22 Mart 2020 Pazar

Otomatik Portakal- Anthony Burgess

Kitabı okumak için iyi ki beklemişim. Suça sürüklenmiş çocuklarla görüşme yapıp onları suça sürükleyen risk faktörlerine yönelik rapor hazırlamam gereken bir döneme denk geldi Otomatik Portakal'ı okuyuşum. 



Alex'in düşünceleri ve devlet politikaları çatışırken bir benzeri savaşı da ben verdim içimde. Bir yandan Alex'in düşüncelerine kulak verip öbür yandan karşıma gelen suça sürüklenmiş çocukların yaşam hikayelerini dinlemek Otomatik Portakal'ın içindeymişim hissettirdi bana.

Kitapta Alex'in yaşadıkları üzerinden suç nedir, suçlu kimdir, suçla nasıl başa çıkılır, suçtan nasıl kurtulunur gibi çoğu şeye değiniliyor. Aynı zamanda ceza sisteminde psikolojideki davranışçı yöntemin kullanılması da sorgulanıyor.

Davranışçı yöntem psikolojinin en soğuk tarafı sanırım. Sizi kesin çözümlere ulaştırsa da insana robot gibi davranmanın olumsuz sonuçları her zaman daha ağır basıyor. 

Otomatik Portakal'ı hala okumayanlardansanız ben yine de psikolojinizin sağlam olduğu bir zamanda okumanızı öneririm. Alex gibi bir karakterin kafasından geçenleri okumak için Mrs. Bennet'ınkinden daha güçlü sinirlere ihtiyacınız var. Oh uzun zamandır lafı Gurur ve Önyargı'ya getiremiyordum. Bu iyi geldi.

Kimler okumasın: Zaten bir distopya içinde yaşıyoruz bir de kitapta okumayı kaldıramam diyenler.

Kimler okusun: Distopya içinde yaşadığımızı görmezden gelmek beni pek açmıyor ben bunun üzerine düşünmek istiyorum diyenler.

21 Mart 2020 Cumartesi

Outliers (Çizginin Dışındakiler)- Malcolm Gladwell

Yarınlar varmışcasına inceleme yazısı yazmaya geldim.


Kitabı iki korona haberi arasında 3 sayfa düzeninde okudum. Twitter'a girip Twitter'dan çıktığımız şu günlerde bir kitaba konsantre olmak da epey zorlaştı haliyle. Outliers'ın kolay okunuyor oluşu ve biraz dağılması gereken kafamın iş birliği yapmasıyla kitabı bitirebildim.

Kişisel gelişim kitaplarının her kötü şeyin nedenini tembel olmamıza bağlayan, yargı dağıtan ve neredeyse sayfadan fırlayıp yüzüne tükürecekmiş gibi olan üslubundan sonra pamuklara sarılıp sarmalanmak gibi hissettiren bir okuma deneyimiydi. 


Özetle yazar çok başarılı olan insanlar bu başarıya sadece çalışarak mı eriştiler yoksa arkasında başka dinamikler de var mı bunu araştırıyor. Yazar görüşlerini çeşitli örneklerle açıklıyor. Umarım matematik notlarının düşük olmasını eve gidince o gün işlenen konuların tekrarının yapılmamasına bağlayan öğretmenler biraz olsun utanmışlardır(!). 

Tüm iyi düşüncelerime rağmen uçak kazaları kısmı neden o kadar uzundu diye sormadan da edemiyorum.

Altını çizdiğim satırlar;

- Çok çalışmak ancak hiçbir anlam taşımadığında bir hapis cezasıdır. 124

- Yaptığımız şeyde başarılı olma yeteneğimiz, nereden geldiğimize güçlü bir biçimde bağlıdır. 170

Kitabı kimler okumasın: Yok ben ille de başarıyı azim, hırs ve kararlılığa bağlayacağım diyenler.

Kimler okusun: Yaşıtlarım o başarıdan bu başarıya koşarken bir teselliye ihtiyacım var diyenler.

O zaman ben yüksek müsaadelerinizle ünü sınırları aşan aşırı başarılı bir yazar olamamamın suçunu Yozgat genlerime doğru atıyorum, hadi görüşürüz, akrabalara selam.

4 Mart 2020 Çarşamba

Jane Austen Kitap Kulübü #10 İkna

Bu yazının konusu Jane Austen'in okuduğumuz son kitabı olduğu için haliyle öyle kolay kurtulamayacaksınız. Şimdiden zavallı sinirlerinizden özürlerimin kabulünü rica ederim. 

1 Mart Pazar günü İkna konuşmak üzere buluştuk. Başlamadan önce en sevdiğiniz toplantı hangisi oldu diye sordum ama her toplantının da birbirinden güzel olduğuna karar verip konuyu tartışmaya kapadık.

Fotoğraflardan sayabildiğim kadarıyla toplantılara yaklaşık 40 kişi katılmış (şu an "40 yapağr" esprisi yapmamak için kendimi çok zor tutuyorum, bakın çok zor). Konuşulanlara geçmeden önce gelen herkese teşekkür etmek istiyorum. Hiç sorunumuz yokmuş gibi benimle oturup saatlerce 'Bay Darcy mi daha iyi Bay Knightley mi' tartışması yaptığınız için ne kadar teşekkür etsem az. Başka nerede "Wentworth'ün mektubunu yüksek sesle okurken arkada 'Ağla Yaralı Kalbim' çalsa ne güzel olur" demem üzerine bir dk bile şaşırmayıp uygun playlist arayışına giren arkadaş bulurum bilemiyorum.

