28 Ocak 2019 Pazartesi

Jane Austen'le #tenyearschallenge

Dünyada en çok korktuğum şey insanların aptal olduğumu düşünmeleridir. Sanırım bu yazıdan sonra en büyük korkumu alenen yaşayacağım. Kardeşlerim, be gentle please!


(Aman ne zahmetler, nostalji filtresini fark ettiniz mi, 5 dk önce çektim ama olsun :D)

Gurur ve Önyargı'nın 206. yayımlanma yıl dönümü şerefine bir yazı yazma isteği duydum ve işte geldim, buradayım ben bu işte usta olmayabilirim de. Riski göze alın rica ederim.

Aşk ve Gurur (2005)'u ilk izlediğimde ilkokuldaydım. Okulun son haftasında sınıfta film izlerdik (Sonra eğitim sistemi neden kötü :( ) Ben de filmi -aşırı ama aşırı- beğendiğim için arkadaşlarımın da beğeneceğini düşünerek okula filmi götürdüm. Sonra ne mi oldu dostlarım... Geri zekalı sınıf arkadaşlarım filmdeki heykelin poposu görünüyor diye bana kahkahalarla gülmüşlerdi. O kadar utanmıştım ki bu utancın üstesinden ancak filmi defalarca izleyerek gelebileceğimi düşünmüştüm. (Jane Austen için her zaman bir bahanem vardır bilirsiniz.) 

Gurur ve Önyargı'yı ilk okuduğumda ise 2009 yılıydı ve ben lise birinci sınıftaydım. Sınıfta rehberlik dersinde herkes birbiriyle boğuşurken (Hala bu boğuşma olayının ne zevk verdiğini düşünüyorum arada. Erkekler arasında bir çeşit iletişim yolu olabilir. Şaka şaka erkekler iletişimi 25'den sonra öğreniyorlar ya da 30, 45) ben de ağzım kulaklarımda kitabımı okuyordum. Hoca fark etmiş ve kitabı sınıfa anlatmamı istemişti. (Her şey onun başının altından çıkıyor zaten. Bu kadın bana beden dersinden 3 de vermişti. Beni bitirmeye çalışıyor olabilir. Kahrolası federaller!) Ben başladım anlatmaya. Ama nasıl sığ bir yorum yapıyorum anlatamam. Utancı geldi bi saniye nefes alışım düzelsin devam edeceğim. Neyse geri zekalı sınıf arkadaşlarım bana yine gülmüşlerdi. Hoca ne gülüyorsunuz ne güzel anlatıyor işte demişti. Oğ yoo demek istiyorum. 

Hal böyle olunca uzun bir süre birinci derece akrabalarım dışında bu sevgimi kimseye anlatmadım. Sonra üniversitede bi' cesaret Twitter açıp ardından bloga geçiş yaptım.

İnsan dünkü aklını beğenmezmiş. Azimli bir çalışmayla ben bu süreyi iki saate kadar indirdim. Hala geçmiş tweetlerimi arada siler, blog yazılarımı şimdiki düşüncelerime göre güncellerim. Durun takipten çıkmayın kimseye zararım olmamakla birlikte aşılarım tamdır ve kızamık haricinde tüm çocuk hastalıklarını daha önce geçirmişimdir.

Lafı ne demeye getiriyorsun Austenzedeciğim diyorsanız, şimdi size kitapları okuduktan sonra özetlerini çıkardığım deftere 2009 yılında ne yazdığımı göstereceğim. Ardından şimdiki düşüncelerimi yazacağım. Tamam şimdi de uff aşırı derin analizlerini yapıyorum diyemem ama bundan 10 yıl önceden derin 10 yıl sonradan sığ olacağının garantisini verebilirim. Teşekkürler.


(Not: o zamanlar Instagram yok e haliyle süslü defterler de yok. Herkes promosyon ajanda kullanıyor. İlk özet defterim olan bu ajandanın üzerinde ise Yozgar Yimpaş Spor yazıyor. Amacım ne acaba yoksa kendimi bitirmeye falan mı çalışıyorum?)


