19 Aralık 2016 Pazartesi

Kız İsteme Töreni ve Gurur ve Önayargı

Merhaba!


   Dün kuzenimin "kız isteme" töreninde kafamın içinde bütün akşam yankılanan bu tören Gurur ve Önyargı'da olsaydı ne olurdu cümlesine yenik düşerek bir şeyler karalayacağım. İşte başlıyoruz; 

                                    

    İlk olarak ailelerin tanışması, kız isteme, söz, nişan, kına ve düğün basamaklarını bir oyunda level atlamak gibi yapmak zorunda olduğumuzu bunun bizim kanaatimizde olmadığını hepimiz biliyoruz. (Geçmiş zamanlarda kadınlara onu -kaba bir tabirle- istemeye gelen adamı isteyip istemediği sorulmuyordu ama günümüzde nispeten artık kadının da görüşü etkili oluyor ya bence bu törenlerle ilgili de çok ilerde bireylerin görüşü dikkate alınacak ben inanıyorum. İnsanlık geliştikçe damadın kahvesine tuz atıp atmamak bizim elimizde olacak.) Bu sebeple bence Lizzy kesinlikle direkt sade bir nikahla evlenmek isteyecek Mrs. Bennet fenalıklar geçirecek ve Lizzy'de biraz eğlenmek ve Darcy'yi de bu traji komik durumun içinde görmek isteyeceği için kız isteme töreni gerçekleşecektir muhtemelen.

                                         

   Mrs. Bennet büyük ihtimalle evi baştan sona yenilerdi diye düşünüyorum çünkü Darcy ailesinin kıdemli büyüğünün Lady Catherine olduğu düşünülürse yeni bir eve taşınmaları bile hoş karşılanabilir. Bu işin bir de temizlik süreci var ki burada Kitty, Lydia ve Mary'yi fazla üzmeden direkt toprağa yerleştirirdik diye düşünüyorum hizmetçilerden bahsedemiyorum bile. 
    Mrs. Bennet 56 çeşit ikram hazırlarken Mr. Bennet yeni tabak bıçak takımlarının faturalarıyla kütüphanesinde hoş beş ederdi diye düşünüyorum. 

                                       

     Mary düğün ve düğün hazırlıklarının tarihsel gelişim süreci hakkında bilgiler vererek ve bu konuda yapılan akademik çalışmalara atıfta bulunmak suretiyle mutfakta harıl harıl çalışanları yavaşlattığı için Mrs. Bennet'ın zavallı sinirlerine iyi gelmese de onun üst katta piyano çalmasına izin verilecektir büyük ihtimal.

                                         

     Lydia ve Kitty bu koşuşturmada kahkahaları en çok duyulanlar olurdu eminim.
  Jane herkesi yatıştırmaya çalışır, Mrs. Bennet'ın evdeki insanlarla değişik kombinasyonlar oluşturarak yaptığı tartışmaların arasında kalırdı kesin.

                                                   

     Lizzy ortalardan kaybolmak suretiyle hayatta kalma iç güdüsünü dinlerdi bence.


                                       

    Tüm hazırlıklar bitip misafirler eve geldiklerinde son derece sakin ve huzurlu bir ev ortamı görürlerdi yüksek ihtimal. Sanki 5 dk önce o evde Mrs. Bennet Mr. Bennet'ı kütüphaneden çıkartamadığı için zavallı sinirlerine acımıyormuş, Lydia ve Kitty bir kurdele için birbirlerini kardeşlikten reddetmiyomuş, Mary 768. parçayı çalmaya başlamıyormuşçasına huzurlu bir aralık akşamı gibi.
    Lady Catherine sadede gelmez son saniyeye kadar bu işi ertelemek için uğraşır Mr Darcy'nin öldürücü bakışlarına maruz kalırdı kesin.

                                      

    Mr. Bennet komediyi biraz sürdürmek için cevabı dolandırır ama Mrs. Bennet'ın oracıkta bayılması ihtimaline karşılık adeti yerine getirirdi. 
     Kahveler nasıl olsun sorusuna Lady Catherine ben çay alayım derdi bence. Ve kesinlikle şöyle bir konuşma keskin sessizliğin hüküm sürdüğü salonda yankılanırdı:
     - Kahve alır mıydınız Bay Darcy?
     - Zorunda kalmadıkça hayır.

                                        

      Bu konuşma üzerine Mrs. Bennet Lizzy'nin tüm itirazlarına karşı gelerek evdeki tüm baharatları kahvenin içine doldurur sonra sosyetede Mr. Darcy'yi öldüren kadın olarak hatırlanmak istemediği için hemen vazgeçerdi.
        Lizzy, damat fincanı olan ve üzerinde aslında zerre komik olmayan ama hepimizin komikmiş gibi davrandığı yazıların olduğu bardağı insanlığın mizah anlayışının gelişimi adına çöpe atardı bence. Zaten Mr. Darcy kahve içerken kimse onu videoya çekmeye cesaret edemez facebook sessizce ağlardı.
     Her ailenin derin sessizliklere karşı kullandığı konuşkan akrabalarının yerini bu hikayede Mr. Collins alırdı bence. Arada kendini kaptırıp Fordyce'ın vaazlarını okumak istemesine engel olurlardı tabi ama Lady Catherine'in evini pencerelerinin sayısının çokluğundan övgüyle bahsetmesine kimse bir şey demezdi.

                                         

    Misafirler gittiklerinde evdeki herkes tuttukları nefesleri bırakıp oldukları yerde uyurlardı, Darcy'lerin arabasındaysa Lady Catherine 68 ana bölümden oluşan hiciv konuşmasına başlardı büyük ihtimalle. 
  
                                                      
    
     

    

