30 Ağustos 2020 Pazar

Fransız Teğmenin Kadını - John Fowles

Kitap 1969 yılında yayınlanmış bir dönem romanı. Kahramanlarımız Viktorya döneminde yaşıyorlar. Yazar Viktorya dönemini yer yer eleştiriyor, hiç ummadığınız anda konuşmaların arasına giriyor, karakterlerin seçimleriyle ilgili yorum yapıyor, bir anda kitabın ortasındayken hikayeye bir son yazıyor... Viktorya dönemi ve postmodernizmin bir araya gelişinden ne doğacağını merak ediyorsanız bence kitabı okumalısınız.


Kitapta klişelerle ters köşeler iç içe geçiyor. Okumaya başladığınızda bir an için romanın sonunu tahmin edebileceğiniz yanılgısına düşüyorsunuz ama kısa sürede bu hayalden uyanıyorsunuz. 

Baş karakterimiz Sarah, sevdiği adamın peşinden gitmesi ve o adamın onu bırakıp kayıplara karışması nedeniyle toplumdan dışlanmış biri. Okuma boyunca Sarah'nın yaşama tutunma mücadelesini ve bu mücadelede hayatına giren insanları görüyoruz. Sarah uzun zamandır okuduğum en güçlü karakterdi. (Spoiler vermeden bu kitap nasıl anlatılır bilmiyorum bazı cümleler içimde patlıyor.)

Kitaba dair sevdiğim bir diğer şey ise ikinci baş karakterimiz Charles'ın düşüncelerini, ahlaki çatışmalarını, gelgitlerini okumaktı. Dışarıdan klasik bir İngiliz beyefendisi gibi görünen birinin kafasından geçenlere eşlik etmek keyifliydi. 

Kimler okumasın: Klasikler klasik kalmalı, biz onları sonunu tahmin edebilir halleriyle seviyoruz, başlarım postmodernizminize diyenler.

Kimler okusun: Viktorya döneminde de güçlü kadın karakter görmek istiyorum. Bütün toplumsal cinsiyet rolleri sizin olsun beni bi' salın diyenler.

Altı çizili satırlar;

- Herkes herkesi tanıyınca ne gizem kalıyor ne de hayaller. 17

- İnsan yüreği insan beynini gaddarca bir süratle hükmü altına alır. 153 (Bende tam tersi oluyor ama neyse :( )

-... ahlaksızlıktan nefret ederim. Ama acıması olmayan bir ahlaktan daha çok nefret ederim. 178

-... zamirler insanların uydurduğu korkunç maskelerdir. 345

- Görev bir çanaktır sadece, içine ne koyarsan onu alır, en büyük kötülüğü de en büyük iyiliği de. 375

23 Ağustos 2020 Pazar

Kuşlar Yasına Gider - Hasan Ali Toptaş

 Kuşlar Yasına Gider'i çok yüksek bir beklentiyle okumaya başladım. Aslında ne beklediğimi de bilmiyordum. Kitabı okuyanlar "müthiş kitap", "harika kitap" vb dışında bir dönüt vermiyorlardı. Yani kitabı elimde aldığımda kafamda bana eşlik eden düşünceler bu minvaldeydi.

Kitap kısaca bir baba oğul hikayesini, babanın sağlık problemleri ile mücadele ederken oğlunun bu mücadeleye dahil oluşunu anlatıyor.


Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bir yakınınızın yürümek, konuşmak gibi üzerinde hiç düşünmeden gerçekleştirdiği eylemleri artık yapamamaya başladığına şahit olduysanız, doktor doktor gezip her tedavi yolunu deneyip çare bulamadıysanız ve sonunda o kişinin yataktan kalkamayacak duruma geldiğini, kurmak istediği cümlelerin gözlerine biriktiğini gördüyseniz bu kitapla ilgili objektif bir yorum yapmakta zorlanacaksınız demektir bu. Ben de bu yazdığım kesimdenim. O nedenle içimden üslubü şöyleydi konusu böyleydi diye sözler söylemek gelmiyor.