Herkesin kötü ergenlik hikayeleri vardır kabul edelim. Aşkın en saf hali miğ? Aşkın gururu yenmesi miğ? Tabii o zamanlar Twitter'ım yok ayrı yazılması gereken de'ler konusundaki uzmanlarla(!) tanışmamışım. Gelişine yazmışım :(

Tamam işte #tenyearschallenge;

Artık Mr. Darcy'nin gururu Lizzy'nin ön yargıyı temsil ettiğini düşünmüyorum. Bu iki duygu tamamen iç içe geçiyor bence. Zaten kimse salt gururdan yahut herhangi bir duygudan oluşamaz bence. Maalesef insanlık olarak hangi koşullarda ne çeşit davranacağımız asla kestirilemiyor. Şu an kollarımı çok sevmeme rağmen beni Jane Austen müzesine götürmeleri karşılığında sağ kolumu hemen veririm. Okay, bad joke :(  

Artık kitabın saf aşkı anlattığını da düşünmüyorum. Burada, toplumsal sınıfların nasıl eleştirildiği, kitaptaki evlilik eleştirisi çekiyor dikkatimi daha çok. Ve mantık evliliği çok mantıklıdır şeklindeki düşüncem yerini 'bir insanın evlenmek için kör kütük aşık olması gerekir'e bıraktı. Aşkın gözleri kör ettiği bilindiğine göre bir insanın evlenmeye karar verebilmesi için ancak kuvvetli bir duygunun tesiri altında olması gerektiğine inanıyorum. Bilinç tamamen yerindeyken böyle bir karar alınmaz çünkü. (tamam kabul büyük konuştum bari küçük lokma yiyeyim- bugün benim neyim var acaba)

O zaman Bay Darcy'nin ilk evlilik teklifi bana çok romantik gelmişti ama şimdi Lizzy'nin teklifi reddetmesine hak veriyorum. Yani hemen hemen, inşallah hak veriyorumdur.

Önceden Bay Darcy'lerin var olabileceğini ve bir gün karşımıza çıkacağını düşünüyordum ama şimdi Jane Austen'in bize eşsiz bir kara mizah öğesi sergilediğini düşünüyorum.

Önceden karakterler yalnızca hikayenin bir unsuruydu benim içim şimdi okurken durmadan Jane Austen'in kişiliğinden izler arıyorum.

Jane Austen'in komşuları anlattığı yerleri önceden dümdüz okuyordum ama şimdi ince eleştiriyi görebiliyorum. (123. okuyuşta babam bile görür derseniz, demeyin kırılırım.)

O zamanlar bana eğlenceli gelen bazı yerler ise bana şu an acı veriyor. O zamanlardaki kadınların yaşama devam edebilmek için tek çıkış yollarının evlilikten geçmesi canımı çok sıkıyor. Abv toplumsal cinsiyet.

Demem o ki her okuduğumda başka bir şey görüyorum. 

Çok uzun bir yazı oldu. Galiba tek ben okuyacağım ama olsun. 

Konuşalım bi' ara Austenzedeciğim, şu tez işini napcaz bir karar verelim zaman geçiyo, hadi öptüm. 


20 Ocak 2019 Pazar

Kore Dizileri Dosyası

Bundan yaklaşık 3 sene önce bir derste hocalardan biri aranızda Korezede var mı dedi. Elit sınıf arkadaşlarım "hep belgesel" olduğundan ilk anda anlamadılar. Benim hocayla göz göze gelmem ise fazla uzun sürmedi :D Biraz Kore dizisi seviyorsak ne var ne? Bırakalım başka insanlar suç ve ızdırap üzerine izlemeler yapsınlar biz böyle konulardan hemen kaçalım. Ben dizide, filmde, kitapta hatta müzikte bir türe bağlı kalınmasını anlayamadım zaten hiç. Yeri gelir Six Feet Under'dan da zevk alırsın ama hayatta öyle durumlar olur ki bazen bir bölüm Coffee Prince atmak gerekir yani. Kamu spotumuzu da yaptık yazımıza dönelim.

Koredizisisever çoğu kişi gibi ben de TRT'nin Düşlerimin Prensi'ni yayınlamasıyla başladım. 2008 yılına tekabül ediyor sanırım ben 13 yaşımdayım. Daha önce hiçbir diziyi bu kadar beğenmemiştim öyle hatırlıyorum. Sonrası malumunuz. İnternet kullanımının yaygın olmadığı zamanlar, eve gelen yüklü fatura ve kapanış :D sonra sınırsız İnternet'in eve bağlanışı ve açılış ardından kapanamayış. Bu yazının adını "gözüm nasıl 3,25 miyop oldu" mu yapsaydım acaba? 