29 Kasım 2016 Salı

DOĞA OLAYI

   Merhaba!
  Hani arada sırada gazete manşetlerinde çeşitli doğa olaylarına ait haberler görürüz ya işte '350 yılda bir gerçekleşiyor o da yarın'(o ne demekse artık. İyi ki manşetleri ben yazmıyorum :D ama anladınız bence siz) vs. şeklinde heh işte ben de sizlere 200 yılda bir gerçekleşen ve bana denk gelen bir doğa olayından bahsetmek istiyorum müsaade ederseniz. 
  Olay geçen hafta yaşandı fakat sindirmem zaman aldı dostlar o sebeple şimdi yazıyorum. Okulda ders arasında arkadaşımın arka sırada bir Aşk ve Gurur görmesiyle bizi "bu kitap kimin" telaşesi aldı. Çünkü ortamda bir Jane Austen varsa ve bunun benimle bir bağlantısı yoksa bir sorun var demektir. Derken sınıf kapısını göz hapsine alıp sıraya doğru yaklaşanları gözlememizle kitabın bulunduğu sıraya bir erkeğin oturması bir oldu. Evet arkadaşlar bu 200 yılda bir gerçekleşen doğa olayına kendi aramızda Süper Jane Austen adını verdik. (200 yılda bir diyorum çünkü tahminimce bu kitabı okuyan son erkek Jane Austen'in kardeşi Henry Austen'dir o da Jane Austen'in kitaplarının basılmasında önemli rol oynadığı için yani başka bir sebeple değil.) Sonra teyit etmek için 5 koldan soru yağmuruna tutunca çocuk da bir miktar şaşırdı sanırım. Bir ara üzerine yürümüş de olabilirim tam hatırlamıyorum ona da şaşırmış olabilir ki; konumuz bu değil, konumuz Jane  bebeğim! Şimdi dalga dalga olay gözümde canlanıyor. Galiba bir ara da "kitabın filmini izle kitabı boşa okuma" diyen yan sıradaki çocuğa ağır konuşmuş olabilirim ama büyük ihtimal tatlı tatlı şeetmişimdir ya yani inşallah.
  Geçenlerde bir tweet okumuştum "benim dünyanın iyi bir yer olacağına dair umutlarımı yeşertmeye ne hakkın var kadın" diyordu ben de buradan sesleniyorum "senin erkek ırkının olgunlaşacağına dair umutlarımı yeşertmeye ne hakkın var aslanım!" 
  Bence bu benim 3.5 yıllık üniversite hayatımın hatta 21 yıllık hayatımın en şaşkınlık verici olayıydı. Tutmayın torunlarıma da anlatıciim. Böyle doğa olayları karşısında ne yapılıyodu hep unuttum ben. Görür görmez tuttuğun dilek kabul mü oluyodu yoksa o başka bi şey miydi neyse en olmadı 'üç gulhü bi elham' okur karşıya doğru üflerim. 

15 Ekim 2016 Cumartesi

Hani Çiçek Bizdik

   Merhabalar, bir Biri Bizi Gözlemliyor yazısı daha!

  Şu sıralar bu gözler çok sık doğumdan korkup eşlerinin yanına doğumhaneye giremeyen, çocuğu sünnet olurken operasyonun yapıldığı yere dayanamıyorum diye anneyi gönderen, çocuğu ağlayınca içim kaldırmıyor diye ortamı terk eden, çocuğu hasta olunca çok üzülüyorum diye eve giremeyen, hamile kadınların karnına garipseyip bakamayan, dişçi koltuğuna oturamayan, karnı hafiften ağrıyınca yatak döşek yatıp vasiyet yazan pek çok erkek gördü. E haliyle soruyor insan hani çiçek bizdik aslan parçaları? 
   Bizim bi tırnağımız kırılınca olay çıkarmamız gerekiyordu ama o şeyolmadı pek. Bence yakında ülkemizde Şehzade Sendromu adında bir hastalık türeyecek. Adamlar bana bir ülke verin yöneteyim, dağlardan aşayım, rüzgar gibi koşayım, düşmanı dağıtayım diye geziyor çocuk sünnet olurken bir elini tutuver diyorsun yok benim içim şeyolur şindi. E daha Avusturya arşidükünü sadrazama eş tutacaktık nereye? Hadi tamam şehzade dediniz kabul de yarım yamalak kpss bilgisinden biliyoruz kafes usulüyle padişah yetişmiyor işte geçmişimizden ders alalım lütfen çok rica edeceğim. Sizden sebep Kanuniler yetişemiyor kızıyorum ama. Sizden sebep yeni yerler fethedemiyoruz anacım oysaki benim gözüm hala Roma'da. 
   Çok hızlı bi giriş oldu. Yaklaşık 9 saat önce bir daha bu tip konularda ağzımı açmamaya söz vermiştim ama teknik olarak ağzımı açmadım da esasen. Kendimle yazışıyorum masum bir şekilde. Neyse evlenince anlarım herhalde yani öyle umuyorum. Gerçi bi de anne olunca anlayacaklarım var ama bu hangisine giriyordu hep karıştı bende. 
   Eğer çok sıkılmadıysanız bir konuya daha sinirlenip çıkacağım. Şu sıralar askerdeki nişanlısını bekleyen ilkokul arkadaşım Facebook'ta bir söz paylaşıyor. Köklü bir devlet üniversitesine giden ortalama zekaya sahip bir insanım ama bu sözü anlayamıyorum. 
                                                    "Aşk kadına sevmek adama yakışır."

Amaç?
Sebep?
Ana fikir (varsa)?
Neden?

Ay ben yine sinirlendim bekarım ya ondan herhalde. Bu sözü de evlenince anlayacaklarım listesine ekliyorum. 

Bu geceki saçma sapan şeylere sinirlenme etkinliğimin sonuna geldim iyi geceler diliyorum. 








2 Ekim 2016 Pazar

kimim

Merhaba, bazı insanlar hayatı akışına bırakarak yaşar ya hani heh işte ben hiç onlardan olamadım. Yaşarken sürekli bu hayatın içindeki yerimi, rolümü sorgularken buluyorum kendimi. 11 yıldır bu hikayenin Lizzy Bennet'ı olabileceğime inandım sanırım. Ama baktım olacak gibi değil. Ne ben Lizzy gibi hayat doluyum ne de Bay Darcy yakınlarda ev kiralayan bir arkadaşıyla şehrime geldi. Hani ucuz komedi filmleri vardır ya işte ne bileyim kötü bir karakterden bir şey saklamaları gerekir de hani gider o kötü karakterin yatak odasındaki dolabın içine saklarlar o şeyi hatırladınız mı işte yaklaşık 5 dakika önce öyle bir filmin içinde olduğumu fark ettim. İnanır mısınız gerçek hayatta da hiç güldürmüyor. Bu hikayede ben galiba Bay Darcy'yim. O sebepten bir türlü bulamıyorum kendilerini. Yalnız şu an herkesin Bay Darcy'den nefret ettiği ve Bay Darcy'nin hiçkimseyle konuşmadığı, Bay Darcy'nin normal konuştuğunu zannettiği ama herkesi terslediği sahneler var ya onları yaşıyorum. Sanırım bütün taşlar yerine oturdu. Eğer bu bir romantik komedi film olsaydı bu yazı filmin sonu olurdu. Ama baştan söyledim bu ucuz ve senaryosu belli olmayan komedi filmi diye. Daha haberiniz olmadan iyilikler yapacağım boşboğaz bir karakter bunu ulu ora ağzından kaçıracak sonra siz aslında pamuk gibi bir insan olduğumuz anlayacaksınız, falan yolumuz uzun. Benim az önce beyin ölümüm gerçekleşti ama size iyi geceler.


Not: Bu yazıyı gece yazdığım için muhtemelen yarın yazdıklarımdan pişman olacağım.
Not 2: Sizin ruhunuz duymadan yazıyı silme ihtimalim çok yüksek.
Not 3: Yeni gün başlayınca mantıklı düşünmeye başlarım inşallah.
Not 4: Geceleri duygusallı film izlemek hiç iyi gelmiyor.
Not 5: Bu yazı akla ve fikre kapalı alanda yazılmıştır evde denemeyiniz.

