11 Aralık 2022 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü #26 Beyazlı Kadın

Arkadaşlar ben ne anlarım allasen gotik edebiyattan! diye bir giriş yapmak istiyorum eğer sizin de bir diyeceğiniz yoksa. 

Bakın ben okuma deneyimi yolunda duygudan duyguya sürüklenmeyi, bir kelimeye takılıp üzerine bin gece düşünmeyi, kah bir cümleyle çok affedersiniz duygusallaşmayı, kah bir cümleyle öfkelerin en şiddetlisine gark olmayı, kendi kendime yükselip alçalmayı bilirim.

Ben ne anlarım gizem çözmelerden, sırlardan, entrikalardan. Bakın sinirlerim çok bozuk. Biriniz kolonyayla bileklerimi ovsun, nütfen bakın bana mukayyet olun. 

Zaten kitabı okuyalı neredeyse bir ay olmuş. Katil kimdi aşçı mıydı bahçıvan mıydı, bir katil var mıydı ya da yok muydu hep gitti bende. Gerçi hiç olmamış da olabilir. Beni affedebilecek misiniz? Lütfen benden vazgeçmeyin ben sizin Austenzedenizim. Hüüğ...


Tamam şimdi bütün beyin hücrelerimi göreve çağırıyorum! Bu işi başaracağız valla bak!!

Öhöm öhöm... Jane Austen Kitap Kulübü 26. toplantısını 26 Kasım Cumartesi günü 20.00'de gerçekleştirdi. 

Öncelikle sırayla kitabın kalın olmasından mütevellit okurken çektiğimiz zorlukları anlatarak başladık toplantımıza.

Yazar ve roman hakkında bildiklerimizle devam ettik. Yazar hakkında bilinenlerin sınırlılığı, yazarın Dickens'ı kıskandırması, romanın İngiliz Edebiyatı'nda gotik edebiyatın gerilimini psikolojik gerçekçilikle kaynaştıran ilk eser olması vs. vs.

Sonrasında tek tek karakterlerimizi yatırdık masaya. Esas kızımız Laura'nın kurgu içerisindeki etkisizliği, Mrs. Halcombe'ın kendine ait bir hayatının olmayışı, Percival Glyde'ın davranışları şaşkınlığımızdan nasibi alanlar arasındaydı. 

Her ne kadar eseri kaynak dilinde okumasak da anlatımın akıcılığı hepimizden tam not aldı. Hikaye içindeki merak unsuru da ilgimizi canlı tutmuştu tabii. 

Toplantının devamında Laura'nın babasının Sir Percival'la yaptığı anlaşmayı anlamlandırmaya çalıştıksa da Sir Percival'a olan öfkemiz hemen dikkatimizi dağıttı.

Laura ve Walter Hartright'ın ilişkisini irdeledik bir müddet de. Bu zamana kadar okuduğumuz diğer ilişkilerle karşılaştırdık enine boyuna bir bilim insanı edasıyla.

Bir müddet kim kimdi, o oraya neden gelmişti de beriki oradan neden çıkmıştı, ötekinin öfkesi kimeydi de, diğeri neye şaşırmıştı gibi pek çok soru ortaya atsak da kulübümüzün hafızası kuvvetli olan üyeleri bizi hemen limana demirledi.

Kitap kulübü toplantısının sonuna geldiğimizde kitaptaki en can alıcı yerlerden birini okuyup unuttuğumu fark etsem de keyifli bir okuma deneyimiydi. Yine de yazarken en zorlandığım blog yazısı olduğu gerçeğini sizlerden saklayamayacağım. Beni affedin rica ederim.

Bir sonraki kitabımız Sally Rooney- Güzel Dünya Neredesin? Toplantıya katılmak isteyenler bana Instagram hesabımdan ulaşabilir.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!


1 Ekim 2022 Cumartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #25 Mücella

Jane Austen Kitap Kulübü 17 Eylül 2022 Cumartesi akşamı saat 20.00'de 25. toplantısını gerçekleştirdi! Öncelikle işten gelip direkt yatağa girmediğim için kendimi tebrik ederim.
Teşekkürler.


Mücella'nın blog yazısını yazarken aşırı duygusallaşmayayım diye bütün duygularımı dışarıda yaşayıp geldim. Bu gece hüzünleri evde bıraktık ve bahar buhranını da kırdık hadi bakalım hodri meydan!

Kulüp olarak ikiye bölünerek başladık toplantımıza: kitabı övüp göklere çıkaranlar ve kitabı beğenmeyip yarıda bırakanlar... Kitabı övüp göklere çıkaranlar kısmında başı çektiğimden olacak beynimden vurulmuşa dönmem bir oldu. Ve kolaylıkla tahmin edebileceğiniz üzere toplantının kalan kısmı kitabı yarıda bırakanları güzellikle kitabı sevmeye ikna etmekle geçti :D

Her bir üye kitap hakkındaki genel görüşlerini paylaştıktan hemen sonra karakterleri tek tek masaya yatırdık. Neyyire Hanım'ı eleştirir gibi olsak da hemen bağışladık, Filiz'e ise o kadar insaflı davranamadık.

Filiz'den hareketle hayatında "her şey yolunda giden", hiç durup düşünmeye fırsatı kalmadan akışa kapılan, bir kere bile olsun varoluş sancısı çekmeyen "o kız"lar hakkında atıp tuttuk.

Başkalarının hatalarından ders almanın zekilik alameti olarak görülmesine öfkelendik.

Bir müddet Mücella'nın düşüncelerini tahmin etmeye çalıştık: Çeyizinde M harfini işlerken M'nin karşısındaki boşluğu neyle doldurdu ve M harfini sökerken ne geçirdi içinden?

'Mücella günümüzde yaşasaydı nasıl olurdu'da soluklandık bir müddet.

Evlenmemenin yaşanmamışlıkla eş görülmesine ateş püskürmüş de olabiliriz bir ara. Pek tabii burada düşüncelerimiz Jane Austen'e de kaymış olabilir. Hatta ben Jane Austen'in yaşamını "olaysız" olarak tanımlayan kardeşine hakarete varan söylemlerde bulunmuş ve akabinde kısa bir baygınlık geçirmiş bile olabilirim. Yani bunlar ihtimal tabii, kesin oldu diye bir şey yok. AMA DA SEN 1775 DOĞUMLU OLUP YAZARLIĞI MESLEK EDİNİP BİR DE BUNDAN PARA KAZANABİLEN BİR KADININ YAŞAMINA DA OLAYSIZ DERSEN BENİM DÜŞÜP BAYILMAM BURADAKİ EN ABARTISIZ ŞEY OLUR GİBİ DE SANKİ HA BİRAZ?