O zamanlar bir sürü tür denedim ama sonunda Kore dizisi tarzım oturdu (Çok önemli birşi bu çünkü bilirsiniz) :D Ben Kore dizilerinde dram türüne dayanamıyorum. Onlarda da bizde olduğu gibi uzun bakışmalar oluyor zaman boşa gidiyor gibi geliyor :D Aslında Kore dizilerinin Türkiye uyarlamaları yapılınca fark ettim ki insan uzak memleketlerde anlatılan hikayelere daha çabuk inanabiliyor kolay kolay saçma gelmiyor :D Yine de Kore dizilerini izleyince bir yaşama sevinci geliyor bana. Her dizide baş erkek karakterin başarılı, temiz, düzenli kadın karakterin pasaklı, gülünç, hayatın sillesini yemiş olması bazen insanı sinir ediyor yalan yok :D Bizde gitmez mesela çünkü mumla arasan temiz, düzenli erkek sayısı bir elin parmağını geçmez.

Bir de bu işin K-pop tarafı var ama en hiç bulaşmadım o sebeple bilemiyorum. Güzel dizi müziği varsa onları dinleyip geçtim. Üşengeçlik.

Sebeb-i ziyaretime gelecek olursak. Bu zaman kadar izlediğim ve sizlere tavsiye edebileceğim dizilerden bahsetmek istiyorum. Bunlar buz dağının görünen kısmı orası bir gerçek. Başka sevdiklerim de oldu fakat bunlar açıp açıp izlemelik. Sizden ricam bana bu türde önerebileceğiniz diziler varsa yorum olarak bırakmanız. Bir iş görüşmesinden daha elim boş döndüğümde izlerim bağrıma taş basmak yerine.


1- Goong (Düşlerimin Prensi)


Sıradan bir liseli kız olan Chae-kyong'ın Kore veliaht prensi ile evlenmesiyle olaylar gelişiyor. Komik bir dizi, benim ilk izlediğim dizi olduğu için ayrı bir yeri var bende. Bilindik bir konu ama konunun nasıl işlendiği önemli bence. Mahnwası da Türkçeye çevriliyordu bir ara ben de okuyordum ama sonra ne oldu bilmem.

2- Coffee Prince


Kore dizileri listemin değişmeyen varisidir kendileri. Diziyi izlediğimde ilk üç bölümden hiçbir şey anlamamıştım. Biraz karışık başlıyor kim kimdi ayırt edemiyorsunuz ama ben sonradan 85 kere izlediğim için artık karmaşık gelmiyor. Sadece Kore dizileri değil benim için tüm zamanların en iyi dizisi denilebilir. Go Eun Chan ailesini geçindirmek için her işi yapar. Choi Han Kyul zengin bir ailenin tembel çocuğudur. Bu ikilinin yolları olabilecek en garip biçimde kesişir ve olaylar gelişir.
Şimdilerde Kore dizilerinin kitapları çıkıyor bir bir. Bazıları diziden sonra yazılıyor ama Coffee Prince bir kitaptan uyarlamaymış sanırım. Kitabını okuyanlar hikayeler biraz farklı dediler. Ben de en kısa zamanda okuyacağım çok merak ediyorum. 

3- You've Fallen For Me (Heartstrings)


Dizideki baş kadın karakterin giyimine bayılmıştım o zaman. Bize daha etek modasının gelmediği yıllardı. Zaten Kore dizilerini oyuncuların giyimleri için ayrıca seviyorum. Şükür bize de etek modası geldi sonradan da rahatladım :D 
Dizi bir üniversitede geçiyor. Birbiriyle anlaşamayan baş karakterler falan ama güzel dizi. (Yalnız hikayeleri aşırı güzel anlatmıyor muyum? :D)

4- Secret Garden


Dram-fantastik sevmem ama bu dizi insanı güldürüyor azizim. Sonuna doğru aşırı dram ama yine de sevdim. Kitabını da okumuştum o da güzeldi. Baş kadın karakterle erkek karakterin ruhları yer değiştiriyor ve olaylar gelişiyor.

5- Boys Over Flowers


Bu dizinin Japon versiyonunu sevmiştim ben. Sonra animesini de izledim. Kore versiyonu onlardan sonra sönük geldi ama eğlenceli bir dizi. Bir Lee Min Ho gerçeği var ortada :D Fakir ama gururlu bir kızın aşırı ama aşırı zengin insanlara karşı mücadelesini konu alıyor. 

6- Personal Taste


Pasaklı, dağınık ama sevimli baş kadın karakter; mimar, aşırı temiz ama yakışıklı erkek karakterin yolları aynı evde kesişir ve olaylar gelişir. Güzel dizi. Lee Min Ho'nun en iyi giyindiği dizi.