19 Eylül 2016 Pazartesi

Aşk ve Arkadaşlık (Leydi Susan)

  Okulun ilk günü şokunu atlattıysanız yeni bir film haberi veriyorum! Güzel okulum pazartesi günümü boş gün ilan ettiği için ben de durur muyum patlattım bir Jane Austen filmi. 

                                                 

   Film Jane Austen'in Leydi Susan adlı mektuplardan oluşan romanının uyarlaması. İtitraf etmeliyim romanı okurken pek çok karakterin oluşu kafamı epey karıştırmıştı sürekli geri dönüp kişileri kafamda oturtmaya çalışıyordum ama filmi izlemek karakterleri hatırda tutmak için daha kestirme bir yöntem. Filmin adı Love and Friendship. Filmin haberini ilk okuduğumda Jane Austen'in bitmemiş romanı olan Aşk ve Arkadaşlık'ın bir uyarlaması sanmıştım ama Leydi Susan'mış. Neden bu ismi tercih ettiler anlam veremedim doğrusu. 

                                      

  Kitabın inceleme yazısına şuradan ulaşabilirsiniz. Film romanla paralel gidiyor. Roman mektuplardan oluştuğu için filmde de sık sık mektupları görüyoruz. İngiltere kırsalını ve İngiliz aksanını özlemişim doğrusu. Film bu sebeple iyi geldi. Ama kitabı okumak daha güzeldi sanırım. Kitabın konusu beni pek çekmese de Jane Austen'in gözlem gücü ve ara ara geçen tespitler beni kitaba esir ediyordu esasen. Ama film 90 dk sıkmadan ilerliyor. Yine Jane Austen'in zekasına hayran kalarak filmi bitirdim. Tam da Jane Austen'e, bizim aptal erkeklere tahammül sınırımızı yok ettiği için sinirlenmek üzereyken filmi izledim. Cevap çok geçmeden Leydi Susan'dan geldi. "Hayatın düzeni bu. Bize düşense hayatı bir gülümsemeyle karşılamak." Bunun gibi bir cümleydi işte :D Leydi Susan hem zekasına hayran bırakıyor hem de dehşet veriyor. Bence bir süre sonra söylediği yalanlara kendi de inanıyor. "Ben bencil biri değilim bilirsin"li cümleleri tehlikenin habercisi niteliğinde. Ama Jane Austen'in dediği gibi. "Bencillik her zaman affedilmelidir çünkü tedavisi yoktur." Alışılageldik Austen hikayelerinden ayrı bir hikaye. Dul bir kadın olan Leydi Susan'ın 19. yy İngilteresinde kızı ve kendisinin -aslında çoğunlukla kendisi- geleceğini garanti altına alma mücadelesini anlatıyor kısaca. Ama bence gerçek hayata en çok benzeyen hikaye aynı zamanda. 

                                     

   Ben yine de diğer romanların gerçek olma ihtimaline sarılarak yeni eğitim öğretim döneminizde başarılar dilerim. Ve bence aptallık da her zaman affedilmelidir çünkü onun da tedavisi yok. Belki bir gülümsemeyle karşılarsınız, kim bilir belki de 7 roman yazarsınız.



17 Eylül 2016 Cumartesi

okula dönüş

 Yeni doğmuş bir bebek görünce aklınızdan geçen ilk düşünce nedir? Çok tatlış/tontik/bıdık/masum/tosun vs vs olduğu? Benim aklımdan geçen ilk düşünce "ohoo daha anaokulu var ilkokulu var lisesi, üniversitesi yüksek lisansı ayh içime fenalık geldi oyy çok tatlıymış ya kız bu" oluyor. Çok tatlı aşamasına gelene kadar yaklaşık 10 sn geçiyor. Üniversite dördüncü sınıfa geçerken fark ettim ki benim okula dönüş fobim var. Önceden okul başlamadan bir hafta öncesinde üzerime bir öküz oturması hissini lisenin korkunçluğuna veriyordum fakat çok sevdiğim üniversitenin de her yılında aynı duyguyu yaşayınca anladım ki bu bir fobi. Evet bu sene okulun son ilk günü ama hiç de fark edemeyebilirdim yani ne var.


                                     

    Yazın yaptığım toplamda 2 ayrı tatil planının çeşitli sebeplerle iptal olması ve bilet aldığım farklı tarihlerdeki konserlerin sırayla iptal edilmesinden sonra 3 aylık yaz tatilinde yaklaşık 3 buçuk gün evden çıktım. Evde ne yaptın diye sorarsanız İntagram'ın Keşfet bölümünde gençliğimi harcadım, gözünün yaşına bakmadım. Bu süreçte tüm lise arkadaşlarım sırayla yurt dışına dil öğrenmeye gittiler, bazıları sevgilisiyle dünya turuna çıktı, bir kısmı Türkiye'yi gezdi, az bir miktarı ailesiyle yazlığa gitti ve geriye kalan kısmı da o sıtarbaks senin bu sıtarbaks benim Heidi'nin çayırlarda oradan oraya zıplaması gibi dolandı durdu. Önümüzdeki yıllar için planım ise tüm lise arkadaşlarımı el ele verip cennete giderlerken izlemek var. Bana da bu yakışır. Bu yaz yaptığım harika kariyerden sonra finali görkemli yapmalıyım.



                                   

   Vaziyet bu durumdayken haliyle tüm yaz dizilerini de izledim. Hızımı alamadım dizilerin esinlenildiği Kore dizilerine de göz attım. O kadar güzel Kore dizisi dururken bu dizileri nereden bulduklarına hayret ettim ve romantik komedi olarak başlayan yaz dizileri birer birer dram türüne dönerken tatilin yavaş yavaş bittiğinin farkına vardım. Yer bildirimleri yavaş yavaş İstanbul'a kayıyordu ne yapacağımı bilemiyordum yaz bitmeden Jane Austen filmlerini tekrar mı izlemeliydim yoksa tüm yazı roman okuyarak geçirmişken biraz mesleğimle ilgili kitapları mı okumalıydım, makale de okuyabilirdim gerçi ama Eylül de gelmişti, Eylülde Gel şarkısını dinlemek için artık son demlerdi, Facebook Kurban Bayramı sonrası yer sofrasında et doğrama fotoğraflarında boğulurken kendimi Twitter'a atmalıydım orası da siyasetin kara batağındaydı İnstagram'a da story gelmişti Snapchat'in hakkı yeniliyor diye ufaktan tavır koyduğum story kısmına atılan videolara fotoğraflara ilk bakma branşında altın madalyamı kapmışken bir de baktım okulların açılmasına bir hafta kalmış. E bu saatten sonra zaten bir şey yapılmaz İnstagram Keşfet'e mi baksam? Bi' 5 dk bakar çıkarım. (3 ay geçirdi.)

                                                 

Not 1: Bu yaz da Bay Darcy'yi bulamadım. 