Neyse. Bunlar hep ihtimal.

Mücella'nın son kalan gücüyle kendisini yaşama dahil etme mücadelesi üzerinde takıldık bir süre toplantımızın devamında. Mücella'nın karayemişin ilerisindeki yaşamına çevirdik gözlerimizi.

Ve Mücella'ya gelen evlilik teklifini reddetme şiddetinin altındaki ürkekliği anlamak için sıvadık kolları bir kez de. 

Mücella için başka türlü yaşam mümkün müydü diye de düşünmeden edemedik.

Yusuf Ziya'nın Suna'ya mektubu ile edebiyat dünyasındaki diğer mektupları karşılaştırır gibi olsak da sonunda objektif bir şekilde en şahane, harika, olağanüstü mektubun Bay Darcy'ninki olduğuna karar verdik. Yine de Yusuf Ziya'nın "şiire yeltenen cümlelerine" ve aşkından kelimenin gerçek anlamıyla verem olduğu sevgilisine çeyiz olarak bir bela armağan etmesine övgüler dizecektik ki Shakespeare olmadığımızı hatırlattık kendimize.

-Burada araya girmek istiyorum. Aslında Yusuf Ziya'nın "Shakespeare olsam sana çeyiz olarak bir bela armağan ediyorum derdim ama değilim." cümlelerini okuyup 'bir gün sevdiğimizin evliliğine şahit olursak sitemli story atarken kullanırız diye heybemize bu cümleyi atıp yolumuza devam ettik' gibi lakayıt bir şeyler yazacaktım ama cümlelerim beni üstteki çok affedersiniz duygusal paragrafa götürdü. Sonra hangisi daha güzel diye karar veremediğim için silemedim. Bu karasızlık biraz da benim lakayıtlıkla çok affedersiniz duygusallık arasında gidip gelen kişiliğime de bir saygı duruşudur da aynı zamanda dedim içimden, yalan yok. İkisini de okuyup hoşunuza gitmeyeni unutun rica ederim. Ee her şeyi de yazardan beklememek lazım değil mi ama hiç!-

Toplantımızın altını çizdiğimiz satırlar üzerinde konuşma kısmına geldiğimizdeyse, kitabı iki kere okuyan ben, ilk seferinde her satırın altını çizemediğimden olacak ikinci okuyuşumda altı çizilmemiş tek satır bırakmadığımdan mütevellit insafa geldim de yalnızca aralarından zorlukla seçtiğim bir iki satırı okudum kulüp üyelerine. 

Yusuf Ziya'nın mektubunda dediği gibi "...yazmaktan başka çaresi olmayan bütün yaşama kusurluları gibi ben de yazdıkça yazıyorum." en iyisi toparlanayım. 

Kulüpte okuyacağımız bir sonraki kitap Wilkie Collins'in Beyazlı Kadın'ı. Bu kitap için iki ay süremiz var Kasım'da görüşmek üzere. 

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

4 Eylül 2022 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü #24 Uyanış

6 Ağustos Cumartesi günü Jane Austen Kitap Kulübü'nde Kate Chopin'in Uyanış'ını konuştuk. Toplantının üzerinden neredeyse bir ay geçmiş olması nedeniyle küçük tatlı hafıza problemleri yaşayabilirim ama üstesinden geleceğiz! Şimdi sadece beynimin düşünsel geviş getirmeye esir ettiği konuları bırakıp zamanda yolculuk yapması gerekiyor bu kadar. Bitti gitti.


Toplantımıza her zamanki gibi genel olarak kitapla ilgili düşüncelerimizi paylaşarak başladık. Çoğunlukla üyelerimizin beğenisini kazanmıştı roman. (Yani inşallah öyledir :D zihnim anlık dalıyor ve yakasından tutup 6 Ağustos'a getiriyorum onu.)

Öncelikle baş karakterimiz olmakla birlikte kitaptaki karakterleri ele aldık bir bir. Yine çoğu karakter hakkında pek bilgi sahibi olamamamıza hayıflandık bir müddet. O yüzden karakterleri ne çok sevebilmiştik ne de onlardan çok nefret etmiştik.

Kitabın kısa kısa bölümler halinde yazılmasının okuma deneyimini kolaylaştırması üzerine övgüler dizdik sonrasında.

"Ev hanımlarının" evlenmek suretiyle elde ettikleri maddi gelirlerle mutlu mesut sürdürdükleri söylenegelen hayatlarının aslında ne kadar zor olduğuna ve amiyane tabirle "koca parası yemenin" kadının omuzlarında oluşturduğu yükte takıldık bir ara.

Aldatma kavramına ve romanlarda bu kavramın işlenişi üzerinde konuştuk bir süre. Aşk duygusunun karakterlerin gözünde aldatmayı nasıl meşru kıldığına şaşırdık yeterince. Baş karakterimiz Kate'in herhangi bir duygu beslemeden ilişki yaşadığı durumdaki iç çekişmelerini irdeledik. 

Kitabın bir kadının "uyanışından" mı yoksa "depresyonundan" mı bahsettiği üzerine konuştuk sonra. Çok geçmeden Kate'e ruhsal bunalım teşhisi koymuştuk bile. Bunu hissetmiştik de romanı okurken direkt ruhumuza değen satırlardan. (Ay noluyo çocuklar duygusallaşıyorum, 112'yi arayalım 911 de olur.)

Toplantı öncesi yaptığımız hummalı araştırmalarda (gugıl) romanın Madam Bovary ile karşılaştırıldığını görmüştük. Toplantımızın bir kısmında da buna değindik.

Bir süre de baş karakterimiz Edna ve eşinin ilişkisini daha çok okuyamadığımız için hayıflandık. Kişiliklerindeki farklılıkları, bu evlilikte yolunda gitmeyen şeyleri daha derin inceleyebilseydik keşke.

Daha detaylı incelenmeyişine üzüldüğümüz son şey ise Matmazel Reisz karakteriydi. Ki onun başlı başına başka bir romanın konusu olacağına karar vermemiz bir oldu ya da olmadı içimden düşünüp toplantıda söylememiş bile olabilirim zira.

Şu an içimden yeminler ediyorum bir daha 'bugünün blog yazısını yarına bırakmak yok' diye. Yumruklarımı sıkıp duvara vurmama ramak kaldı.

Toplantımızı her zamanki gibi altını çizdiğimiz satırları okuyarak sonlandırdık ve tek bir satırın altını çizdiğimizi fark ettik. Onu da şuraya iliştirip gidiyorum ben. 