7- Oh My Venus


İzledikten sonra insanda sağlıklı yaşama sevinci bırakan dizi. Önceden kilolu olanlar sonradan zayıflayanlar ama özünde güzel olanlar, asla pes etmeyenler, yine temiz ve düzenli erkekler falan. Bilindik konusuna rağmen sonu beni etkilemişti.

8- Rediant Office


Bir romantik komedi değil ama her işsizin izlemesi gereken bir dizi. -Spoiler- Tamam baş kadı karakter hem iş hem koca buluyor biraz fantastik ama izlenir. -Spoiler- Diziyi izledikten sonra yılmadan iş başvurusu yapasınız geliyor.

9- The Heirs


Fakir ama gururlu bir kız aşırı ama aşırı zenginlerin okulunda okumaya başlar. Çok bilindik bir konu ama yan hikayeleri olsun, replikleri olsun güzel dizi. 

10- Love Rain


Aşkın bir geçmişteki haline bir de günümüzdeki haline tanıklık ediyoruz. Komik bir dizi yine sonlara doğru drama kayıyor ama çok güzel.

11-  To The Beautiful You


Bir kızın erkek kılığında erkek lisesinde okumaya başlamasıyla gelişen olaylar. Japon versiyonunu da izlemiştim ama Kore versiyonu daha güzel. Eğlenceli bir gençlik dizisi.

12- Lie To Me


Çevre baskısı insana yalan bile söyletir konulu dizi. Komik ve eğlenceli. Ee ne zaman evleneceksin sorusu alınmaya başlandıysa mutlaka izlenmeli.


Not: Bir keresinde marshmallowlu sıcak çikolata ile ilgili İnternet'de bir yorum okumuştum. Zaten bi sürü zararlı şey yeyip içiyoruz bilmiyorsanız hiç içmeyin diyordu. Ben size bu uyarıyı yapmak istiyorum zaten zamanımızı bir sürü şey çalıyor bu tarz şeyleri seviyorsanız ve daha önce hiç Kore dizisi izlemediyseniz başlamamanızı salık veririm. Teşekkürler.

Not 2: Uzun uzun hikayeyi takip etmişsiniz de sonunda her şey bir rüya çıkmış gibi oldu yazı. O son notu yazmayacaktım.

11 Ocak 2019 Cuma

Jane Austen İle İlgili Makale ve Tezler

Bilimsel araştırma yöntemlerini öğrenince ben de her akl-ı selim, vakur, akıllı, fikirli, mantıklı insanın yapacağı gibi oturup arama çubuğuna okuduğum bölümle uzaktan akraba bile olamayacak "Jane Austen" ismini yazdım (bu dünyanın kahrını ben mi çekeceğim beh!).

Hal böyle olunca tez konusu bulamazsam dönemimin uzayacağı şeklindeki önemsiz ayrıntıyı kafamdan silip araştırmalarım sırasında gözüme çarpanları sizlerle paylaşmaya geldim. Arz ederim. Şimdilik sevgili İngilicçem müsaade buyurmadıkları için aramayı Türkçe ile sınırlı tuttum. 



Bu yazıda okurken çok eğlendiğim iki teze değineceğim. Ama başlamadan önce makalelerin çoğunda rastladığım birkaç görüşe yer verip bunun üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. 

Araştırmacılar Jane Austen'in duygudan arındırılmış "erkeksi" bir dili olduğuna inanıyorlar ve bunu da Jane Austen'in dönemin ağır kurallarını "çaresizce" kabullenişine bağlıyorlar. Benim aklıma ilk gelense duygusuz bir üslubun neden erkeklerin tekelinde olduğunun düşünüldüğü. Bir kadının duygusuz olması neden ataerkil sisteme bir yaranma olarak algılanıyor anlayamıyor ve teessüflerimi bildiriyorum. Günümüzde kadın erkek konularında aştığımızı düşünsek bile akademik düzeyde yazılmış bir metinde bu cümleleri okumak beni biraz üzdü açıkçası. Siz ne düşünüyorsunuz? Jane Austen ağdalı aşk sözleri yazıp kurgusuna biraz da cinsellik ekleyip takma bir erkek isminin ardında romanlarını yayımlasaydı erkek egemen sisteme karşı gelmiş mi olurdu? Ne düşünüyorsunuz bana yazın cidden merak ediyorum.