Not 2: Hayırlısıyla Allah izin verir de beynimin matematikle ilgili kısmı gelişirse Pokemon Go oyunu gibi Bay Darcy Go oyununun yazılımını yazmayı ajandamın yapılacaklar listesine Mesleğinle İlgili Bir İşe Gir ve Beyin Ölümün Gerçekleşmeden En Az 5 Yıl Çalış maddesinin altına ekledim.

Not 3: Hızımla "not 3" yazdım ama 3. bir notum da yokmuş esasen. E oldu o zaman hoşça kalın bari.


                                                   

      

3 Eylül 2016 Cumartesi

Hayatı Okumak

Merhaba!

                                            

  Bugün okuldaki hocamızın bir sene boyunca her derste söylediği ve benim henüz anladığım bir cümleden bahsetmek istiyorum. Ön yargılarımıza yenik düşerek savurduğumuz her cümlenin ardından bizlere "Hayatı okuyun, hayatı izlemeyin!" diyor hocamız. 
  Geçenlerde filmini izlediğim bir kitabı okurken kafamda bir aydınlanma meydana geldi. Aslında bu basit gibi görünen cümleye ilk o zaman dikkat ettim sanırım. Filmi izlerken karakterleri acımasızca yargılayıp onlar hakkında üstünkörü ithamlarda bulunmuştum itiraf ediyorum ama romanı okurken karakterin düşüncelerine, geçmişine ve bugününe tüm gerçekliğiyle ve karakterin gözünden karşı karşıya kalınca hayatı hep elimde bir kova patlamış mısırla izlediğimin farkına vardım. Bir fincan yeşil çayla satır satır okumalıymışım meğer.

                                      

  Romanı okumak kolay peki önümüzde akıp giden hayatı nasıl okuyacağız? Okumaya nereden, kimden başlayacağız? İşin kötü tarafı bir sene sonra mensubu olacağım mesleğin işi insanların hayatlarını onların anlattıklarından hareketle tüm gerçekliğiyle ortaya koymak yani kısaca okumak. Ben bu cümleyi bile bu kadar geç kavramışken mesleğin hakkını nasıl vereceğim?  
  Eyy insanlar lütfen hayatlarınızı okumama izin verin. Hayır yani Bay Darcy aşk hayatını bile okumamıza izin veriyorken zorluk çıkarmayın derim ben. Yani rica ediyorum. Gerçi Wickham'ı okuyunca da izleyince de bir şey fark etmiyor ama neyse. Konu Gurur ve Önyargı'ya gelince benim kafa gitti yine. Gerçi okuyunca Bayan Bennet'ın kızları evlendirme düşüncesi mantıklı bile gelmişti Bay Collins'e üzülmüştüm bile Bingley'e gelecek olurs..

                                               

Okuma Ritüeli

Merhaba!
                                   

   Notos dergisinin 59. sayısında yazarlara bir okuma ritüelleri olup olmadığı soruluyor ve derginin ara ara sayfalarında bu konu üzerine konuşmalar yer alıyordu. Okuduğumda aa ne ilginç şey dedikten sonra benim de bir okuma ritüelimin olduğunun farkına varmam arasında 5 sn geçti.
   Önceden kitapları amiyane tabirle bodoslama okuyup geçiyordum. Jane Austen okumaya başlayınca satırların altını çizmek ve tekrar tekrar hatırlamak ihtiyacı hissettim. Kitapları elimde kalemle okumaya ilk o zaman başladım bu da lise birinci sınıfa tekabül ediyor. Kitapları altına çizerek okuduktan sonra özet defterime kitabı okumaya başladığım tarihi atıyorum, kitabın özetini çıkarıyorum, sevdiğim sevmediğim kısımları yazıyorum, kitaba 10 üzerinden puan veriyorum ve son olarak altını çizdiğim satırları yazıyorum. Şimdi geriye dönüp okuduğumda ilk başlarda yazdığım sığ yorumları okuyunca bir parça utanıyorum yalan yok. Ve bugün yazdığım özetleri birkaç yıl sonra okuduğumda hissedeceğim utanç duygusunu tahayyül edebiliyorum.
   Biraz sıkıcı gibi görünse de alışkanlık haline gelince zevke dönüşüyor. Altını çizdiğim satırları hatırlamamı kolaylaştırıyor. Arada arkadaşlarla sohbet ederken denk düşen konularda Jane Austen'den ve birçok yazardan alıntı yapabiliyorum. Gerçi bu alıntıları çoğunlukla içime doğru yapıyorum o ayrı konu ama neyse. Aranızda okuma ritüeli olan varsa parmak kaldırsın belki bi alıntı patlatırız içimizden karşılıklı neşemizi buluruz.

                                            



not: Gurur ve Önyargı'ya kaç puan verdiği merak ettiyseniz söyleyeyim gerçi merak etmeseniz de söyleyecektim ama konumuz bu değil. 10 üzerinden 8 buçuk milyon o da tanıdık diye.

bir not daha: Bazen 1 puan vermeye niyetlendiğim kitaplara uyduruktan teyyare bir blog yazısı yazmanın bile zaman ve emeğe mal olduğunu hatırlayınca daha yüksek puan veriyorum itirafımdır. Bu sebeple benden 1 puan alan bir kitap hiç olmadı. Bu arada puanı tamamen haleti ruhiyeme dayanarak ama büyük bir ciddiyetle ve dünyayı kurtarıyormuş edasıyla veriyorum. Haa şunu da söyleyeyim unutmadan benden 5 puan alan çok kitap oldu bugüne kadar gözlerinin yaşına bakmadım!

son not: O zamanlar İnstagram yoğ idi çiçekli defterler daha çıkmamıştı  bu sebeple bir köy derneğinin reklam amaçlı yapmış olduğu ajandadan yaptığım özet defterimin fotoğrafını sizlerle paylaşamayacağım. Şimdiden çok özür.

                                                 

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Erkekler Regl Olsaydı

    Geçen gün Onedio'da bir video gördüm. Videonun ana fikri "erkekler regl olsa ne olurdu"ydu. Merek edenler şuradan bakabilirler. Sonra ben de düşündüm gerçekten kadınlar değil de erkekler regl olsaydı ne olurdu?

1- Memlekette hijyen kelimesinin anlamı Google'da en çok araştırılan şey olurdu kesin.

2- Umumi tuvaletler dış güçlerin eline geçerdi büyük ihtimal onları elimizde tutamazdık. Az sayıda  bulundurduğumuz kendi çapında temiz erkekler gizlice kadınlar tuvaletini ele geçirmeye çalışırlardı. Sonrası bireysel hijyenik ped stoklanması ve iç savaş.

3- Erkeklerin ilk regl oldukları hafta içinde bir "adet dönemi düğünü" yapılırdı kesin. Davetliler çeyrek altınların yanında birer paket de hijyenik ped alırlardı. Regl olan çocuğun kirvesi ona adet döneminde yapılması gerekenleri anlatırdı ama o da tam bilmediğinden herkes serbest stil takılırdı.