Konuştuklarımıza gelirsek;

- İkna'nın Jane Austen'in ustalık eseri olduğunda hemfikir olduk. Kişilerin haletiruhiyelerini anlatmada geldiği noktayı 15 dakika kadar övdük.

- Bu hikayede diğerlerine göre sınıflararası farklılığın azaldığını gördük.

- Diğer romanlarda olay örgüsü açısından en önemsiz insanın bile detaylıca anlatılmasının bu kitapta olmadığının farkına vardık. Bunu da Jane Austen'in yazma tarzının oturmuş olmasına bağladık.

- İkna'nın en duygulu Jane Austen kitabı olduğunda hemfikir olduk. 

- Kendimizi tutamayıp 'biz Anne'in yerinde olsak ne yapardık'ın cevabını bulmaya çalıştık. Fakat çok geçmeden Anne'in genç olmasını, dönemin acımasızlığını öne sürerek onu bağışladık. 

- Wentworth'ün mektubunun Darcy'ninkinden sonra en iyi mektup olduğunda karar kıldık. 

- Kitapta 'Kadınlar mı aşkını daha çabuk unutur erkekler mi' tartışmasında Anne'in 'kalemler erkeklerin elinde' demesinin üzerine Wentworth'ün elindeki kalemin düşmesini düşünüp neredeyse hüzünleniyorduk ki hemen solumda oturan Bahar "yar deyince kalem elden düşüyor" türküsünü mırıldandı. Bundan sonra yanıma oturan kişiyi çok dikkatli seçeceğimi bildiririm dostlarım, zira hala aklıma geldikçe gülüyorum.

- İkna'nın Jane Austen'in yazdığı en akıcı kitaplardan biri olduğuna karar verdik.

- Mary'nin dayanılmaz karakteri üzerinde durmadan geçemedik. Ama ondan bahsetmek bile içimizi geçirmeye yetti.

- Bay Elliot'un güzellik merakı üzerine konuştuk ve günümüzde yaşasa İnstagram'da fırtınalar gibi eseceğini düşündük.

- Kitaptaki 'hangi cinsiyet daha çabuk unutur' tartışmasını 'unutmanın cinsiyeti olmaz' yargısıyla başımızdan savdık.

- Yüzbaşı Benwick'in önce büyük aşkından bahsedip iki hafta sonra başkasıyla nişanlanması üzerine biraz ağır konuşmuş olabiliriz. Gerçi Benwick'in sürekli şiir okuması göz önünde bulundurulursa şiirin aşkı öldürme gücünün yine iş başında olduğu kanaatine vardık. 

- Kuzen Bay Elliot'u neredeyse sevdiğimiz üzerine konuştuk ama Jane Austen'in her hikayenin sonuna mutlaka bir  adet 'şerefsizin teki çıkan erkek' yerleştirmeyi sevme alışkanlığını hatırlamadan geçemedik.

- Bayan Smith'e kimsenin kanının ısınmadığını fark ettik.

- Daha önce bir üyemize 'yarım saat kadar Gilbert Blythe övme sözü' verdiğim için araya onu da sıkıştırdık. 

- Kitapta Wentworth'ün her hareketinden bir mana çıkarılmasını istihzayla karşıladık. Bir süre, Wentworth'ün Anne'i sırtına atlayan yeğeninden kurtarmasının abartılmasına güldükse de çok geçmeden Wentworth'ün fazlasıyla centilmen olduğu kararına vardık.

- Son olarak tüm kaderciliğimizle Anne ile Wentworth'ün yıllar sonra kavuşmasının onlar adına "hayırlısı" olduğuna kanaat getirdik. 

Böyleyken böyle... Sanırım anlatmadığım pek bir şey kalmadı. Umarım toplantılara katılamayanlar üzerinde "bu mükemmel, olağanüstü, harika toplantıyı nasıl kaçırırım, kahretsin" katılanlarda da "ay konuştuklarımızı hatırlamak ne iyi geldi" geldi etkisi bırakmıştır. Tüm amacım buydu. 

Tamam bu değildi. Zaman geçer de hafızam insafsızlık edip 'kaygılanılacak şeyler ve yapılacak işler' düşünceleri arasında bu ayrıntıları kaybederse diye yazdım. 

Bu arada gelecek ay Çalıkuşu konuşacağız. Gideyim de Çalıkuşu okuyayım.. Eğer bu bir mektup olsaydı burada gözyaşı damlalarının dağıttığı mürekkep lekeleri görürdünüz muhakkak ama hadi yine iyisiniz.



Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Allah aşkına bu kıza bu saç modeli kötülüğünü kim yaptı ya. Biri de çıkıp 'durun bir gariplik var galiba baş sağlığı dilemeliyiz ölen estetik anlayışımız için' demedi.
Sinirlendim.