Dünyada en çok korktuğum şey insanların aptal olduğumu düşünmeleridir. Sanırım bu yazıdan sonra en büyük korkumu alenen yaşayacağım. Kardeşlerim, be gentle please!
(Aman ne zahmetler, nostalji filtresini fark ettiniz mi, 5 dk önce çektim ama olsun :D)
Gurur ve Önyargı'nın 206. yayımlanma yıl dönümü şerefine bir yazı yazma isteği duydum ve işte geldim, buradayım ben bu işte usta olmayabilirim de. Riski göze alın rica ederim.
Aşk ve Gurur (2005)'u ilk izlediğimde ilkokuldaydım. Okulun son haftasında sınıfta film izlerdik (Sonra eğitim sistemi neden kötü :( ) Ben de filmi -aşırı ama aşırı- beğendiğim için arkadaşlarımın da beğeneceğini düşünerek okula filmi götürdüm. Sonra ne mi oldu dostlarım... Geri zekalı sınıf arkadaşlarım filmdeki heykelin poposu görünüyor diye bana kahkahalarla gülmüşlerdi. O kadar utanmıştım ki bu utancın üstesinden ancak filmi defalarca izleyerek gelebileceğimi düşünmüştüm. (Jane Austen için her zaman bir bahanem vardır bilirsiniz.)
Gurur ve Önyargı'yı ilk okuduğumda ise 2009 yılıydı ve ben lise birinci sınıftaydım. Sınıfta rehberlik dersinde herkes birbiriyle boğuşurken (Hala bu boğuşma olayının ne zevk verdiğini düşünüyorum arada. Erkekler arasında bir çeşit iletişim yolu olabilir. Şaka şaka erkekler iletişimi 25'den sonra öğreniyorlar ya da 30, 45) ben de ağzım kulaklarımda kitabımı okuyordum. Hoca fark etmiş ve kitabı sınıfa anlatmamı istemişti. (Her şey onun başının altından çıkıyor zaten. Bu kadın bana beden dersinden 3 de vermişti. Beni bitirmeye çalışıyor olabilir. Kahrolası federaller!) Ben başladım anlatmaya. Ama nasıl sığ bir yorum yapıyorum anlatamam. Utancı geldi bi saniye nefes alışım düzelsin devam edeceğim. Neyse geri zekalı sınıf arkadaşlarım bana yine gülmüşlerdi. Hoca ne gülüyorsunuz ne güzel anlatıyor işte demişti. Oğ yoo demek istiyorum.
Hal böyle olunca uzun bir süre birinci derece akrabalarım dışında bu sevgimi kimseye anlatmadım. Sonra üniversitede bi' cesaret Twitter açıp ardından bloga geçiş yaptım.
İnsan dünkü aklını beğenmezmiş. Azimli bir çalışmayla ben bu süreyi iki saate kadar indirdim. Hala geçmiş tweetlerimi arada siler, blog yazılarımı şimdiki düşüncelerime göre güncellerim. Durun takipten çıkmayın kimseye zararım olmamakla birlikte aşılarım tamdır ve kızamık haricinde tüm çocuk hastalıklarını daha önce geçirmişimdir.
Lafı ne demeye getiriyorsun Austenzedeciğim diyorsanız, şimdi size kitapları okuduktan sonra özetlerini çıkardığım deftere 2009 yılında ne yazdığımı göstereceğim. Ardından şimdiki düşüncelerimi yazacağım. Tamam şimdi de uff aşırı derin analizlerini yapıyorum diyemem ama bundan 10 yıl önceden derin 10 yıl sonradan sığ olacağının garantisini verebilirim. Teşekkürler.
(Not: o zamanlar Instagram yok e haliyle süslü defterler de yok. Herkes promosyon ajanda kullanıyor. İlk özet defterim olan bu ajandanın üzerinde ise Yozgar Yimpaş Spor yazıyor. Amacım ne acaba yoksa kendimi bitirmeye falan mı çalışıyorum?)
Herkesin kötü ergenlik hikayeleri vardır kabul edelim. Aşkın en saf hali miğ? Aşkın gururu yenmesi miğ? Tabii o zamanlar Twitter'ım yok ayrı yazılması gereken de'ler konusundaki uzmanlarla(!) tanışmamışım. Gelişine yazmışım :(
Tamam işte #tenyearschallenge;
Artık Mr. Darcy'nin gururu Lizzy'nin ön yargıyı temsil ettiğini düşünmüyorum. Bu iki duygu tamamen iç içe geçiyor bence. Zaten kimse salt gururdan yahut herhangi bir duygudan oluşamaz bence. Maalesef insanlık olarak hangi koşullarda ne çeşit davranacağımız asla kestirilemiyor. Şu an kollarımı çok sevmeme rağmen beni Jane Austen müzesine götürmeleri karşılığında sağ kolumu hemen veririm. Okay, bad joke :(
Artık kitabın saf aşkı anlattığını da düşünmüyorum. Burada, toplumsal sınıfların nasıl eleştirildiği, kitaptaki evlilik eleştirisi çekiyor dikkatimi daha çok. Ve mantık evliliği çok mantıklıdır şeklindeki düşüncem yerini 'bir insanın evlenmek için kör kütük aşık olması gerekir'e bıraktı. Aşkın gözleri kör ettiği bilindiğine göre bir insanın evlenmeye karar verebilmesi için ancak kuvvetli bir duygunun tesiri altında olması gerektiğine inanıyorum. Bilinç tamamen yerindeyken böyle bir karar alınmaz çünkü. (tamam kabul büyük konuştum bari küçük lokma yiyeyim- bugün benim neyim var acaba)
O zaman Bay Darcy'nin ilk evlilik teklifi bana çok romantik gelmişti ama şimdi Lizzy'nin teklifi reddetmesine hak veriyorum. Yani hemen hemen, inşallah hak veriyorumdur.
Önceden Bay Darcy'lerin var olabileceğini ve bir gün karşımıza çıkacağını düşünüyordum ama şimdi Jane Austen'in bize eşsiz bir kara mizah öğesi sergilediğini düşünüyorum.
Önceden karakterler yalnızca hikayenin bir unsuruydu benim içim şimdi okurken durmadan Jane Austen'in kişiliğinden izler arıyorum.
Jane Austen'in komşuları anlattığı yerleri önceden dümdüz okuyordum ama şimdi ince eleştiriyi görebiliyorum. (123. okuyuşta babam bile görür derseniz, demeyin kırılırım.)
O zamanlar bana eğlenceli gelen bazı yerler ise bana şu an acı veriyor. O zamanlardaki kadınların yaşama devam edebilmek için tek çıkış yollarının evlilikten geçmesi canımı çok sıkıyor. Abv toplumsal cinsiyet.
Demem o ki her okuduğumda başka bir şey görüyorum.
Çok uzun bir yazı oldu. Galiba tek ben okuyacağım ama olsun.
Konuşalım bi' ara Austenzedeciğim, şu tez işini napcaz bir karar verelim zaman geçiyo, hadi öptüm.