4- Mevzu bahis erkekler olduğundan milyonlarca bilimsel çalışmayla karın ağrısı problemine çoktan çözüm bulunurdu.

5- Yüksek sesle ped, regl, adet dönemi vs. demek güç göstergesi olurdu.

6- Ped reklamlarında kaplanlar, aslanlar falan rol alırdı kesin. Manşetleri görür gibiyim "My name is Polat Alemdar and i use Orkid hığaaaaa"

7- Ped paketleri siyah olurdu, marketlerde özel bölmelerde satılırdı ve oradan alışveriş yapmak ayrıcalık olurdu hatta kasada fazladan indirim alırlardı. Durun ya zaten devlet tarafından falan karşılanırdı ya da belediye her ay eve gönderirdi.

8- Erkeklere her ay bir hafta istirahat izni verilirdi özel sektörde 3 gün olurdu belki bu sayı. Okulda da bu izin geçerli olurdu söylememe gerek yok sanırım.

9- Adet döneminde olan bir erkeğe hizmet etmek boynumuzun borcu olurdu kesin. Aksi takdirde para cezası olması muhtemel.

10- Liselerde sağlık derslerinde bir dönem bu konuya ayrılırdı. Üniversitelerde Regl Araştırmaları bölümü olurdu.

11- Adet Dönemi halk arasında "hastalandım, kirlendim" vs sözcüklerle bilinmezdi. Güçlendim, ateş ediyorum vb. tabirler falan kullanılırdı herhalde o kadar uzağım ki kelimeleri bulmakta zorlandım yemnediyorum.

12- Regl vücuttan kirli kanın atılması olarak yanlış bilinmezdi de gücün dışa vurumu, aşırı zeka baskısından dolayı vücuttan atılan kan ne bileyim babadan oğula aktarıldığına inanılan iktisadi ve ekonomik güç falan olurdu ya da.

13- Erkekler adet dönemlerinin uzunluğunu da yarıştırırlardı mutlaka. -Abiğ zaten önemli olan ayda kaç gün sürdüğü değil düzenli olması ya.

14- Hastane acilleri karın ağrısı şikayetiyle gelen erkeklerle dolardı herhalde 112'yi de rahatsız ederlerdi ben eminim.

15- Regl olmuş erkeklere adam, daha regl olmamış erkeklere de oğlan diyerek o ayrımı çok ciddi belirtirlerdi kesin.

16- Kahvehanelerde ped satılırdı herhalde ya da özel ped dükkanları olurdu kesin (ben de ne kadar küçük düşünüyorum). Dükkanların tabelalarını okuyor gibiyim "Namık Abi'nin Binbir Çeşit Pedleri" "Erkeksen Gir" "Erkekler Diyarı" "Just For REAL Men" vs vs

17- Halay şarkılarını duyar gibiyim "Abim adet oluyor sıra da bana geliyor"

18- Askerlik anılarının uzay boşluğunda süzülmesi gibi regl olma anıları da hiç bitmezdi kesin. Hatta mix bile yaparlardı - Abiğ komutan bana tokadı bi koydu reglim bi de yanaklar da hassas.

19- Kot pantolonlarda ped cebi olurdu yüzde yüz. Cüzdanlarda ped bölmesine kadar giderdi bu iş.

20- Arkamı kontrol et olayı olmazdı zannetmiyorum. "Yiğidin kanı meydanda olur" falan derler bir şey bulurlardı.

      Hasılı zannetmiyorum tuvaletten çıktıktan sonra ellerini yıkamaya bile üşenen erkeklerin regl ile baş edebileceklerini ama neys.

Not: Onedio'daki video olaya biraz cinsiyetçi yaklaşmış bence ama oraya girersem çok sinirlenirim diye fazla şeyapmadım.

Bu arada sinirlenenler olur belki diye şu videoyu da ekliyorum insanı pamuk gibi yapıyor tavsiye ederim.


Alternatif atasözleri

1- Atta alın yiğitte adet
2- Erken kalkan yol alır erken regl olan döl alır
3- Damlaya damlaya regl olur
4- Sakla pedi gelir zamanı
5- Ped yiğidin kamçısıdır
6- Reglsiz adam balkonsuz eve benzer
7- At, avrat, ped






16 Ağustos 2016 Salı

Austen Diyarı

Merhaba!

   Kısa bir süre önce Austen Diyarı isimli kitabı bitirdim. Kitap kısaca Mr. Darcy takıntılı bir kadın olan Jane'in, Austen Diyarı isimli bir tatil programına katılmasını ve orada geçen olayları anlatıyor. Ama bu tatil öyle bildiklerimizden değil 19. yy'da bir Jane Austen dünyası sunuyor ve tabii ki bir aşk da vaat ediyor. Kitapta Jane karakteri Jane Austen takıntısından utanıyor ve bunu kimseye belli etmemeye çalışıyor. Hayır anlamadığım erkekler bir futbol takımını delicesine tutarken sevincini üzüntüsünü onunla yaşarken onuna yatıp onunla kalkarken takımın mağazalarından çıkmazken her şey yolunda ama bir kadın bir kitabı takıntı haline getirince neden bu utanç verici bir durum oluyor aklım almıyor.




                                           


   Açıkçası kitabı okumaya başlarken içimden geçen cümleler şöyleydi: Hadi Albay Brandon takıntından kurtuldun diyelim Kaptan Wenthwort hele hele Bay Tilney ne olacak varsayalım Bay Knightley'i sildin yoo dostum yoğğğ Bay Darcy'yi silmek için önce Jane Austen koleksiyonumu çiğnemelisin! Kitabın yarısına geldiğimde ise düşüncelerim "ben takıntılı değilim ki bu kadar abartmıyorum da zaten ben her şeyin farkındayım mizansen yapıyorum çoğunlukla da haha" şekline evrildi. Kitabın sonuna doğruysa "aman be içkim yok sigaram yok bir Jane Austen bu kadar çok mu görülür insana yazıklar olsun" şeklindeydi. Şu an ise kızgın kumlardan serin sulara doğru bir heves koşup suyun soğukluğunu görünce olduğun yerde kalakalma durumunu yaşıyorum. Teşekkürler.