Bu yazıyı yazarken bana bir fincan sıcak filtre kahve eşlik etti. Beni merak edecek olursanız buzlu kahve sezonu neden bu kadar çabuk geçti diye üzülmeye gidiyorum hadi görüşürüz, görüşür müyüz, görüşelim.

İşte o satır:

"Gelenek ve ön yargı seviyesinin üstünde uçmak isteyen kuşun kanatları güçlü olmalıdır. Zayıf kuşların yara bere içinde, yorgunluktan perişan olmuş halde yere düştüğünü görmek çok acıklıdır." s.136

Not: Bir sonraki toplantımızda Nazan Bekiroğlu'nun Mücella'sını konuşacağız. Katılmak isteyenler bana Instagram hesabımdan ulaşabilir. Kullanıcı adım: austenzedee.

16 Temmuz 2022 Cumartesi

2022 Yapımı İkna

Yangın vaar! Ya da dilaltı ilacım nerde!?! Ay durun ne diyeceğimi şaşırdım. 2022 yapımı İkna filmini yeni bitirdim de kusura bakmayın öfkeden ellerimin klavyedeki başıboş gezintisine hakim olamıyorum.

Bu giriş- gelişme- sonuç şeklinde dört başı mamur bir yazı olmayacak daha çok bir histeri krizi diyebiliriz. Baştan söyleyeyim.


Yasal uyarı: Paragraflar arasında anlamsal bağlantılar bulamayabilirsiniz. Yazarımız duygusal bir boşalma yaşıyor. Biraz alttan alın rica ederim, yazıktır. 

Only Jane Austen can judge me btw.

Bildiğiniz üzere Jane Austen'in İkna isimli romanının yeni bir film uyarlaması 15 Temmuz itibarıyla Netflix'e geldi. 

Bu seneler gibi süren bayram tatilinde tüm umutlarımı İkna'nın gelmesine bağlamışken... Bugün filmi benden önce izleyenlerin tüm kötü yorumlarına rağmen yetiş ya pozitivite diyerek yola çıkmışken... 30. dakikaya kadar dayanabildim.

Hadi Emma'yı karikatürize ettiniz, tamam günlerce filmi hafızamızdan silmeye çalıştık, aramızda film hiç çekilmemiş gibi davrandık da Jane Austen de o kitabı hafif muzip bir taraftan yazmış dedik bir noktaya kadar kabul ettik. Ama siz gidip de Jane Austen'in en "hüzünlü" romanını komediye çevirirseniz karşınızda öfkeden gözü dönmüş bir Austenzede bulursunuz kardeşlerim.

Hadi filmin havasını değiştirdiniz peki karakterlerden ne istediniz? Austen dünyasının en vakur ve ketum karakterini alıp "patavatsız" ve "sakar" bir karaktere dönüştürmüşsünüz, vay başımıza gelenler! Biri yazma bağlasın bana iyice de sıksın baş ağrım geçmeyecek!

Tamam anladık siz çok "farklısınız" ama madem film anlayış olarak günümüzde geçecek neden dönem filmi çekiyormuş gibi yapıp bizi heyecanlandırıyorsunuz :( Bir insanın duygularıyla oynamak bu kadar kolay olmamalı :(

Bu arada filmi izlerken yürüyüş sahnelerinden birinde Anne yüksek sesle şiir okumadı değil mi herkesin içinde? Bana öyle geldi değil mi? Delirmişim ben meğersem değil mi? Ne olur öyle olsun çünkü.

Woooaaow kurguya öylesine yerleştirilmiş gibi yapılmış doğada tuvalet ihtiyacını giderme sahnesi mi? Biz böyle komple hepimiz o dönemde kanalizasyon sistemi var sanıyorduk oysaki. Öğrendiğimiz iyi oldu çok ihtiyacımız vardı buna.

Kaptan Wentworth'e de Anne Elliot eleştirttiniz ya işte ben öldüm orada!

Filmde herkesin Anne ve Wentworth'ün mazisini bilmesine ise tek sözüm yok nutkum tutuldu zira.

Peki Anne ve Wentworth'ün "arkadaş kalma" kararlarına ne demeli. Filmin sonunda Anne evlenmekten vazgeçip "kendini seçse" ve influencer olmaya karar verse şaşırmazdım doğrusu.

My dearest senaryo yazarları;

Biz de zeki insanlarız vallahi bak. Keşke bu kadar yorulmasaydınız. Tamam "leb" demeden "leblebi"yi anlayamayız belki ama "lebl" dediğiniz anda "leblebi"yi yapıştırmamız iki saniyemizi alır evelallah. İma, ironi falan da hep bizim pakete dahil, bakın ciddiyim.

Cümleler arasında da kafamda sürekli korku filmi efektiyle "We're exes." cümlesi yankılanıyor ki o konuya hiç girmeyeceğim. Hayır ağzımdan tek laf alamazsınız, zorlamayın rica ederim ve bileklerime daha çok kolonya dökün.

BU KİTAPTAKİ HERKES DÖNEMİN ETİKET KURALLARINI ÖNEMSİYOR, ALIŞIN BUNA. Vallahi de içlerinde politik doğrucu yok. Üstesinden gelin artık. Bakın belki ilk defa duyacaksınız ama size bir tavsiyemdir dönemi kendi gerçekliği içerisinde değerlendirin daha kolay olacak bana güvenin.

Bari bir iki dans sahnesi koyup dikkatimizi dağıtsaydınız, ona da razıydık :(

Ya da biz gidip Fleabag de izlerdik be, siz hiç rahatsız olmasaydınız. "His neck!" sahnesini unutmuşsunuz ama Phoebe Waller-Bridge uyanmadan silin bu uyarlamayı çabuk.

Sevgili gelecek nesiller;

Öncelikle söylemek isterim ki pandemi, savaş, doğal afetler derken çok zor zamanlardan geçtik. Unutmayın bunu. Bizi yargılamadan önce bi' dakika açıklamamıza izin verin. Psikolojimiz bozuk bizim. Yardım almamız lazım komple ama psikolojimizle birlikte bazı şimdi burada açıklayamayacağım sayısal nedenlerden mütevellit psikologa da gidemiyoruz. Bu film bizden değildir hatta yoktur, hiç olmamıştır da zaten. Bizi affedebilecek misiniz bilmiyorum ama en azından anlamaya çalışın.

Sizi seven Y kuşağından Austenzede...