Diğer bir takıldığım nokta da Jane Austen'in eserlerinde sınırlı bir çevreyi ele alma ve dönemin siyasi olaylarına yer vermeme kararına üzülen yazarlar. Toplumsal normları sorgusuz sualsiz kabul etmiş karşılık vermemiş diye eleştirdikleri kadını bir de neden dönemin diğer yazarları gibi siyasal olaylara yer vermemiş aykırılık yapmış diye eleştiriyorlar. Vallahi amacım Jane Austen savunuculuğu yapmak değil. Benim sinir olduğum konu insanlar özgür olmalı diye slogan atıp sonra da insanlar kendi özgürlük tanımlarına uymuyor diye öfkelenenler. 

Şimdi asıl konumuza dönebiliriz. Birinci tezimiz 1989 yılında Suna Akalın tarafından yazılmış Jane Austen Romanlarındaki Komik Unsurlar isimli yüksek lisans tezi.

89 yılında yazılan bu tez günümüze göre daha samimi diliyle beni hemen içine aldı diyebilirim. Daktiloda tez yazanlara helal olsun demeyi de bir borç bilirim. Tezde altını çizdiğim ilk atıf Horace Walpole'ün "Dünya düşünebilenler için bir komedi duygularına ağırlık verenler için ise bir trajedidir." sözü. 

Jane Austen'in roman hayatını ise iki döneme ayırıyor yazar 1810'a kadar olan dönem ve 1810'dan sonraki dönem. Austen'in sıklıkla kullandığı anlatım biçimi karakter farsı olduğu ve gelenekler ve görenekler komedisinin de neoklasik temellerini attığını söylüyor yazar.

Tezde en çok dikkatimi çeken şey ise yazarın Gurur ve Önyargı'da Jane Austen'in kendini Bay Bennet ile özdeşleştirdiğini ve onun kütüphanesinin Austen'in zihni olduğunu düşünmesiydi. Yazara göre Austen kendini eleştiriyormuş aslında Bay Bennet'ın alaycı tavrını eleştirirken. Bu düşünce çok hoşuma gitti.

Austen'in mektuplarından alınan bilgiye göre deniz ve denizcilik söz konusu olduğunda Jane Austen romantikleşirmiş. İkna romanının bu denli duygusal olmasının sebebi olarak da bu işaret ediliyor. Eyy yetkililer şu kadının mektuplarını Türkçeye çevirin yalvarırım. Yalvaracağını otur İngilizce çalış derseniz demeyin üzülürüm. 

Yazar Austen'in insanlarla alay etmesinin sebebinin 'insanları ciddiye alması' olduğunu söylüyor. 

Diğer tezimiz 2007'de Elif Yeşilgül Akdeniz tarafından yazılan Jane Austen'in Pride and Prejudice ve Emma Adlı Eserlerinde Kadın ve Evlilik Anlayışı isimli yüksek lisans tezi.

Tez yazarın Austen'in aşk sahnelerini bayağı bulduğu düşüncesiyle başlıyor. Austen bu tarz durumların kişiler arasında kalması taraftarıymış o sebeple romanlarda karakterlerin ilişkilerinin toplum içindeki boyutlarını okuyabiliyormuşuz sadece. 

Yazar Austen'in kadınlarıdaki hassaslığı, duygusallığı ve romantik özlemleri kusur olarak gördüğünü ve eserlerinde bunları düzelttiğini söylüyor. 

Tezde David Daiches'in Austen'i Marks'tan önce bir bakıma Marksist olan tek büyük İngiliz romancısı olarak tanımladığı da yer alıyor. Yazdığı karakterlerin kapitalist burjuvazinin tipik temsilcileri olduğunu düşünmesinden ötürüymüş bu da.

Jane Austen evliliklerde aşk ve para olmasını istediği kadar taraflar arasında eşitlikten de yanaymış. Ama bu eşitlik zeka ve olaylara bakış açısı gibi entelektüel düzeydeymiş. Bu bakımdan Lizzy ve Mr. Darcy'nin birbirlerinin dengi olmasına dikkat çekmiş araştırmacı.

Yazar diyor ki; Jane Austen'in büyük bir yazar olarak görülmesindeki alametifarika yazdığı olaylar değil bunları yazış şekli ve okuyucuların dikkatini daima eser üzerinde tutabilme becerisiymiş. 

Austen'in eserlerini yazarken değil ama yaşarken feminist olduğu da tezdeki düşünceler arasında. Onun evlenmemesi topluma karşı bir başkaldırı olarak yorumlanabilirmiş. Jane Austen'de başkaldırı arama timi yine iş başında!