                                                   


    Yazarımız diyor ki karşınızda güzelim gerçeklik duruyorken hayallere kapılıp boşuna üzülmeyin ben de ona diyorum ki gerçek dünya daha çok acıtıyor canım sağ ol ben diyetteyim hiç yemiyim.
   Düşüncelerim hala karışık en iyisi biraz daha kitaptan bahsedeyim. Kitabı okurken 19. yy görgü kurallarını da öğreniyorsunuz. Benim ev sevdiğim ise önceden tanıştırılmadan birisiyle konuşmanın yasak olması. Allahım ütopya gibi bir şey. Kısaca düşünecek olursak hiç tanıdığın olmazsa kimse seni başka biriyle tanıştıramaz ve kimseyle konuşmadığında seni saygıdeğer bir insan olarak tanımlarlar. The düz mantık..
      Kitap başından sonuna kadar kafamızda idealize edilmiş bir dünya olmamasını hayatı olduğu gibi tüm gerçekliğiyle yaşamamızı öğütlüyor ama kitabın sonu masallarda bile olamayacak bir şekilde bitiyor. Kitabın son cümlesini okuduğumda düşüncelerim: "Bir dakika tüm hayalleri ölümle tehdit etmiyor muyduk ya ben kimim? burada ne işim var? biz ne yapıyoruz?" oldu. Kitabın bir bölümündeyse hayalimizdeki unsurların gerçekleşmesini hayal etmektense başka birinin hayallerinde gerçekleşmeyi bekleyen hayal olabilme ihtimali fikri ortaya atılıyor ki benim o kısımda beyin ölümüm gerçekleşti. 

                                    


       Özetle kitap her sayfasında kendi hayallerinizi sorgulatıyor. İtiraf etmek gerekirse Jane karakteriyle ortak pek çok özelliğimiz var. Bunun gereksiz düşünmekten ileri geldiği kanaatindeyim. Eminim aranızda her küçük ayrıntı üzerinde hak etmeyeceği kadar zaman harcayıp düşünen ve hayatı hafife alamayan çok kişi vardır bence gelin bir sarılalım. Bilemiyorum hangisi doğru. Şimdilik akışına bırakmanın en iyisi olduğunu düşünüyorum. Bu biraz şey gibi "fala inanma falsız da kalma.".

                                    



Son olarak: Sevgili yazar başka birinin hayallerindeki olabilme konusunda ciddi miydin yoksa okurlarının Bay Darcy hayalini silebilmesi ihtimalinde biraz gülümseyebilmeleri için yapılmış koca bir şaka mıydı? Naçizane görüş bildirme cüretini göstererek şunu belirtmek isterim ki o dediğiniz şey Bay Darcy'nin gerçekten olması ihtimalinin birkaç milyon altında. Teşekkürler. Muhteşem bir kitaptı. 


Bu sefer gerçekten son: Jane Austen'e inanmayın Jane Austen'siz de kalmayın.

En en en son: Ben bu kitapta olsaydım Jane'e verilen bir sürü kıyafet arasındaki gülünç akşam yemeği elbisesi olurdum. Sağ olun sağ olun.

Son değilmiş: Kitabın aynı isimli bir filmi de var eğer izlemediyseniz mutlaka izleyin. Kitap çok akıcı ve kısa sürede okunuyor. Eğer Gurur ve Önyargı'yı izleyip Bay Darcy'ye azıcık gönül düşürdüyseniz okumalısınız!!   
   
   

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Evlilik

Merhaba!

   Bugün yüksek müsaadenizle affınıza sığınarak evlilik hakkında atıp tutmak istiyorum. Gerçi evli insanlar, evlenmemiş insanların evlilik konusunda konuşmasından pek hoşlanmıyorlar.

                                      

   Lydia ne demişti "Evli kadınların mektup yazmaya vakitleri olmaz." evli kadınların belki blog okumaya da vakitleri yoktur diye rahat rahat konuşayım diyorum.
   Sanırım hiç evlenmeyen insanlarla neden dalga geçildiğini ya da filmlerde, dizilerde evlenmemiş insanların hep neden deli, saf ya da çatlak vs. gibi gösterildiğini anladığım zaman hayatın büyük bir bölümünü kavramış olacağım. Kocan Kadar Konuş filmini ilk izlediğimde yok canım o kadar da değil, evlilik baskısını abartmışlar falan demiştim. Filmi izledikten sonra çevremde olanları gözlemlediğimde filmin hafif kaldığını acı bir biçimde anlamış oldum. Ama fark ettiğim daha ilginç şeyse tüm filmin evlilik baskısını eleştirmesi ve filmdeki Üresin ve Türesin karakterlerinin hiç evlenmemiş ve tuhaf insanlar olarak yansıtılması. Ben mi yanlış anladım? Ay inşallah yanlış anlamışımdır.

                                      

      Geçen gün pazarda yürürken iki kadının konuşmasına kulak misafiri oldum -aslında kulak misafirliği sayılmaz yüksek sesli konuştukları için dinlemek zorunda kaldım- kadın yanındakine "Ağmaan üçe beşe bakma al birini hepsi aynı. Evlen gitsin." dedi. İnanın ikinci cümle başlayana kadar önünden geçtikleri tezgahtaki sebzelerden bahsediyorlar sanmıştım meğerse erkeklerden bahsediyorlarmış. Ülkemizde çoğu evliliğin "evlen gitsin" mantığıyla yapıldığı gerçeği önümde duvar gibi duruyorken bu çaba niye?
      İnsanların evlenince sanki önemli bir buluşa imza atmışlar gibi "evli olsan anlardın" tavırlarına hiç girmiyorum. Sanki bir bilim insanına son teorinizi anlatır mısınız demişiz de o da zekan yetmez dermiş gibi. Akşam oturup birlikte meyve yiyorsunuz işte evli olup bunu anlayacaksam sağ ol canım hiç öpmiim.

                                     
     Siz her geçen gün Facebook'ta yaptığınız paylaşımlarla evlilik müessesesinin zeka seviyesini düşürürken bizim gözlerimizden kan geliyor, ben yıpranma payı istiyorum yalan yok. Hem hayallerim arasında her parçası kırmızı kalp temalı kahvaltı takımında kocamla kahvaltı etmek yok diye ben niye dışlanıyorum da eltisinin görümcesine sosyal medyada atarlı sözler paylaşan şahıslar baş tacı yapılıyor bunun cevabını istiyorum.
     19. yaşıma kadar evlenmeyi ben de destekliyordum ama beni sen soğuttun İnstagram'dan balayı fotoğrafı paylaşıp "canımın dibi ciğerimin köşesi can özüm bir tanem hayatımın anlamı" yazan Mücella, gelecek hedeflerim arasından evlilik maddesini sen çıkardın Facebook'da kocanın uyurken fotoğrafını paylaşıp altına "aşk senden ibaret" yazan Şukufe (Hem Allah aşkına uğruna sayfa sayfa yazı yazdıran dize dize şiir dizdiren aşk niye senin kocandan ibaret), evlilik konusunun konuşulduğu her ortamdan beni sen uzaklaştırdın kocasına zorla Facebook'dan doğum gününü kutlatan Şeyma vs.
                                                                        
     Ay sinirlendim! Önümde kocasıyla gittiği bir haftalık balayından 8344 fotoğraf atan sen ve evlenmeyip 7 roman yazan ve romanları 200 yıl sonra bile hala hatırlanan bir Jane Austen duruyor hanginiz hayatı "anlamış" tartışmayalım istersen.