11 Temmuz 2022 Pazartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #23 Muhteşem Gatsby

Normal koşullarda küçük şeylerden büyük anlamlar çıkarma konusunda uzmanımdır. Ve anlamsız şeyler üzerinde saatlerce düşünüp bu anlamsız şeylerin sembolize edebileceği şeyleri düşünmek ise hobimdir. Yalnız kaldığımda zihnimde bir ruminasyon seansında değilsem şayet okuduğum satırları, işittiğim replikleri enine boyuna irdelemek günlük sporumdur. 

Jane Austen'in yazdığı birkaç roman için bir blog açıp 200'den fazla yazı yazdığım, Jane Austen ile ilgili bir Twitter hesabı açıp 2300'e yakın tweet attığım, aynı konulu bir Instagram hesabı açıp 195 gönderi ve sayısız story paylaştığım, yetmeyip bir kitap kulübü kurup diğer insanlarla da Jane Austen tartışıp 22 toplantı gerçekleştirdiğim göz önünde bulundurulursa ben delirmişim çocuklar. Şaka Şaka cümlem böyle bitmeyecekti. Tüm bu cümlelerin özeti "anlam çıkartma" konusunda iddialı olduğumdur. Sadede gelecek olursak -evet hala gelemedik- Muhteşem Gatsby'den hiçbir mana çıkaramadım. The end. Happily ever after.


Bu safi sözel zekadan oluşmuş, kelimeleri kendine dost edinmiş, sanatı mesken tutmuş insanı üzdünüz, değer miydi be! Ya da öfkelendirdiniz bilemiyorum. Kurduğum cümlelerin sayısına bakılırsa öfke daha olası ama duygularımı anlamlandırma konusunda hiçbir zaman iyi olmamışımdır zaten. 

Neyse. 3 Temmuz Pazar günü saat 15.00'te Jane Austen Kitap Kulübü olarak 22. toplantımızı gerçekleştirmiş olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Toplantıda F. Scott Fitzgerald'ın Muhteşem Gatsby'sini konuştuk.

Öncelikle yazardan, kitabın yazıldığı dönemden, kitaptaki figürlerin sembolize ettiklerinden bahsettik ve ben dünyanın en güvenilir kaynağı olan Wikipedia'dan öğrendiğim birkaç bilgiyi katılımcılara aktardım. Profesyonellik deyince de ben.

Bir müddet kitap ve film uyarlaması kıyası yaptık ve akabinde karakterlerden bahsettik. Karakterler hakkında pek de bir şey öğrenemediğimiz için lafın lafı açtığını söyleyemeyeceğim.

Roman entrikalıydı esasında ama tam da anlamlandıramadığımız bir kuruluk var gibiydi. Kitapta cereyan eden olaylardan bahsederken kitabı yeni bitirmiş olmamıza rağmen bazı önemli hadiseleri kaçırdığımızı fark ettik.

En son altını çizdiğimiz satırlardan medet umacaktık ki sadece bir iki satırın altını çizdiğimizi fark etmemiz bir oldu.

Buradan da bize malzeme çıkmamıştı.

Bir süre bu kitaptan sonra "Gatsbying" diye bir kelimenin türemesi ve sosyal medyada "hoşlanılan kişinin ya da eski sevgilinin ilgisini çekmek için paylaşımlar yapmak" anlamına gelmesi üzerinde konuştuk. Aramızda bu duruma hiç şahit olmayan şanslı kişiler olsa da benim bu konuyla ilgili tek ve aşırı derinlikli yorumum 'yapmayın kardeşlerim, bakın manyak olursunuz!'du. (Bu bilgiyi gördüğüm blog yazısı için tıklayın.)

Tam kitaba dair tüm umutlarımız bedenimizi terk edecekken kitabı İngilizce aslından çeviren kişiyi araştırmak geldi aklımıza ve gugıla yaptığımız kısa seyahatten sonra pek çok kişinin çeviriden muzdarip olduğunu gördük de rahat bir nefes aldık. Bu çevirmenin aynı zamanda kulüpte okuduğumuz diğer bir kitap olan George Elliot'ın Silas Marner'ını da çevirdiğini gördük. Ki o kitapta da benzer problemler yaşamıştık.

Çevirmenin özgeçmişine hızlıca bir göz atıp kendisinin iktisat mezunu olduğunu ve uzun bir süre bankacılık yaptığını da gördükten sonra her şeyi anlamıştık. Bizde sorun yoktu, aşırı zekiydik, edebiyat dehasıydık ve bir sayısalcıyla karşı karşıyaydık. Sevgili sayısalcılar; rakamlarınızı alın ve edebiyatı yavaşça aldığınız yere bırakın lütfen. Siz zekanızı kelimelerle falan ne yoracaksınız şimdi. Eğer eğlenmek istiyorsanız gidip hesap makinenizle leblebi falan yazabilirsiniz. Ayrıca hesap makineleri telefonlara girdiğinden beri kafadan dört işlem yapabilmenizin hiçbir havalı yönü kalmadı çocuklar, periodt. (Ahaha ne saçmalıyorum acaba)

Neyse kitapla ilgili hemen hemen hiçbir şeyden bahsetmediğime göre yazıyı sonlandırabilirim diye düşünüyorum çünkü bu yazarınki de candır ama :(

Bir sonraki toplantıda okuyacağımız kitap ise Kate Chopin'in Uyanış isimli romanı. Toplantıya katılmak için benimle Instagram üzerinden iletişime geçebilirsiniz. Kullanıcı adım: austenzedee.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

28 Mayıs 2022 Cumartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #22 Bir Hanımefendinin Portresi

Merhabaa!

28 Mayıs 2022 tarihinde bir cumartesi akşamı 21. Jane Austen Kitap Kulübü toplantımızı gerçekleştirdik. Bu toplantıda Henry James'in Bir Hanımefendinin Portresi isimli romanını konuştuk. 

Kulüpten önce gugıl marifetiyle yaptığım araştırmada okurların iki uca dağılmış olduklarını fark ettim. Bir kısım okur eserin adeta bir şaheser olduğunu düşünürken diğerleri yaklaşık 800 sayfa bir kitap nasıl bu kadar "hiçbir şey anlatmaz” şaşkınlığındaydı.



Şahsen ben mutluyum. Çünkü sadece ben kelimelere hendek atlatıp uzun uzun cümleler kurup insanlara hiçbir şey ifade etmiyorum sanıyordum yalnız değilmişİM YES BE!

Yine de kitabı harikalar harikası bulanlar kafamda soru işareti bırakmıyor değil. Nerede okuduğumu hatırlayamadığım "Her şeyin aynı zamanda başka kim bilir ne demek olmasıyla baş edemiyorum" cümlesinin sıkıntısı çöktü çökecek üzerime, kaçayım.