Kuşlar Yasına Gider'i okumak sanat filmi izlemek gibiydi. Biraz kasvetli bir havası vardı. Aslında çok ilgi çekici olmayan bir konuyu tüm sadeliği ve gerçekçiliğiyle anlatması bakımından beni tatmin etti. Kitabı okuyanların "harikaydı, müthişti" dışında yorum yapmamasını şimdi daha iyi anlıyorum çünkü kitabın güzelliği sizin yaşam birikiminizde şekilleniyor ve bunu başkasına aktarmak bu nedenden ötürü güçleşiyor.

Peki bu kitabı

Kimler okumasın: İçinde aşk, hırs, entrika, gizem olmayan şeyler beni pek açmıyor canım çok sağ ol diyenler.

Kimler okusun: Bıktım birbirine benzer şaşırtıcılıkta olan kitaplardan ben biraz da hayatın içinden hikayeler dinlemek, durgun sularda duygusallaşmak istiyorum diyenler.

Kitapta altını çizdiğim tek satır;

- ...bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor. 167

15 Ağustos 2020 Cumartesi

Yaz Mimi

Merhaba,


Mimlenince blogger olduğumu hatırladım ve uzun bir aradan sonra yeniden blogger kimliğimle karşınızdayım. İçimdeki Yaz ismine yakışan şekilde bir yaz mimi yapmış ve beni de davet etmiş ben de tabağı boş göndermiyor ve sorularını cevaplıyorum. Teşekkürler.


Dondurma mı meybuz sorbe mi?

Buzlu kahveyi bile buz yemeyi meşrulaştırmak için yapan bir insan olarak dondurma sevdiğimiz bir tatlıdır ama benim sadık yarim buzdur demek istiyorum.


Kavun mu karpuz mu?

Fışır fışır karpuz yemek! Ben dondurup yemeyi de seviyorum karpuzu.


Köy tatili mi deniz tatili mi?

Gidecek bir köyüm olmadığı için seçenekler arasında hiç düşünmüyor direkt deniz tatili diyorum ama gönlüm daha çok kültür turizminden yana.


Otel mi pansiyon mu?

Otel bana çok yapay ve soğuk geliyor. Gidilen yere göre değişir ama pansiyon tipi yerler sosyal çevreyi daha iyi kucaklayabiliyor gibi (sosyal çevreyi kucaklamak mı... sosyal çalışmacı kimliğimle Austenzede kimliğim birbirine karıştı bi' sn.) bundan sebep pansiyonu seçiyorum.


Deniz mi havuz mu?

Bay Darcy'nin evinin önündeki göl demek istiyorum. Lafı Bay Dacry'ye getirmeden 4 soru dayanabildim. Ufak bir kutlamayı hak ediyorum bence ama yine de siz bilirsiniz.


Mayo mu bikini mi haşema mı?

Hiçbir deniz kıyafetini sevemiyorum ben ya neden daha rahat bir deniz kıyafeti yok, yetkililer! (Sondaki "Yetkililer!" kısmını Melikşah Aldundaş sesiyle okumanız önerilir.)


Yüzmek mi güneşlenmek mi?

Birkaç yıl önde hayatımda bir kere güneşlenmeye yeltendim ve tüm vücudum su topladı. Şimdi en az 50 faktör güneş koruyucu kremimi sürüyor ve önüme bakıyorum. Some beyaz ten problems. Ayrıca böyle bir sorunum olmasaydı da güneşlenmeyi seçmezdim sanırım. Güneşlenmek manasız bir eylem gibi geliyor bana.


Sandalet mi terlik mi?

Her ne kadar terlik şimdi çok moda olsa da hatta bazı modelleri çok beğensem de her yerde terlik giymek bana garip geliyor o yüzden sandalet diyorum.


Elbise mi etek mi?

En son Bay Darcy mi Bay Knightley mi ikileminde böyle kararsız kalmıştım. Günlük hayatında etek ve elbiseyle yaşayıp pantolon giyince morali bozulan biri olarak benim için zor bir karar. Seçmen şapkayı göreve çağırıyorum! Sanırım elbise diyeceğim ama etekten de özürlerimin kabulünü rica ediyorum ayrıca.


Yaz mı kış mı?

Yaz. Kış olunca ağlamaklı oluyorum. Yepelek ruhum karanlık ve soğuk havayı kaldıramıyor. 