Not 1: Evliliğinde aşk ve mantık ayarını fevkalade tutturan evli kimseler lütfen üzerinize alınmayınız.

Not 2: Yazıyı anneme okudum şimdi böyle konuş bakalım evlenince anlarsın dedi.

Not 3: Ömrü boyunca hayat, ölüm, varoluş üzerine düşünüp sonuca varamayan filozoflara çok üzülüyorum belki evlenselerdi anlarlardı.

Not 4: Sırf evlenmedim diye evlilik ile ilgili neden atıp tutamıyormuşum siz de Türkiye'nin siyaseti üzerine atıp tutuyorsunuz ama hiç cumhurbaşkanı olmadınız.

Not 5: İnşallah evlenip anladığımda bu yazımı okuyup ne kadar da anlamamışım demem.

Not 6: Sakin kafa düşününce gelecek hedeflerimin arasına önümüzdeki 5 yıl içinde Bay Darcy'yi bulup "anlama"yı ekledim sen canını sıkma Şukufe hadi bir pazar kahvaltısı fotoğrafı patlat da neşemizi bulalım.


                                         
   

   

11 Ağustos 2016 Perşembe

Bay Darcy Üzerine Saçmalamalar

   Merhaba, aslında bu yazıyı birkaç saat önce yazacaktım ama annem 2-3 ton fasulye aldığı için onları ayıklayıp öyle geldim. Tam yazar olacağım kışa hazırlık münasebetiyle bi' gülme geliyo. Neyse, artık kışın yiyebileceğimiz fasulyeler dolapta olduğu için istikbalim güvende.

                                            

   Bugün aldığım kitabın kapağında şöyle yazıyor; "Neden mi yalnızım çünkü şahane erkekler kitaplarda yaşıyor." Açıkça ifade etmem gerekirse çok küçük yaşlardan beri hem yaşadıklarım hem gözlemlediklerim beni iflah olmaz bir feminist yaptı. (Gerçi son 2 aydır kadına uygulanan negatif ayrımcılık konularında konuşurken öfkeme yenik düştüğüm, ağzımdan köpükler saça saça konuştuğum ve sonu hakarete varan sözler sarf ettiğim için bu konuda konuşmama kararı aldım o ayrı.) Haliyle kadının her alanda etkin bir şekilde bulunması taraftarıyım. Cam tavanın canı cehenneme ama ne olur artık roman-senaryo vs.de erkek karakter oluştururken standart bir erkeği gözlemleyelim ya da bir erkeğe danışarak bu işi yapalım. Hayal gücümüze karşı bir miktar sert çıkalım ve cümlelerimizi mantığımızın şefkatli ellerine bırakalım. Biz bu işi beceremedik yani olmadı kabul edelim. Futbol ve politika üzerine üç beş yorumcunun sözlerini aralarında tartışmaktan başka konuşmayı bilmeyen erkekleri gözümüzde büyüttük bu su götürmez bir gerçek.

                                            


    Son zamanlarda maruz kaldığım her şeyi göz önünde bulundurursam ideal erkek kriterlerim yemeğini kendi başına yiyebilmesi, tuvalet eğitiminin önceden verilmiş olması, öz bakım becerileri gelişmiş olması ve tüy dökmemesi. Tamam kimi kandırıyorum birinci madde harici diğer tüm maddeler benim hayal gücümün nadiden mahsülleri.

                                               

      Bir ara çok kısa bir süre -ama çok kısa- Bay Darcy'nin gerçekten olabileceğine inandım yalan yok. Hani diyordum hiç olmazsa uzaktan falan görürüm. Ama şu an ben ve Bay Darcy meselesi Nasa ve uzaylıların varlığı kanıtlama arasındaki ilişkiyle aynı. Hatta geçenlerde Nasa uzaylılardan sinyal aldıklarını açıkladı kahretsin şu an skor 1-0 moraller bozuk. 

                                              

      Acaba tezimi bunun üzerine mi yazsam. Bay Darcy nedir? Nerelerde bulunur? başlıklı muazzam bir nitel çalışma. Deneklerin açıklamalarını görür gibiyim. 
       Denek 1: "Ben çok küçüktüm ve o zaman bizim yan binada onu sanki görür gibi oldum sonra bir toz bulutunun içinde puf diye kayboldu."
        Denek 2: "Aynısı benim eltimde var geçen yıl ameliyatla aldırdık biz onu."
        Denek 3: " Evvelki gece rüyama beyazlar içinde girdi mübarek bir zat zahir." 

vb. vb.

                                          .

          Hasılı Bay Darcy'ye dair ümitlerim şu an maki seviyesinde yazlar sıcak ve kurak kışlar ılık ve yağışlı. 

Not: Bu yazıya hangi görselleri eklesem diye düşündüm. En sevdiğim filmlerdeki erkek karakterlerin fotoğraflarına baktım sonra bi' sinir geldi ve içimiz açılsın diye çiçek resimleri eklemeye karar verdim. Gerçi sanmıyorum üç beş çiçeğin içimizi açabileceğini de neys.
           


6 Ağustos 2016 Cumartesi

Jane Austen Temalı Çanta: Uğraşlar 4

Merhaba!

 Boş zamanlarda elimde bulunan ve Jane Austen'den yoksun ürünleri Jane Austen suyuna batırmayı uğraş edindim kendime malumunuz. Yıllar yıllar önce ablamın boya takımı olarak aldığı, birkaç sene sonra boyalar bozulunca benim içindekileri atıp kendimce önemli olan biletleri/broşürleri vs. sakladığım bir tahta çanta vardı. Baktım çok renksiz bir şeyler yapayım da vakit geçireyim dedim ve çantanın üst kısmına Jane Austen'in gölge resminin bir tasvirini çizip altına Aşk ve Gurur filminde Charlotte Lucas'ın söylediği "I am not romantic. I never was." sözünü yazdım. Çok havalı bir giriş yapmıştım fakat dayanamayıp etrafına çiçekler çizdim. Sonra baktım ve Jane Austen tamam da Bay Darcy nerede diye düşünüp çantanın alt kısmına Pemberley'in bir tasvirini çizip etrafına Bay Darcy'nin evlilik teklifini yazdım. Bu sefer film değil romandan alıntı yaptım. Ve sonra gerçek hayatta romantiklik adı altında yapılan her şey midemi bulandırırken iş Jane Austen'e gelince neden bu kadar romantik olduğumu düşünüp bir fotoğraf çektim. Başlangıçta bloga yazmayı planlamadığım için bir before-after fotoğrafı yok malesef. Ama zemini boyamadığım için önceki hali tahmin edilebilir. Ve ta daaa

  
                                         


Yukarıda görmüş olduğunuz fotoğraf birkaç konser, tiyatro, müze bileti içeriyor. Aslında sinema biletlerini de saklamak isterdim fakat şu an için sinema biletlerinin market fişlerinden farkı yok bu durum beni biraz üzüyor açıkçası. Ve bir de yukarıdaki fotoğraf yalnızca mutlu anıları içermiyor. Bazen mutsuz anıları hatırlamakta da fayda var bence.




