemeyi, onu yok sayabilmeyi öğrenmiştik. Nesilleri inandırdık aşkı roman yazarlarının uydurduğuna. Hoş sonra kendimiz de inandık ya orası bambaşka bir hikaye.. Ve işte şimdi yenmiştik aşkı, bozguna uğratmıştık, onu tarumar etmiştik ya rahattık artık. Artık duygularımız olmadığına göre yaşayabilirdik canımız istediğince. Ama sonra mutsuzluğumuzu dindirebilmek için para verip aşkı seyretmeye, okumaya, dinlemeye, hatta yazmaya başladık. Döndük mü işte yine en başa. Sanırım artık aşkı ne yok sayabiliriz ne de yüceltebiliriz bu saatten sonra aşkla yaşamayı öğrenmekten başka hiçbir şey yok elimizde...



Not: 2018'den bildiriyorum ve bugün attığım bir tweete şuraya iliştirmek istiyorum: "Mantık evliliği yapan insanları hep daha aklıselim olarak görürdüm ama şimdi anlıyorum ki aşk duygusunun tesiri olmadan hala akılcı düşünebiliyorken evlenmeye karar vermek de affedersiniz serserilik." ve evet önceki yazılarımı okuyup yazım yanlışı falan düzeltiyorum işsizim ben ne var ne ne.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Jane Austen'in Yüzüğü

  

Bu yüzük Jane Austen'e ait olduğu bilinen 3 parçadan biri. Bu fotoğrafa ne zaman baksam yüzüğün hikayesini merak ederim. Uzun zamandır böyle bir yüzüğe sahip olmak istiyordum. Hafta sonu bir mağazada Jane Austen'inkine çok benzeyen bir yüzüğe rastladım. O anki mutluluğumu anlatamam. Filmlerde geçen müzikleri dinlemeyi oradaki objelere sahip olmayı nedense çok seviyorum. Benim için bir şeyin anlamı olması onun maddi değerinden daha önemli sanırım. Sırf sevdiğim bir filmde geçiyor diye sevmediğim bir şarkıya bile sempati duyabilirim. Jane Austen'in yüzüğünü önceki senelerde çıkan haberlerden belki hatırlarsınız. Kelly Clarkson tarafından yüzük açık artırmada alınmıştı. Sonrasında Kelly yüzüğü Hampshire'daki müzeye bağışlamıştı. Yüzük Syrie James'in Jane Austen'in Kayıp Anıları kitabında da geçiyor. Hikaye doğru mudur bilmem ama yüzüğü Jane Austen'in aşık olduğu daha sonra servetini kaybetmemek adına zengin bir hanımla evlenmek için Jane'i terk eden adamın verdiği söyleniyor. İtiraf etmeliyim ki sırf bu yüzüğü alabilmek için onunla beraber pakette olan 3 yüzüğü daha almak zorunda kaldım hiç tarzım olmadıkları halde. Neyse buna deydi. İşte benim şu sıralar parmağımdan hiç çıkarmadığım Jane Austen yüzüğüm. 


Yüzüğün gerçek hikayesinin tam olarak bilinememesi beni asıl ona çeken şey sanırım. Neyse şimdilik hoşça kalın. Ben gideyim de yüzüğe bakıp bir kaç olası hikaye daha düşüneyim :)

Aşık ve Gururlu

  Merhabaa!!