Evet, benim yazacaklarım bu kadar. Şimdi gideyim de kendime beni buhranlara sürükleyecek bir tez konusu arayayım. 

7 Ocak 2019 Pazartesi

İş Başvurusu Gerçeği Yahut Çilesi

Öncelikle bu yazının bir iş başvurusu nasıl yapılır, iş nasıl aranır ve bulunur yazısı olmadığını söylemek isterim. Bu yazı, iş başvurusu yapmaktan fersudeleşmiş bir ruhun iç dökmesine vesile olacaktır.

Öncelikle bir maniniz yoksa araştırma görevliliği için başvuru yapmanın neden bu kadar meşakkatli olduğu hususunda çemkirmek isterim. Daha başvuruda bir canınız kalıyor istemedikleri. Bu arada mülakata gireceğiniz bile belli değil yanlış anlaşılma olmasın. İsterseniz ilanın altına üç arkadaşımı etiketleyip beni neden bu işe almanız gerektiği ile ilgili de bir yorum yapayım belki şansım artar. Eğer zavallı sinirlerimi yatıştırabilirsem belki sizlere ALES, YDS gibi sınavların ücretlerinin kabarıklılığından da bahsederim. Ama şimdi susacağım.



                                                  (Kaynak:Pinterest)

Bu işin maddi külfetinden bahsetmiyorum bile. İşi olmayan birine istihdam yaratıyorsunuz ve işe başvurmak için bile bir sermaye gerekiyor. Eğer arkanızda size destek olacak birileri yoksa işe başvuracak paranız olmadığı için ömür boyu işsizlik döngüsünde kalmanız muhtemel.  

Diğer illerdeki işlere başvurduysanız geçmiş olsun. Saatler sürecek rahatsız bir otobüs yolculuğu, konaklama ve geri dönüşün maliyetini hesaplamak yürek ister doğrusu. Ee adamlar ne yapsın herkesin yol parasını mı karşılasın diyorsanız ben de size karşılık olarak teknolojinin nimetlerinden neden yararlanmıyoruz cevabını veririm. E hani artık savaşlar bile siber olacaktı biz daha iş başvurusu yaparken bir sürü kağıdı çıktı alarak postayla gönderiyoruz. Kağıt israfı da cabası. 

Hadi işe alındınız diyelim o da ayrı bir dert. Başlarken istedikleri şeyler bir aylık maaştan daha fazla tutuyor ve sizin maaşınızı almanıza daha 30 gün var. Hele ki başka bir ilde iş bulduysanız işler daha da karışıyor. İlk maaşınıza kadar bankta falan kalırsınız artık. Aman yaza denk getirmeye imtina gösterin donmanızı hiçbir işveren tercih etmez diy mi ama.

İş yerindeki kıyafet yönetmeliğine değinmeden edemeyeceğim. Kumaş deyince aklına jeanden başka bir şey gelmeyen ortalama bir yeni mezuna yalnızca belirli kıyafetlerin giyilebileceğinin söylenmesi diyor ve daha yatmamış maaşınızın gözlerinizin önünde eriyişini izleyişinize üzülüyorum bir işsiz olarak. 

Ben cidden asgari ücretle çalışıp elinde son moda telefonlar olan insanlara hayret ediyorum, şakasız. Bu bir sihir falan mı? Cidden bu, işte düşük gelirliysen kaliteli telefon kullanmaya bile hakkın yok demek değil yani demek istediğim bir sırrı varsa bizimle de paylaşın. Whatsapp olmasa -Allah korusun- dönmeyecek işletmelerimiz sizden de afili telefonlarınız olmasını bekliyor. Yapmayın ama rica ederim hemen hiddetlenmeyin bu küçücük bir istek. Telefonunuz güzel fotoğraf çekmezse nasıl çıkar bu samimiyetsiz sosyal sorumluluk projeleri aydınlığa.

Neyse. Ben gideyim de gözyaşlarımı içime akıtarak birkaç satış danışmanlığı başvuru daha yapayım. Onlar da beni aramasınlar! Yine de alışveriş merkezlerindeki işleri tebrik ediyorum adamlar en azından dürüst. Tamam ben seni haftanın altı günü çalıştırıp bir de üzerine asgari ücret vereceğim ama zaten para harcamaya vaktin olmayacağı için asgari ücret sana yetecek hatta artacak bile diyorlar. Bakman gereken ailen, desteklemen gereken eşin, yanında olman gereken çocuğun, ödemen gereken faturaların, yaşamak istediğin bir hayatın yoksa tabii. Örnekler çoğaltılabilir.