                                        

Yukarıda görmüş olduğunuz fotoğrafta bulunan kağıtların hikayesiyse şöyle; yeni aldığım dolma kalemin nasıl yazdığına bakmak için bir şeyler karalarken bir de baktım ki tamamen tesadüf eseri olarak Bay Darcy'nin mektubunun en sevdiğim kısımlarını yazmışım ama tamamen tesadüf.



                                          

Şimdilik bu kadar bir sonraki Jane Austen'den yoksun olan nesneleri Jane Austen suyuna batırma projemde görüşmek dileğiyle hoşça kalın.

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Jane Austen Uyarlamaları 2

Merhaba!

Daha önce Jane Austen eserlerinden ilham alınarak çekilmiş filmler/dizilerle ilgili bir yazı yazmıştım (Yazıya şuradan ulaşabilirsiniz). Bu yazıda doğrudan Jane Austen eserlerini konu alan filmlere ve dizilere yer vereceğim. İyi seyirler.


Aşk ve Gurur İle İlgili Yapımlar

1940 yapımı film:

                                    

- Film güzel güzel olması ama 2005 yapımı ile karşılaştırılınca izlemeseydim de olurmuş dedirtti bana. Bir de buradaki Bay Darcy'yi sevemedim ben. Açıkçası bir ara Bay Darcy'yi omuzlarından tutup sarsmak istedim ama Jane Austen'e saygımdan ses etmedim (!).  Filmi sevemememin en önemli nedeni de bu sanırım. 

- 1980 ve 1990 yapımı mini diziler de var fakat onları alt yazılı olarak bulmak mümkün değil en azından şimdilik.

1995 yapımı mini dizi:

                                    

- Şöyle söyleyeyim bu mini diziyi izleyince kitabı okumuş kadar oluyorsunuz. Zaten herkes tarafından en çok beğenilen yapım bu. Bay Darcy karakterini canlandıran Colin Firth'ün de etkisi olabilir tabii bu. Bence mutlaka izlemelisiniz.

2005 yapımı film:

                                    

- Jane Austen seven/sevmeyen, romantik film seven/sevmeyen çoğu kişinin beğenisini kazanan bir film mutlaka ama mutlaka izlemelisiniz. Kitabın konsantre edilmiş hali gibi adeta. Filmi izledikten sonra o döneme ait bir insanmışsınız gibi hissetmeniz muhtemel. (Yani bana öyle hissettirdi ama bence siz de hissedeceksiniz, buna çok emin gibiyim baya)

Emma İle İlgili Yapımlar

1996 yapımı film:

                                     

- Ben bu filmi çok sevdim. Romanı okuyup etkilenmemiş olsanız bile izlemekten zevk alabilirsiniz. Buradaki Bay Knightley de bence izlenmesi için sebeplerin en güzeli olabilir ya da olmaz neyse.


2009 yapımı mini dizi:

                                     

- Bay Knightley diyor susuyor susuyor susuğyorum. Neyse fazla da şeyapmiyim. Bu dizide en çok beğendiğim şey Emma'nın kıyafetleriydi :D Yine aynı olacak ama kitabı okumuş kadar oluyorsunuz.

2020 Yapımı Film:



Filmle ilgili düşüncelerime şuradan ulaşabilirsiniz.

Duygu ve Duyarlılık İle İlgili Yapımlar

1995 yapımı film:

                                     

- Bu filmi beğenme sebebim Albay Brandon'ı Alan Rickman'ın canlandırması. Benden de iyi film eleştirmeni oldu he. Şu filmleri sevip sevmeme sebeplerime bakın sanattan anlıyoruz vesselam (!) Alan Rickman'ın göz yaşlarına boğduran sevgisini bir kenara koyarsak (yani siz koyabilirseniz açıkçası ben gözardı edemiyorum :D) dizi gayet güzel. Kendime aynı diziyi 3 kereden fazla izlememe cezası vermemiş olsaydım yeniden izlerdim.

2008 yapımı mini dizi:

                                    

- Bu dizi de güzeldi ama Sense and Sensibility bende filmle özdeşleştiği için diziyi çok benimseyemedim.

Mansfield Park İle İlgili Yapımlar

1999 yapımı film:

                                    

- Eğer Mansfield Park romanını seviyorsanız bu filmi de seversiniz. Film biraz sessiz ve ağır ilerliyor buna rağmen güzel.

2007 yapımı film:

                               
                                   

- Dünya üzerinde izlemeye başlayıp bitiremediğim sayılı filmlerden. Bunun en önemli sebebi Fanny rolünü oynayan oyuncuya tahammül edememem. Onu gözardı edebilseydim belki filmi bitirebilirdim.

İkna İle İlgili Yapımlar

1995 yapımı film: 




- İkna'nın güzel bir uyarlaması ama ben yine de 2007 yapımını tercih ederdim.

2007 yapımı film:

                                   

- Bu filmi gerçekten beğendim. Bence Jane Austen seviyorsanız izlemelisiniz. Tabii ki Yüzbaşı Wentworth ile alakası yok saçmalamayın. Hiç Jane Austen okumadıysanız ve sadece romantik film seviyorsanız bile izleyin bence. (Bu filmle ilgili beni tek rahatsız eden başrol hanım kızımız Anne'i canlandıran oyuncunun saç modeli oldu.)

Northanger Manastırı İle İlgili Yapımlar

2007 yapımı film:

                                   

-Bu film de tekrar tekrar izlemek istediklerim ama kendime verdiğim söz nedeniyle izleyemediklerim arasında. Bu filmin ve romanın yeri gerçekten ayrı bende. Tilney karakteri en eğlenceli Jane Austen karakterlerinden biri bence. Tabii ki roman okumayı ve üzerine konuşmayı eğlenceli buluyorsanız. Bence mutlaka izlemelisiniz.


Aşk ve Arkadaşlık (Lady Susan)

2016 yapımı film:




-Filmle ilgili yazıya şuradan ulaşabilirsiniz. Lady Susan alışılmış Jane Austen karakterlerine hiç benzemiyor. Filmi izlemekten zevk aldım ben siz de "sevgili listenize" (Lady Susan'ın ifadesiyle) bir yararı olsun istiyorsanız taktiklere bir bakın derim ben(!)





-Yukarıda olan filmler ve diziler yalnızca izleyebildiklerim. Gördüğüm ama Türkçe alt yazısı olmayan bir sürü yapım var. Şimdilik bu kadar yazıyı sık sık güncellemek umuduyla hoşça kalın.

Not: Filmler roman uyarlaması oldukları için sanki konuları siz de biliyormuşsunuz gibi bir yazı yazmışım. Konuları da kısaca özetlemek iyi olurdu fakat ben özetleme işinde pek başarılı değilim. Bağışlayın rica ederim :D