     Aşk ve Gurur filmini izleyip romanını da okuyunca artık hiçbir aşk hikayesi bana güzel gelmezken internette bu kitaba rastladım. Tabii ki başta biraz ön yargıyla yaklaştım. Daha sonra kitabı D&R'dan buldum ve başladım okumaya. Elimden bırakamadığım bir kitaptı gerçekten. Gurur ve Önyargı'yı okumayanların da rahatlıkla okuyabileceği bir kitap. Hikaye Gurur ve Önyargı'dan yola çıkılarak oluşturulmuş ama günümüze uyarlanmış hali. Dergi yazarı olan Jasmin'in hayır amaçlı bir Aşk ve Gurur uyarlaması oyununda Elizabeth rolü almasıyla başlayan olaylar, kızımızın Bay Darcy rolündeki Harry'den nefret edişiyle sarpa sarıyor. Yazarın karakterlere aslındakine çok benzeyen isimler vermesi hoşuma gitti. Tabii eski dönem tadını vermiyor ama günümüzde Bay Darcy ve Lizzy nasıl olur diyorsanız mutlaka bakmalısınız. Hele ki Aşk ve Gurur'u replikleri ezberleyecek kadar çok izlemişseniz sizin için bir hava değişimi olur :) Kitaptan bir alıntıyla sözlerimi sonlandırıyorum "Mango bir erkek gibidir... Çünkü içini açmak için çok fazla uğraşırsın ve içinde bulduğun taş gibi bir kalp olur."



Not: Eğer ben bu romanda olsaydım oyun seçmelerinde seçilmeyen oyuncuların tiyatrodan çıkarken çöpe attıkları oyun metni olurdum.

21 Şubat 2015 Cumartesi

"Hatırla Sevgili" Ya Da Boş Ver Unut Gitsin

    Okulum ara tatile girince kardeşim ve ben izleyecek bir şeyler bulmaya karar verdik. Tatilimiz 40 gündü ve kış mevsimi bizi evde yapılabilecek aktivitelere yönlendirdi. Derken kardeşim hiç aklımızda olmayan eskilerden bir diziyi açtı ve benim payıma da sorgulamadan izlemek düştü. Annemi de ayartıp Hatırla Sevgili'yi izlemeye başladık. Başlangıçta göz ucuyla diziyi takip eden annem 40 günün sonunda işlerini diziye göre ayarlamaya başladı. Şu an kahvaltıda, akşam yemeğinde ve boş bulduğumuz her anda Hatırla Sevgili bize arkadaşlık ediyor. 


  Bizi böyle bağımlı yapan hayatın sıradanlığı mıydı yoksa dizinin nahifliği mi hala karar veremiyorum. Dizinin ilk bölümleri beni heyecanlandırdı doğrusu ama çevremdeki ilişkilere baktığımda Yasemin'in ve Necdet'in aşkından en ufak bir kırıntıya bile rastlamadım. Çevremde tahammül etmeye, görmezden gelmeye, cılız bir sevgiye ya da çok çok yalnızca saygıya dayalı ilişkilere rastlıyorum hep. 



Bölümler ilerledikçe bir soruyla daha yüzleşmemiz gerekti. Delicesine aşık olacağımız onun adına methiyeler düzeceğimiz bir Ahmet mi istiyorduk yoksa bizi imkansız aşkına karşılık yaptığı fedakarlıklarla mahcup eden Necdet mi? Ah Necdet...


Neden mutlu sonlar beraberinde mutsuz pek çok insanı da sürükler. Neden iki insanın mutlu olması için başkalarını üzmesi gerekir. Ben içinde mutsuz Necdetlerin olduğu dünyaları reddediyorum! Hatırla Sevgili'yi izleyince kendime her şeyin teknolojik olduğu bir zamanda yaşadığım için üzüldüm. Neyse lafı fazla uzattım annem Hatırla Sevgili'den bir bölüm aç izleyelim diye çağırıyor. Size iyi geceler.


Pemberleyden Mektuplar

   Pemberley'den Mektuplar okumakta en çok tereddüt ettiğim kitaptır. Çünkü Gurur ve Önyargı'yı okuduktan sonra kafamda bir Bay Darcy ve Lizzy oluşmuştu ve bu hayalin bozulması fikri beni korkutmuştu. Sevdiğiniz kitap karakterlerinin sonlarını gece yatmadan hayal etmek hobileriniz arasındaysa sizin de böyle düşüneceğinizi tahmin ediyorum. Kitabı almaya karar verdikten yaklaşık 6 ay sonra okudum ve şu an bunun üzerine tek bir cümle kurabilirim iyi ki okumuşum!!