Aslında yazıyı burada kesecektim ama gönlüm gördüğüm benzerliği yazmadan geçmeye el vermedi. 

Hani yalnızca vize/final haftalarında gelen "evlensem mi acaba" hissi vardır ya bu iş arama -bulamama- sürecinde arada aklımdan jet hızıyla geçmiyor değil. Sosyal bilimciler kadın istihdamının artmasına yönelik çalışmalar yapadursunlar (ki sosyal refah politikaları dersi için yazdığım makalenin de konusudur kendileri, evet kendime laf soktum) biz biraz Jane Austen döneminde koca bulmak ve bu dönemde iş bulmak arasındaki farklılıklar üzerine konuşalım.

Koca bulmanın yegane amacının hayatının ileri dönemlerinde aç kalmamak olması ve iş bulma amacının aynı noktaya tekabül edişiyle konuya münasebetsiz bir giriş yapalım. 

İş bulmanın da baştan bir sermaye gerektirdiği gibi koca bulmak için de aynısı geçerlidir. Güzel kıyafetler, bakım malzemeleri, sosyetede boy göstermek için katılınacak etkinliklerin parası vs. 

İş ilanları genelde İnternet'te belirli sitelerde önünüze serilir ama koca adayı bulmak bundan biraz daha zor sanırım. Gerçi şehre evlenmeye müsait biri gelirse dedikodusu tıpış tıpış ayağınıza gelir ya neyse. Böyle güzel bir fırsatı kaçırmamak için de katılım şartlarını sağlamanız gerekiyor. İzin verirseniz öğretim görevliliği başvurusu ile karşılaştıracağım haddim olmayarak. Başvuru dilekçesi/güzel bir yüz, iyi bir üniversite/soylu bir aile, yüksek birer ALES ve dil puanı/özel eğitimlerle büyütülme-piyano çalabilme-resim çizebilme, adli sicil belgesi/şöhretinin iyi olması-adının daha önce birileriyle anılmamış olması... farklılık demiştim ama bunlar güpegündüz benzerlik oldular.

Merak etmeyin Jane Austen dönemlerinde evlenmek için tecrübe şartı yok. Ergenlikten yeni mezun olmanız kafi.

Eğer iyi bir geliriniz varsa bir koca adayının da ayağınıza tıpış tıpış geleceği gibi iş de bir şekilde geliyor zannımca ama öteki türlü.. ay yoruldum.

Öyle işte oradan da geçti leylekler sizde ne var ne yok?



5 Ocak 2019 Cumartesi

Jane Austen Kitap Koleksiyonum

Merhabalar! 
Yine bir istek yazıyla karşınızdayım. (Havai fişekler, konfetiler vs. vs.)


Bu zamana kadar bendeki Jane Austen kitaplarının fotoğraflarını paylaşıyordum ara ara ama bunları bir yazı altında toplamak aklıma gelmemişti. Koleksiyonum şimdilik epey sınırlı. Jane Austen'in set halinde bir örnek Türkçeye çevrilmiş kitapları yok maalesef o sebeple benim koleksiyonum biraz ortaya karışık :D Umarım İngilizcemi ilerletirim de eserleri kaynak dilinde okuduğum günler de gelir. Yeni kitaplar geldikçe yazıyı güncellerim. Daha alınacak o kadar çok şey var ki! Bunu düşünmek bile çok heyacanlığğ. Lafı fazla uzatmadan kitapları sıralıyorum. 

1. Sense and Sensebility


Hamdi Koç çevirisini de mutlaka okumak istiyorum!

2. Pride and Prejudice


Jane Austen'den okuduğum ilk kitap olması sebebiyle koleksiyonun göz bebeğidir kendileri.

3.


Bu zamana kadar okuduğum en iyi çeviriydi ama ilk okuduğum kitap da eski basım olduğu için çeviride şimdi kullanılmayan kelimeler kullanılmıştı. O yüzden onun eserin ruhunu daha iyi yansıttığını düşünüyorum.

4.


Gurur ve Önyargı'nın çocuklar için olan kısaltılmış versiyonu. İçindeki çizimleri çok sevdim. Bu serinin bir de Emma'sı var o da aileye katılmayı bekliyor :(

5.