Yaz miminden saygımla çıkıyorum. Şimdi gideyim de bu mime kimler neler yazmış okuyayım. Hepimize iyi yazlar!

10 Ağustos 2020 Pazartesi

İnsan Olmak - Engin Geçtan

Şu sıralar bir kurgu bir kurgu dışı kitap okuyorum ve bunu yaparken çok eğleniyorum. Üst üste kurgu ya da kurgu dışı okuyunca bunaltıcı gelebiliyor bana ama bu düzeni sevdim. İnsan Olmak da sıradaki kurgu dışı kitabımdı. 


Yazarın anlaşılması zor ruhsal gerçeklikleri yalın ve öz bir biçimde açıklamış olması beni kitaba çeken ilk şeydi. Ama sonra görmezden gelmekte son derece kararlı olduğum bazı acı gerçekler yüzüme tokat gibi çarpmaya başlayınca okumayı yavaşlatma eylemi yapmak mecburiyetinde kaldım. İnsan Olmak, "Bir Kere Okumakla Yakasını Bırakacağımı Sanmakta Çok Yanılan Kitaplar" listemde ilk beşe çoktan girdi. Eğer covid-19 tabir ettiğimiz musibet ardına bakmadan gider de güzel ve güneşli günler görebilirsek ileride tekrar okuyacağım.

Psikoloji hakkında okumayı sevmiyorsanız bile bu kitabı okumaktan keyif alabilirsiniz bence. İnsanın kendisine ve insanlığa karşı bakışını değiştirebilecek nitelikte bir çalışma.

Kimler okumasın: Pandemi, işsizlik, hayat pahalılığı ve dahası ile lirik dans ededurmuşken bir de insan olmayı kendime dert edinemem diyenler.

Kimler okusun: Ne karşımdaki insanların davranışlarını ne kendi davranışlarımı anlayabiliyorum yetiş ya psikoloji bilimi diyenler.

Altını çizdiğim satırlardan birkaçı

- Bir insanı sevmek onun gerçeklerini anlamaya çalışmayı da içerir. 49

- Sinsice yaşanan duygular, insanların bize, bizim de onlara ulaşabilmemizi engeller. Çünkü gerçek  bizi değil, gösterdiğimiz yanlarımızı kabul ederler. Sonunda, kabul edilen gerçek benliğimiz olmadığından, kendimizi de kabul edilmiş hissedemeyiz. 56

- Aslında başkalarını küçümseyen insan, kendisini de küçümseyen, dolayısıyla küçümsenmekten korkan biridir. 77

- Gerçek anlamda sevgi, diğer insanları da kendimiz kadar sevebilmeyi içerir, kendimizden çok ya da kendi yerimize değil. 172

5 Ağustos 2020 Çarşamba

Yeşilin Kızı Anne- L. M. Montgomery

Anne ile ilk tanışmamız çok eskilere dayanıyor. Anne of Green Gables animesinde görmüştüm onu ama üzerinden çok zaman geçtiği için unutmuşum. Daha sonra Netflix dizisi Anne With An E'deki Jane Austen referansları sosyal medyaya düşmeye başladığında Anne ile tekrardan bağ kurmamız gerektiğini anladım. Bir şeyde Jane Austen'den ufacık bir parça bile olsa hemen etkilenmek ve o şeyi idealize etmek huyumdan ne zaman vazgeçeceğim acaba? 50 yaşıma geldiğimde de böyle kapılacaksam işimiz var gibi.


Daha diziyi izlememişken Anne ineklerine Pride ve Prejudice ismini verdiği an, işte o an karar verdim bu diziyi sevdiğime. Hele dizideki bir mektubun Mr. Darcy'nin mektubuna benzerliği sevgimi katlandırdı. Bendeki bu hoşlantı kara sevdaya dönüşürken kitabı okumak farz olmuştu artık. Eğer bir aksilik çıkmazsa -aksilik dediğim de şey yani pandemide 2. dalga yani küçük bir aksilik diyebiliriz- kitabı Jane Austen Kitap Kulübü'nde de tartışacağız. 