Kitabı okurken çoğu zaman Jane Austen okuyormuş hissine kapıldım. Yazarın sıkı bir Jane Austen hayranı olduğu cümlelerden hemen anlaşılıyor. Kitapta Jane Austen'den pek çok ize rastlanılıyor. Yazar Jane Austen'in hatırasına çok saygılı davranmış ve karakterlerin kişiliklerini çok iyi anlatan cümleler kurmuş. Okuduğum en iyi devam çalışmasıydı. Yapmacık ve zorlama cümleler hiç yoktu kitapta. Kitabın mektuplar şeklinde ilerlemesi daha kolay okunmasını sağlamış. Yazarın her mektubu başka bir imzayla (Lizzy, Elizabeth, Mrs. Darcy, Elizabeth Darcy gibi..) bitirmesi fikri çok hoşuma gitti çünkü Elizabeth Bennet mektuplara nasıl imza atar bunu hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz. Bu ince düşünce çok, çok hoşuma gitti.



Eğer Aşk ve Gurur'u izlediyseniz ve Darcy ailesinin akıbetini merak ediyorsanız bu kitabı okumalısınız. Kitap bittikten sonra kıskançlık duygularınıza gem vurmak zorunda kalacaksınız. Bu kitabı okumak eski dostlarla muhabbet etmekle eş değer... 

Not: Eğer ben bu hikayede olsaydım Collins Ailesi'nin papaz evinin pencerelerinden biri olurdum.

Jane Austen Kitap Kulübü

     Jane Austen Kitap Kulübü bize tüm Jane Austen romanları hakkında değişik bakış açıları sunuyor. Kitabı okuduğum süre zarfında sürekli neden bir Jane Austen kitap kulübüm yok diye kendime üzülmekle meşgul oldum. Kitapta 6 roman için 6 kişi mevcut. Bu 6 kişi farklı yaşamları, düşünceleri, hayat tarzları olan kişiler hatta daha önce hiç Jane Austen okumamış olanlar da var ama Jane Austen romanları onları birleştiriyor. Her roman başka bir kişinin istediği yerde tartışılıyor. Arkadaşlarla güzel bir yerde oturup Jane Austen'den konuşmak, rüya gibi... 


       Kitabı okurken hiç sıkılmıyorsunuz fakat kitabın sonu beni hayal kırıklığına uğratmadı dersem yalan söylemiş olurum. Daha önce hiç Jane Austen okumadıysanız azıcık sıkılacağınızı söyleyebilirim. Kitabın bir filmi de çekilmiş. Hayatımda ilk defa filmi kitabından daha güzel bir uyarlamayla karşılaştım. Film kitaptaki bazı ayrıntıları atlamış ama olay örgüsünü değişik ve hoş bir biçimde sunmuş güzel bir sonu da var filmin. 


Kitabı okuyup filmi izledikten sonra söyleyebilirim ki her türlü Jane Austen kitap kulübü teklifi kabul edilir :) Sözlerimi kitaptan bir soruyla bitiriyorum " Ya mutlu sona erişmiş ama bunu görememişseniz ne olurdu?" 
Not: Ben bu hikayede yer alsaydım büyük ihtimalle Pridey olurdum :)

Jane Austen Hayatımı Mahvetti!

  Jane Austen'in romanları bitince inceden bir boşluğa düşen ben araştırmalara giriştim ve İnternet'te bu kitaba rastladım. Aslında başlangıçta biraz mesafeli yaklaştım kitaba, çünkü kafamdaki Jane Austen hayaline bir şey olsun istemiyordum. Ama okuduktan sonra fark ettim ki her Jane Austen hayranının okuması gereken bir kitapmış.