Şimdiye kadar cep boy diye satılan ama bazı çantalara bile sığmayacak büyüklükte ve okurken eli ağrıtmaktan başka işe yaramayan ama fiyatı daha uygun olduğu için tercih edilen kitapları hatırladınız mı? Şimdi unutun. Vallahi bu kitap gömlek cebine bile sığar. Başlangıçta çantama atar hiç çıkarmam diye almıştım ama şimdi yıpranır diye korkumdan rafın en üstünde duruyor. Cam fanusa mı koysam acaba?

6.


İçine girerim diye bir beden küçük alınmış ama yıllarca dolabın en arka köşesinde kalmış pantolonlar gibi bu kitabı bir gün okuma düzeyine erişirim diye aldım fakat arada bir canım sıkıldıkça yüksek sesle aksanlı okumaya çalışmaktan öteye gidemiyorum :D

7. Mansfield Park


8. Emma


9. Persuasion


Kitap kapağı çok iyi değil mi sizce de?

10. Northanger Abbey


11. Lady Susan


Keşke kapak tasarımı için biraz çabalasalarmış.

12. Aşk ve Arkadaşlık


Keşke kapak tasarımı için biraz çabalasalarmış 2. Keşke ben de fotoğrafı titretmeden çekebilmek için biraz çabalasaymışım.

13. Gençlik Eserleri


Bu kitap yukarıdaki Aşk ve Arkadaşlığı da içeriyor. Almak isterseniz bence bunu tercih edin. Jane Austen'in önceden yazdığı kısa hikayeler bitmemiş yazılar var içinde.

14. Hayata Geç Kalma


Jane Austen'in sözlerinin toplandığı kitap. Bu adı neden koymuşlar hiç anlamadım.

15. Jane Austen (Biyografi)


Haşmetli görüntüsü göz korkutmasın okuması çok kolay bir kitap.

16. Jane Austen ve Adab-ı Muaşeret


İçinde ben de olduğum için koleksiyonun diğer bir baş tacı :D

17. Jane Austen'in Kayıp Anıları


Biyografi gibi yazılmış fakat kurgu olan bir kitap.

18. Jane Austen Kitap Kulübü


Okurken en eğlendiğim kitap diyebilirim. Jane Austen'in tüm kitaplarını okuduysanız sizin de zevk alacağınıza eminim.

19. Jane Austen'la Çay Saati


Jane Austen döneminin özellikleri ile ilgili çok güzel bir kitap. İçindeki resimler de harika.

20. Jane Austen Hayatımı Mahvetti


Adı bile beni al diyor. Dertleşmelik :D

21. Malikane


Gurur ve Önyargı'daki hizmetçilerin hikayesini anlatan bir roman. Yukarıda bildiğimiz hikaye devam ederken aşağıda bambaşka bir hikaye dönüyor. Biraz üzücü ama Gurur ve Önyargı seviyorsanız okumanızı öneririm. 

22. Pemberley'den Mektuplar


Bayan Darcy'den mektuplar :D Korka korka almıştım ama çok özenli yazılmış bir kitap çok sevdim.

23. Gözde Bekar


En sevmediğim Gurur ve Önyargı uyarlaması :(

24. Aşık ve Gururlu


Kapağın korkunçluğu sizi kedere boğmasın rica ederim aslında güzel bir Gurur ve Önyargı uyarlaması. Romantik komedi tadında. Ama kapakta neden Betüş peri var hiç bilmiyorum :D kapitalizme lanet olsun :D

25. Aşk ve Gurur ve Zombiler


Zombilerle pek tanışıklığımız yok fakat değişik bir kitap. Gurur ve Önyargı bizim bildiğimiz hikaye ama o dönemde bir zombi salgını var ve ardından seyreyliyorsunuz cümbüşü :D

26. Austen Diyarı


Austenland adından filmi de çekilmiş. Jane Austen dönemini yaşatan bir tatil satın alınca başınıza gelebilecekler üzerine.

27. Austen Diyarında Gece Yarısı


Austen Diyarı'nın devam kitabı. Bu sefer hikayede biraz dedektiflik var.


28. Edebiyattan Pek Anlamam


Birçok yazar hakkında bilgilere yer veren bir kitap. İçinde Jane Austen de olduğu için bu kitabı da koleksiyondan sayıyorum.


Not: Başıma ne geliyorsa bu acelecilikten geliyor! Titreyen fotoğraflardan sebep özrümü kabulünüzü rica ederim :(
Ama yazıyı yazmak için seçtiğim günün dünyanın en karanlık günü olması benim suçum değil onu da söyleyeyim :D