Aslında ben sadece ilk kitabı okudum ve devam kitaplarının da olduğunu öğrendim o nedenle dizide hangi kitapları baz aldılar bilemiyorum ama kitap diziye göre çok daha sakin ve olaysızdı. Dizide karakterlerin geçmişleri hakkında daha çok şey öğrenebiliyorsunuz. İlk kitaba göre dizi daha doyurucuydu. Devam kitaplarını da okumak düşüncesi çoktan geldi oturdu baş köşeye.

Normalde bu yazıda, diziyi izlerken sürekli düşündüğüm duygusallığa yapılan ötekileştirmeden ve standart güzellik kalıplarına uymamanın sonuçlarından bahsetmek isterdim ama bu düşüncelerimi çoktan yazmışım. Üzerlerine tıklayarak yazılara ulaşabilirsiniz. Ben okurdum...

Peki kitabı

kimler okumasın: Duyguların ifadesini yararsız buluyor ve nerede bir duygu görsem altındaki tabureye bir tekme vuruyorum diyenler ve gerçekçiliğin son kalesi gibi bireyler.

kimler okusun: Çiçek desenli şeylere bile bakınca bir dörtlük patlatasım geliyor tutamıyorum içimdeki duygusalı diyenler.

Altını çizdiğim satırlardan birkaçı: 

- ... güneşli bir günde neşeli olmak ve üzüntüye dayanabilmek daha kolaydır. 46

- Hayatım, gömülmüş umutların muhteşem mezarlığıdır. 53

- Ama herkes gülünç görünürken sade ve makul görünmektense, ben de gülünç görünmeyi tercih ederim. 108

- Birazcık takdir, bazen özenli bir şekilde yetiştirme kadar faydalı oluyordu. 258

- Endişelenmek biraz işe yarıyor, sanki bir şeyler yapıyormuş gibi hissediyorsun. 379


3 Ağustos 2020 Pazartesi

Seninle Başlamadı- Mark Wolynn

Hayatındaki yolunda gitmeyen şeylerin sorumluluğunu başkasına atmak isteyenler, toplaşın. Kendimizi kötü hissetmemizin suçunu genlerimize atan müthiş bir kitap okudum. Bu kitapla ilgili en sığ yorumu yapan kişi ödülü falan varsa bir yerlerde onlara beni gösterin rica ederim.


Tamam, kendimi ciddiyete davetime icabet ediyorum hemen şimdi. Seninle Başlamadı'ya göre 3 nesil aynı biyolojik çevreyi paylaşıyor ve birbirine bağımlı gibi bir yaşam sürüyor. Şu yaşınızda sebebini asla anlayamadığınız bir ruhsal çöküntü içindeyseniz nedeni anneannenizin bir travması olabilir diyor yazar. Bu tam hassas ruhlara göre bir durum. Kendi sorunlarının yanında başkasının travmalarının da buhranını yaşamak çok şiirsel ama acı bir gerçek de aynı zamanda. Bu duruma dramatik bir dörtlük yazma isteğimi çabucak bastırıyor ve yazıya devam ediyorum.

Kitaba dönecek olursak; Seninle Başlamadı, bu ana gerçeklik üzerinden örneklerle ilerleyen bir eser ve eğer psikolojiye biraz ilgi duyuyorsanız akıcı bir okuma deneyimi sunuyor. Diyeceklerim bu kadar.

Kimler okumasın: insan psikolojisi hakkında bir şeyler öğrenip yoktan yere dert sahibi olacak kadar delirmedim daha orada durunuz rica ederim diyenler.

Kimler okusun: ruhi bunalımımın nedenini her yerde aradım bilinç altım artık delik deşik, yangın var diye bağıracağım diyenler.

Altını çizdiğim satırlardan birkaçı;

- "Bilinçli olmayan ne varsa, kader olarak deneyimlenecektir." Jung

- Zihinsel anlayış kendi başına kalıcı bir değişimin meydana gelmesinde nadiren yeterli olur. Sıklıkla, farkındalığa derinden hissedilen bir içgüdüsel deneyimin eşlik etmesine ihtiyaç vardır. 29

- Bazen acı kendini ifade edebilecek bir yol bulana kadar saklı kalır. 30

- "Travmanın geçmişten uzanarak yeni bir kurban seçme gücü vardır." 41