  Kitap bir Jane Austen hayranı Emma Grant'ın yaşadıkları etrafında dönüyor. Aynı zamanda Emma Grant Jane Austen eserleri üzerinde mesleki çalışmalar da yapmaktadır. Kitap boyunca süregelen olaylarla Emma kendi kafasında yarattığı "mutlu son" dünyasını sorguluyor.(ben de kitap boyunca aşkla ve evlilikle ilgili düşüncelerimi gözden geçirdim.) Evlilik hayatının bozulmasıyla birlikte kendi tabiriyle Jane Austen'den intikam almaya karar veriyor. Jane Austen sevmeyenler ya da daha önce hiç okumamış olanlar için de hoş bir roman. Eğer romantik komedi türü seviyorsanız mutlaka okumalısınız. Kitap boyunca Jane Austen'in hayatına dair de pek çok bilgi veriliyor ama bunun didaktik bir biçimde olmayışı sizi sıkmıyor. Kitabın sonu şaşırtıcı bir biçimde bitiyor ve bu benden tam not olmasına neden oldu. Siz de öyle düşünür müsünüz bilmem ama ben bir kitabın sonu güzel değilse onu sevemiyorum. Benim kitaba puanım 10 üzerinden 10 :) Ve kitaptan bir alıntıyla yazıya son veriyorum bence bu cümle bile kitabı okumak için iyi bir sebep ... "Bir mutlu son bulmak için öyle çabalıyoruz ki, mutlu başlangıcı kaçırıyoruz." 
Not: eğer ben bu kitapta olsaydım Emma'nın Chanel'de seçmediği herhangi bir elbise olurdum.

20 Şubat 2015 Cuma

Harry Potter Bağımlılığı

     Eğer her filmi en az 10 kez izlediğimi, kitaplarını sürekli okuduğumu, kardeşlerimle hangi büyü daha iyi muhabbeti yaptığımı, Hermione'nin zaman dönüştürücü kolyesini satın aldığımı, Bertie Bott'ın Her Lezzetten Fasulyelerini yaptığımı ve Snape'e hafiften yanık olduğumu saymazsak pek de kafayı takmış sayılmam!







     Anlatmaya nereden başlasam bilemedim. Harry Potter benim sinemada seyrettiğim ilk film olması münasebetiyle çok özeldir ve en sevdiğim filmler listemde zirvenin sahibidir. İlk filmde Harry'ye  2. filmde Ron'a 4. filmde Victor Krum'a  6. filmde de Snape'e hafiften vuruldum itiraf ediyorum! Ama beni en çok büyüleyenin J. K. Rowling'in zekası olduğu su götürmez bir gerçek. Hikayenin en küçük ayrıntısı bile insanın ağzının açık kalmasına yetiyor. İzlediğim bir dizide karakterlerden biri  J.K. Rowling için "o kadın kesinlikle bir cadı" diyordu o zamandan sonra buna ben de inanmaya başladım. Çünkü bir insan bu kadar şeyi nasıl hayal edebilir hala aklım almıyor. Hikayenin filmleri ayrı kitapları ayrı güzel. Beni etkileyen bir başka nokta ise bu kadar büyük bir olay örgüsünün kilit noktasının sevgiye dayanması. Günlük hayatımızda pek de önemsemediğimiz bir duygu olsa da her şeyin temelinde sevgi yatıyor.


Harry Potter'ı bu kadar çok sevmemin diğer bir nedeniyse asla sahip olamayacağım bir arkadaşlığa sahip olmaları sanırım. Kıskançlık duygusu sevginin de önüne geçmiştir çoğu zaman.


Hikayede pek çok olay ve kişi var ama beni en çok büyüleyenlerden birisi de Severus Snape ve onun hikayesi.

Çok küçük bir ihtimal de olsa, eğer bu filmleri izlemediyseniz ve kitapları okumadıysanız hemen başlasanız iyi olur. Bu dünyadan sıkıldığınızda sığınacak başka bir liman arıyorsanız işte açık adres.


Not: en sevdiğim büyü "alohomora" 
Bir not daha: eğer ben bu hikayede olsaydım herhalde Seamus'un yaktığı tüylerden biri olurdum.

Bugün Aslında Dündü

         Kar tatilinde film izlemek yapılabilecek en güzel şeydir herhalde gerçi yağmur yağarken de eğlencelidir film izlemek, şimdi güneşli havada da harika bir şey olduğu yadsınamaz neyse canım özetle film izlemek güzeldir. Benim seçimim 1993 yapımı Bugün Aslında Dündü filmiydi. Film fantastik ögeler içerse de ben kendi hayatımdan pek çok ize rastladım.