Öncelikle kitabı bitirebilen kulüp üyeleriyle okurların "yaklaşık 800 sayfa bir kitap nasıl bu kadar 'hiçbir şey anlatmaz' şaşkınlığındaki” kısmındaydık.

Ana karakterimiz Isabel Archer'ı gören herkesin daha karakteri tanımadan özgür ruhuna ve zekasına hayran oluşuna tepemiz atmıştı. Yazarın hiçbir karakterin zihnine girmemize izin vermemesi kanımıza dokunmuştu. Sanırsın Bella Swan! (Ergenlik döneminde Twilight okumuş gold premium kesime özel göndermem.)

700 küsür sayfada Ralp Touchett karakterine dair nasıl detaylı bilgi öğrenemeyiz diye yumruklarımızı duvara vurmamıza ramak kalmıştı.

Isabel'in başlangıçta çok da zengin olmamasına rağmen "evlenmeyeceğim dünyayı gezeceğim" duruşunaysa şaşırmadan edemedik. 

Isabel'in Ralp Touchett, Caspar Goodwood, Lord Warburton ve Gilbert Osmand'a büyü yaptırdığını düşünmemizeyse ramak kalmıştı. Isabel'in gerçekleştirdiği evliliğin bile bu beyleri sevdalarından döndürmemiş olması gerçekçilikten fersah fersah uzak gelse de hadi yine iyi tarafımıza denk gelmişti de inanmış gibi yapmıştık.

Yazarın yalnız başına gezmeyi, kariyer peşinde olmayı amaçlayan karakterleri şak diye evlendirmesiyse gözümüzden kaçmamıştı ama adeta "Enough activism for today" diyerek soluğu başka konuda aldık.

Isabel'in evlendiği beyefendinin kendisiyle serveti için evlenebilme ihtimalini evliliğinin dördüncü yılında aklına getirmesiyse hepimizin ağzını açık bırakmıştı. Ben biraz öfkelenmiştim de açıkçası. Böylesi bedelsiz, terapisiz, çocukluğa inmesiz kafa konforu canımı sıkmıştı.

Kitabın son sayfalarda bir pembe diziye döner hali hepimizi şaşırtmıştı, "kitapta bir şeyler mi olacak yoksa" sevincimizin kitabın sonunu okumamızla kursağımızda kalacağını bilsek de bu bebek adımları hepimize iyi gelmişti.

Kitaptaki diyalogların bir kısmından hiçbir anlam çıkaramadığımızı fark etmemizle çevirmenin kitabın sonlarına doğru sıkılmış olabileceği ihtimalini aklımıza getirmemiz de bir olmuştu.

Karakterler hakkında az şey bilmek bir noktada sinirlerimizi de yıpratmıştı. Karakterleri ne sevebiliyor ne de onlardan nefret edebiliyorduk. Biz de çareyi Bay Darcy konuşmakta bulduk. Bizim canımız sağ olsun!

Yine de belki de bizim entelektüel kapasitemiz yetmiyordur bu kitabı anlamaya diyerek sonlandırdık toplantımızı. Kitabı okuyup büyük resmi gören varsa bizi aydınlatsın rica ederim, sevaptır.

Gelecek kitabımız F. Scott Fitzgerald'ın Muhteşem Gatsby'si. Toplantıya katılmak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

24 Nisan 2022 Pazar

Evlilik- Jane Austen

Merhabaa!

Bu kitabı uzun zaman önce almıştım ama bloga yazma ihtiyacı hissetmemiştim. Fakat şimdi bir Jane Austen toplayıcısı ve avcısı olarak bu eser de eksik kalmasın blogumda dedim ve geldim. 


Öncelikle sormak istediğim bir soru var.

Neden?

Kitabın kapağını ilk gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Jane Austen eserlerindeki ve o dönemdeki evlilik anlayışı ile ilgili müthiş bir inceleme okuyacağımı düşünmüştüm. En kötü Jane Austen'in eserlerinde evliliğe dair görüşlerinin derlendiği bir aforizma kitabıdır alayım arada açar okurum dedim. Kitabı bir heves aldım ama büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaştım. 

Kitabı "Komşu Kısmetler, Sorunun Etrafında Dönmek, İstenmeyen İlgi, Aşk İçin mi Para İçin mi?, Aşıkların Vefası" şeklinde 5 başlığa ayırmışlar ve Austen'in romanlarından o başlıkla ilgili kısımları altına eklemişler. Kitap bu kadar. 

Jane Austen okumamış birinin kitaptan herhangi bir tat alması imkansız, Austen'in tüm eserlerini okumuş biri içinse faydasız bir okuma deneyimi gibi geldi bana.

Hal böyle olunca kitapla ilgili de yazılacak pek bir şey kalmıyor. 

Ee siz naptınız, nasıl gidiyor işler güçler?

Konuştuğunuz biri var mı?

Sizin bi' iş vardı noldu o?

Mezuniyet/ evlilik/ çocuk/ sünnet ne zaman?

İkinci çocuk düşünmüyo musunuz? A a ama olmaz ki canım kardeş çok önemli. Bi can yold..

Sanditon- Jane Austen

Hangisi daha üzücü karar veremiyorum. Yarım kalmış bir hikaye mi yoksa bitmiş ama kötü bir hikaye mi? Sevgili austenzedeler yandınız! Duygusal modum açık kalmış. Mecbur yazıyı duyguya boğacağız.


Bu arada kararımı verdim. Evet 5 cümle sürdü kararsızlığım. Yarım kalmış bir hikaye daha üzücü, cevabımı kilitliyorum Kenan Bey. Kafamda o kadar çok olasılık var ki herhangi bir Jane Austen romanından çok daha fazla yer kaplayacak zihnimde. Acaba'lar yakamı bırakmayacak. Bu düşünsel geviş getirme güçten düşürecek. Acil biri kolonya ile ovsun bileklerimi!

Sanditon'ı dizisiyle tanımıştım ben. Diziyle ilgili yazıyı şuradan okuyabilirsiniz. Ve diziyi izlerken hangisi Jane Austen hangisi senarist bilemediğimden histeri krizleri eşliğinde devam etmiştim bölümlere. Sanditon Türkçeye çevrildi nihayet. Austenzede de durur mu yapıştırdı kredi kartını. 

Kaynak metni hakkında hiçbir fikrim yok ama kitabı okurken en çok şaşırdığım şey hikayenin çok başında sona ermesi. Yani dizide gördüğümüz hemen hemen her şey senarist marifetiymiş.

Esas kızımız Charlotte'a boşuna sinir olmuşuz dostlarım. Herkes negativitesini geri alsın. Baştan başlıyoruz.

Kitap karakterlerin bir kısmını bize tanıtabiliyor sadece ve Sidney Parker sahneye çıkar çıkmaz da sona eriyor. Charlotte'la yalnızca selamlaşabiliyorlar. Sidney hakkında pek bir şey öğrenemiyoruz. Dizideki çakma Bay Darcy etkisi yok anlayacağınız. 

Stringer'lar da yok kitapta. Denham kardeşler arasındaki ilişki, Miss Lambe üzerinden yapılan kölelik eleştirisi de dizide olup kitapta olmayan diğer unsurlar arasında. Clara Brereton ve Edward Denham arasındaki ilişki ise hem kitapta hem dizide yer alıyor. 

Sanditon Jane Austen'in diğer romanlarına göre çok daha girift bir kurgu sinyalleri verse de hikayenin çok başında yarım kalıyor. Eserin kaynak hali de mi böyle bilemiyorum. Yalnızca Türkçeye çevrilmiş versiyonunu okudum ben ve pandeminin harap ettiği dikkat süremin elverdiği ölçüde aklımda kalanlar bunlar.

Kitabı okuyan var mı? Varsa acele gelip beni "henüz bitirdiğin bir kitabı kimseyle konuşamamak derdi"nden kurtarsın rica ederim.

Bu arada Sanditon dizisinin ikinci sezonu da geliyor. Ben kolonyamı olası sinir krizleri için hazır ettim şimdiden, bekliyorum. 

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

12 Mart 2022 Cumartesi

100 Yıllık Bir Konserin Hikayesi

Merhabaa!

Bu blogda okumaya pek alışkın olmadığımız tarzda bir yazı yazmaya geldim. 07.03.2022 akşamını kendim için unutulmaz kılmak istedim çünkü. 100 yıl önce gerçekleştirilmiş bir konserin canlanmasına tanıklık ederken aklımdan geçenleri anlatacak bu yazı. Yani demem o ki ya şimdi sağ üst köşedeki çarpıya basarak kaçın ya da yazının bitimine kadar eşlik edin bu büyüye.


2020'li yıllarda 20'li yaşlarını yaşamaya çalışanlar olarak her yeni gün üzücü "bir tarihi hadiseye" tanıklık etmekten yorgun düştük. İlk defa tanıklık ederken büyük keyif aldığım "tarihi" bir geceye şahit oldum. Tanburi Cemil Bey'in ölümünden dört yıl sonra 1920'de Şark Musiki Cemiyeti tarafından düzenlenen "Cemil Konseri" canlandırıldı. 

Cemal Reşit Rey Konser Salonunda gerçekleşen konserdeki her ayrıntı üzerine o kadar incelikle düşünülmüştü ki bir çapraz zarafet ateşine tutulmuş gibiydik dinleyiciler olarak. 


Konsere gitmeden önce dijital biletimi kontrol ederken içimden "neden artık hiçbir etkinlikten hatıra saklayamıyoruz, bir sayfa broşür bile hazırlamıyorlar ne yazık" temalı bir tirat atmıştım. Beni duymuş olacaklar, salona girdiğimizde koltuklarımızda bizi 3 ayrı program metni bekliyordu. Broşürlerden biri akşamki konser programını anlatıyordu. 100 yıl önceki konserin orijinal programı ve onun günümüz Türkçesine çevirisi de dinleyicilere verilmişti. Eski konser programı zamanda yolculuk bileti gibi bir etki yaratıyordu resmen.





Konser bu gecenin fikrini ortaya atan Hüseyin Kıyak'ın gecenin önemi, sanatçılar ve eserleri hakkındaki sunumuyla başladı. İlk konserde çalınan bazı enstrümanlar ve o gece konserde yer alan sanatçıların torunları da konserde bulunuyorlardı. 

Beni en mutlu eden şey -broşürlerden sonra tabii ki- icra edilen eserlerin sözlerinin ve günümüz Türkçesindeki karşılıklarının perdeye yansıtılmasıydı. Dinlemekten alınan keyfi katlandıran bir deneyim yaşattı. 

İcra edilen eserler ilk konserdeki halleriyle sunuldukları için hemen hemen hiçbir şarkıya alışkın olmayan kulaklarım bir müddet neye uğradıkları şaşırdılar. 

Her biri bir sanat eseri gibi olan enstrümanlara mı hanendelere mi perdedeki yazılara mı bakacağını bilemeyen 3,50 derece miyop gözlerimin de benden hesap soracağı aşikar.

Konserin solisti Bekir Ünlüataer'in seslendirdiği gazel sırasında birkaç saniye nefes almayı unutmuş bile olabilirim ki hala etkisinden çıkamıyorum.

Anlattıkça anlatacağım sanırım, susmak neydi unuttum çünkü. 

Sosyal medyada takip etmeyi sevdiğim Çağlar Fidan ve Selin Yücesoy da hanendeler arasındaydı. Onları canlı dinlemek ayrıca keyif vericiydi.


Konserin pazartesi akşamı gerçekleştirilmiş olmasıysa tüm haftayı çekilir kıldı. Sadece bu bile yeterliydi benim için.

Daha değinmediğim o kadar çok ayrıntı var ki. Merak ettiyseniz Hüseyin Kıyak'ın Instagram hesabından tüm detaylara ulaşabilirsiniz. 

"Ya ben de böyle etkinliklere gitmek istiyorum ama nasıl haberdar olurum bilmiyorum!" diyorsanız Hüseyin Kıyak'ı sosyal medya hesaplarından takip edin derim ben. Bu konser ve yaptığı her iş için ona büyük bir teşekkür borçluyuz. Bakın bu iyiliği size kimse yapmaz. Hadi yine iyisiniz :D 

'Acaba 100 yıl sonra bu konseri de canlandırırlar mı?'yı düşünerek uyuyacağım şimdi. 

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

12 Şubat 2022 Cumartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #21 Gece Yarısı Kütüphanesi

"Ya diğer kanallarda sevdiğim şarkılar çalıyorsa ve ben kaçırıyorsam" anksiyetesiyle radyo bile dinleyemeyen ben bu kitabı okumaktan nasıl zevk alabildim bilmiyorum. Hazır Jane Austen Kitap Kulübü'nün 20. toplantısını az önce bitirmişken kulübün üzerimde bıraktığı duyguların etkisi geçmeden yazayım dedim bu sefer yazıyı. Yersiz duygusallaşmalar konusunda hazırlıklı olun diye baştan uyarıyorum bakın.