  Hikaye ana karakterin sürekli aynı günü yaşamasını anlatıyor ve biz de "aynı günü bir insan nasıl farklı yaşayabilir"in cevabını alıyoruz. Aslında şöyle bir düşününce benim tüm günlerim de birbirinin aynı ve bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorum. İşin kötü tarafı bu monotonluğun bozulması ihtimali beni rahatsız bile ediyor. Hepimiz etrafımıza rutinimizden bir duvar örüyoruz ve her köşesine alışkanlık bekçilerini dikiyoruz. Filmde başrol ilk gününü hepimiz gibi yaşıyor yapması gerekenleri yapıp rutinde olmaması gerekenleri başından savarak. Her gün tekrar etmeye başlayıp işin rengi değişince yeni insanlar tanıyor, yeni yerler keşfediyor, yeni uğraşlar ediniyor, bazen kötülükler bazen iyilikler yapıyor. Bunları yapabilmek için bizim de aynı günü tekrar tekrar yaşamamız mı gerek bilmiyorum ama bir şeyleri değiştirmeli ve duvarlarımızın yerini özgürlüklerimizin almasına izin vermeliyiz. 



 Son olarak ben bu filmde olsaydım büyük ihtimalle piyano öğretmeninin para karşılığı evden kovduğu öğrencisi olurdum. Haydi keyifli izlemeler.

Gurur ve Önyargı

  Jane Austen'in ölümsüz eseri Gurur ve Önyargı'dan (bizde Aşk ve Gurur olarak çevrilmiş daha çok satsın diye) bahsetmezsek olmaz tabii ki! Romanı ilk defa 2006 yılında okudum ve kelimenin tam manasıyla büyülendim... Sonrası tahmin edebileceğiniz üzere her satırı ezberlemeye kadar gitti. Aslında klasik eserlerden her zaman korkmuşumdur, elime almadan önce bir düşünürüm ama bu kitap klasiklere bakış açımı değiştirdi. Öncelikle günümüzün nezaketten, duygudan, zarafetten yoksunluğunun yanında bu hikaye kalbime dokundu dersem yeridir. Nedendir bilinmez içinde biraz nefret olan aşk romanları hep daha çok beğenilmiştir. Sanırım aşktan sonra en belirgin hissettiğimiz duygu nefret olduğu için bu böyle. 



  Roman beş kız kardeş, onları sürekli evlendirmeye çalışan bir anne ve hep bir köşede oturup kitap okumayı düşleyen bir baba olmak üzere yedi kişilik Bennet, İngiltere'nin sayılı zenginlerinden Bingley ve Darcy ailelerinin etrafında dönüyor. Evlilik çağında beş kız ve zengin koca adayları etrafta olunca neler okuyacağınızı tahmin etmeniz muhtemel.  Uysal, yumuşak kalpli Bingley ve burnu havada herkesi kendinden nefret ettiren Darcy'nin kararlarını merak ediyorsanız mutlaka okuyun! Sizi Bingley'nin kız kardeşi Caroline konusunda uyarmalıyım. Kötü karakterlerin piridir kendisi ve hemen ekleyeyim nefret etmek serbest. Bununla birlikte Bay Bennet'la utanmak Bay Colins'le gülmek Jane'le umutlanmak Wickham'la sinirlenmek Mary'yle sıkılmak Lady Catherine'le korkmak da "serbest"ler listesinde. Keyifli okumalar...
Not: Caroline'ı tanıdıktan sonra kendi hayatımda kimden nefret ettiysem ona Caroline lakabını taktım. 
Bir not daha: eğer ben bu romanın içinde olsaydım büyük ihtimalle Bay Darcy ve Lizzy'nin ilk danslarını yaptıkları salonun yer döşemesi olurdum.

14 Şubat 2015 Cumartesi

Bitenle Bitilmiyor!