Şimdi size kitap kulübü toplantısı bir anda nasıl hasretin düğünü olan dert gecesine dönüştü onun hikayesini anlatacağım.

Başlangıçta her şey normaldi. Instagram isimli sosyal medya platformunda şöhret kazandığı için kitabı küçümsemiştik. Hatta bir Yeşilçam filmi edasıyla çember oluşturup histerik kahkahalar içinde kitabı birbirimize atmamıza dahi ramak kalmıştı. 

Dilini yalın, hikayenin işleniş biçimini sade bulmuştuk.

Kitaba; çoklu evren, küçük seçimlerin hayati önemi, dünya üzerindeki her şeyin anladığımız kadar olması gibi mefhumları daha önce gördüğümüz filmler ve dizilerden örnekler vererek entelektüel birikimimizle kimin alfa olduğunu göstermiştik.

Yapılan olumsuz yorumlardan bahsedip canını sıkmıştık kitabın. Kanına dokunmuştu.

Bir bebekle ce-e oyunu oynuyor edasıyla felsefeden bahseder gibi yapıp kaçmasına göz devirmiş, yazarın bu konuda bilgisiz olabileceği ihtimaliyle bağışlamıştık onu. Biz de az değildik.

Tam kitabı kostümlü partiye davet edip hepimiz partide gündelik kıyafetler giyinmiş bir halde onu karşılama planı yapıyorduk ki bir de ne görelim! 

Yaşamaya korkmak, öğrenmenin tek yolunun yaşamaktan geçmesi, mutluluğu dışsal nedenlere bağlama çaresizliği, insan olmanın dünyayı indirgeyerek anlaşılabilir kılma çabası olması, saf mutluluk hayalinin mutsuzluğu büyütmekten başka bir işe yaramaması, birilerine acı vermeden yaşamanın imkansızlığı, yaşamak istememenin acı çekmekten değil acıyı dindirmenin bir yolunun olmaması düşüncesinden doğması, sevgisizliğin en büyük başarıları anlamsız kılması, yaşayamadığımız hayatların yasını tutma kolaycılığı, hayatı anlamak zorunda olmamanın ağırlığı... derken kitap bizi perişan ediyor, biznen alay geçiyor, duygularımızla oynuyordu.

Efendi gibi kitabımızı tartışıp evlere dağılacakken bir anda kitap kulübünden kendi kendine yardım grubuna dönmüştük. Merhaba, ben Austenzede ben bir Mr. Darcy övme bağımlısıyım.

Nasıl da bağladım ama konuyu Mr. Darcy'ye. Hiç bu kadarını ben de beklemiyordum.

Birileri beni ciddiyete davet etsin çok acil.

Neyse. Öyle işte. Ava giderken avlanmıştık. Kitap travmatik yaşam deneyimlerimizden tutup duvara yapıştırmıştı bizi. Ama toparlanacaktık, bir sonraki toplantıda bir araya gelip Mr. Darcy övmeye karar verdik de rahatladık. 

Hadi dikkat edin kendinize, çok düşünüyorsunuz fazla düşünmeyin, değmez, boş verin, geçer, takmayın o kadar, hadi kalkın bi' elinizi yüzünüzü yıkayın.

Not: Mr. Darcy övme toplantımızdan sonraki ay Bir Hanımefendinin Portresi'ni konuşacağız.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim.

31 Ocak 2022 Pazartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #20 Normal İnsanlar

"Aslında toplantı biter bitmez şu yazıyı yazsan sonradan başına oturmakta hiç zorlanmayacaksın canımın içi" diyerek bilgisayarın önüne adeta sürükledim kendimi. Bir de parmaklarımı tuşlarda gezinmeye ikna edersem bu iş tamamdır.


Parmaklarım dünden razıymış. Gerçi ben ve parmaklarımın iki kelimede anlatılabilecek basit şeyleri bin dereden su getirerek anlatmayı ne derece sevdiğini, özne ile yüklem arasındaki mesafede hem kendi başını hem okurların başını döndürmekten ne derece keyif aldığını bilmeyeniniz yoktur artık diye tahmin ediyorum. 

Lafı yeterince uzattığımıza göre gönül rahatlığıyla başlayabiliriz.

Jane Austen Kitap Kulübümüzün 19. toplantısını 8 Ocak 2022 tarihinde saat 19.00'da gerçekleştirdik.

Romanı bitirdikten sonra ana karakterler arasındaki çıldırtıcı iletişimsizliği sinir krizi geçirmeden sindirebilenler katıldı toplantımıza. Tüm kulüp üyelerinin hemfikir olduğu tek konu ana karakterlerimizin iletişim mefhumundan bihaber olmalarıydı pek tabii. 

Aman YağRabbi, karakterlerimiz iletişim'i eski bir semt adı sanıyorlardı galiba.

Kulüp üyeleriyle insan olma yolculuğumuzda öğrendiğimiz ilk becerilerden birinin "konuşmak" olmasına karşın nasıl bu konuda insanlık olarak sınıfta kaldığımıza anlam veremedik bir müddet. 

İletişimsizlikle ilgili iç döküş seansımızın hemen ardından karakterlere değindik tek tek.

Connel'ın Jane Austen okuduğu kısımda uzun uzun durmayı uygun gördük. Ben o sırada çok roman okumanın insanda -Connel'da olduğu gibi- bıraktığı 'dünya üzerindeki her şeyi yerli yersiz ciddiye alma' tahribatı ile ilgili bir tirat atmış olabilirim ama inşallah siz unutmuşsunuzdur. 

Ardından soluğu Marianne'de aldık. Marianne üzerinden aile içinde yaşanan problemler, ebeveynlerin ve köken aile üyelerinin insan hayatındaki konumlarının ve kişiye karşı olan tutum ve yaklaşımlarının uzun vadede kişinin diğer insanlarla kuracağı iletişim biçimlerini nasıl şekillendirdiği üzerine konuştuk epey.

"Normal İnsanlar" adındaki Normal'de takıldık bir süre. Neden romana bu ad verilmiş, normal nedir, normal var mıdır'ı masaya yatırdık enine boyuna.

Ben küçük sessizlikleri fırsat bilip yazarın Connel'ı yazarken biraz cömert davranmış olabileceğine değinmiş olabilirim ama içimdeki austenzedeye engel olamıyorum bazen ne yapayım. Benim de canım sağ olsun.