  Finalleri atlatınca 40 gün tatil olacağı fikri bana kızgın kumlardan serin sulara atlama hissi uyandırmıştı başlangıçta. Öyle 40 sayısının ağız doldurduğuna bakmayın bugün tatilin son günü :( Ee ölenle ölünmediği gibi bitenle de bitilmiyor elbette. Tatile başlamadan ben de herkes gibi bi' sürü plan yaptım ve tatilim tam olarak aşağıda gördüğünüz şekilde geçti.



  Tatilleri hepimiz severiz ama bitişleri mütemadiyen acı verir. Hele ki ders programında ders başlangıçlarını 8.30 olarak görürseniz gözlerinizin dolu dolu olması kaçınılmazdır. Pazartesi günü büyük bir ihtimalle koridorlarda Sultanahmet'te bir Japon gibi olacağım. Neyse benim gidip biraz uyku depolamam lazım bir de yürümenin nasıl olduğunu hatırlamam gerek. Önce dizi kırıp ayağı mı atıyorduk yoksa ayağı atıp dizi mi kırıyorduk tam net değil. Taban-parmak, taban-parmak halledeceğiz bir şekilde.. Haydi hoşça kalın :)



Nasıl Austenzede Oldum?

  Film izlemeyi kendimi bildim bileli çok sevmişimdir. Uzun süre film izleyemediğim zaman depresyona girmişliğim, hep saati kurup okula gidiyorum bir kere de film izleyeyim deyip izlemişliğim, çok film izlediğim için internet kotasını aşıp azar işitmişliğim tarihte mevcuttur :D İşte yine böyle zamanların birinde Aşk ve Gurur filmiyle tanıştım. Ah o ne filmdi.. İlk izleyişimde en sevdiğim filmler listesinin zirvesine oturmuştu. (daha sonra artık sayısını hatırlayamadığım kadar çok izlediğim için ilk izleyişim diyorum:D) Film izlemekle kalmayıp her şeyini araştırdım ve Jane Austen'e tutulmamın başlangıcı da böyle oldu. Bu seyri tüm Jane Austen romanlarını almak, tüm Jane Austen uyarlama filmlerini mini dizilerini izlemek, Jane Austen'le alakalı kitapları almak, içinde Jane Austen kırıntısı olan her şeyi izlemek takip etti. 




  Ben böylesine heyecanlıyken çevrede beni dinlemek için hiç gönüllü olamayan aile üyelerim, bir Jane Austen kitabına sarılışımı görünce bana garip bakışlar atan arkadaşlarım beni Twitter'a yönlendirdi. Ve bu ilgimi Twitter'dan paylaşmaya karar verdim. Pek tabii bir isim bulmalıydım kendime... Jane Austen zihnimi, duygularımı, kalbimi böylesine tarumar etmişken "austenzede" adını bulmam zor olmadı. İşte Austenzede olmanın en kısa özeti. İlerleyen zamanlarda tüm bu filmleri kitapları da ayrı ayrı yazmayı düşünüyorum ama öncelikle bir teşekkür borcum var Aşk ve Gurur filmini izlememi sağlayan imrossa ' ya bin teşekkür :)

13 Şubat 2015 Cuma

Merhaba

  Yeni yerlere girmeye, yeni bir şeyler yapmaya çekinen ben okula başladığım gün kendime "ilk günü atlatsam gerisi gelir" diye fısıldadım sınavlardan hep korkan ben hayatımın ilk sınavında kendime "şu ilk sınavı atlatsam mantığını çözerim" dedim lisenin ilk gününden çekinen ben kendime "ilk dersi atlatayım gerisi kolay" dedim üniversite sınavını düşününce kaygılanan ben sınavın ilk bölümüne girmeden önce kendime "ilk bölüme gireyim ikincisinde alışırım canım" dedim üniversitenin ilk gününde heyecandan kahvaltı bile yapamayan ben kendime "ilk gördüğün kişiyle tanış gerisi gelir zaten" dedim bugün de kendime "ilk yazıyı bir yazdın mı gerisi çorap söküğü gibi gelir zaten" diyorum. Umarım yazılarımı seversiniz merhaba...