Sonra kitapta hepimizin içini sızlatan Connel'ın Eric'le olan konuşmasına da değinmeden edemedik. Connel'ın kendi içinde büyük açmazlara neden olan sırrının aslında herkesin malumu ve yine herkesin umuru dışı olmasını öğrenme anına biz de üzüldük onunla. Duygusallaşma molasııı!

Tamam döndüm.

Bir süre kitabın en sevilen ve en çok eleştirilen özelliğinin aynı oluşuna şaşırdık. Kitabın "olaysız" oluşu kimi okurları -ben de dahil- mest ederken kimi okurlar içinse son derece anlamsızdı. 

Toplantının sonuna gelmeden önce yazarımız Sally Rooney'ye yapılan Jane Austen yakıştırmasını tartıştık. Yazarların benzediği ve benzemediği yönleri bir bilim insanı ciddiyetiyle inceledik. Ee bu konunun bilirkişisi de biz olmasaymışız o zaman.

Her zaman olduğu gibi kitapta altını çizdiğimiz satırları okuyarak son verdik toplantımıza. Connel ve Marianne çifti zaman zaman bize saç baş yoldursa da metanetimizi koruduk ve "bazen de olmaz" diyerek noktaladık düşüncelerimizi de. 

Allah can sağlığı versin sonuçta toksik ilişkiyi hallederiz bi' şekilde. Ben yine günlüğüme yazacaklarımı bloguma yazmaya başladım iyisi mi gideyim.

Bir sonraki toplantımız 12 Şubat Cumartesi 19.00'da. Geceyarısı Kütüphanesi'ni konuşacağız. 

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

4 Ocak 2022 Salı

2021 Muhasebesi

Her yıl bitiminde ajandamı elime alıp okuduğum kitapları, izlediğim dizileri- filmleri, gittiğim konserleri, tiyatroları sayar, bütün bir yıl yaptıklarımı toplu halde görmek bana iyi gelirdi. Bu yıl da bir ajanda tuttum ama ajandayı elime alıp 2021'i gözden geçirmek içimden gelmedi. Geçen günleri hatırlamanın ağırlığını taşıma gücü bulamadım. 

2021 benim için kayıp kelimesini hissettiğim yıldı diyebilirim. Her zaman beni es geçeceğine yürekten inandığımı üzücü bir şekilde fark ettiğim "kötü şeyler"in evime uğradığı yıldı. 

Yine de bu yıla dair düşüncelerime de değinmeden edemeyeceğimi yazıya dökmeden kafamdaki sesleri susturamayacağımdan biliyorum. Yazmanın kafamdaki sesleri bir çekmeceye koyup kilitlemek olduğunu düşünmek gibi bir inancım var. 2021'i katlayıp çekmeceye koymak istemiyorum ama bu defa. Çerçeveleyip duvara asmak, ilham almak istiyorum hatalarımdan. Zannediyorum bu romantik cümlelerin müsebbibi masamda yanan mum ışığı ve Spotify'da çalan Ahmet Ali Arslan şarkıları. Hemen mumu tek nefeste söndürüp spotifyda durdurma tuşuna bir hışım basıp hakkından geliyorum bu münasebetsizliğin bekleyin siz. 

2020 Muhasebesi yazımda bu yıl kendime tek hedef belirlemişim: Kalbini kırma! Maalesef bu yıl da "o" yıl olamamış. Hedeflerimi gerçekleştirememişim. Bu defa rolümü büyütüyor ve hiçbir hedef belirlemiyorum kendime hadi bakalım hodri meydan! Sen mi büyüksün ben mi cingıl bels?!?

Bu yıl iyi şeyler de oldu galiba. Kanunla Çalıkuşu çalabilecek seviyeye geldim mesela. Kuru mantığımın önünde açıp kollarımı "o kadar da ileri gitmeye gerek yok canımın içi" deyip durabildim nadir de olsa. 

Etkinlikten etkinliğe koşturup yorgun düştüğüm günler oldu. Jane Austen Kitap Kulübü'ne bu yıl da devam edebildim. Yeni arkadaşlar edindim, hayatımdan insanlar çıkardım, yeni mekanlar keşfedip, yeni sanatçılarla, yazarlarla tanıştım...

Mumu söndürüp şarkıyı susturmak da kar etmedi. İçimden acıklı cümleler kurmak geliyor. Benim içime dönmem pek hayra alamet olmuyor iyisi mi gideyim. Ama çok rica ederim Ahmet Ali Arslan ve Melike Şahin'in Gözlerimdesin düetini bi' açıp dinleyin. Bakın bakalım bana hak veriyor musunuz vermiyor musunuz?

Neyse toparlamak gerekirse demem o ki zor bir yıl geçti ama geçen yıl ömürdendi galiba. 

Jane Austen Kitap Kulübü #19 Çılgın Kalabalıktan Uzak

Bilgisayar ışığı yüzüne vururken hayatı sorgulamak durumu literatüre girdi mi? Şu an tam o noktadayım. Ekranın ışığı yüzüme adeta "nasıl olur da diğer toplantıya 4 gün kala hala bir önceki toplantının yazısını yazmamış olma üşengeçliği seviyesine gelebildin?" diye soruyor. Bana ne oldu bilemiyorum. Ben artık kitapların ön sözlerini de okumam, üstümden çıkardığım kıyafetleri sandalyenin üzerinde de biriktiririm, içtiğim su bardağını makineye koymak yerine tezgahın üzerine de bırakırım...


Yazarımız kafasındaki avare sesleri bir susturabilirse kulüp yazısına başlayabilecek hiç merak etmeyin. Örnekleri çoğaltmayı bırakmaya çalışıyorum şimdi, toparlanacağım valla bak. Alınacaklar listesi yapmadan market alışverişine de çıkarım, bugünün işini yarına da bırakırım. Tamam bunlar sonuncuydu, tamam.

Evet canımız biriciğimiz Jane Austen Kitap Kulübümüzün 18. toplantısını kitabın ismiyle müsemma çılgın bir kalabalıktan uzakta 9 Aralık 2021 Perşembe günü saat 20.00'de gerçekleştirdik.

Toplantıya kitabın yazarı Thomas Hardy'nin yaşamından bahsederek başladık. Okuyucuların en sevdiği aktivite olarak "romanda yazarının hayatından izler arama"yı da gerçekleştirdikten hemen sonra karakterlere döndük yüzümüzü.

Kitabın karakterlerinden, sevdiğimiz sevmediğimiz yönlerinden bahsettik.

Ana karakter Bathsheba'nın Boldwood'a yaptığı şakadan, bunun sonuçlarından, aslında önemsiz sandığımız hareketlerin mühim sonuçlar doğurabileceğinden konuştuk. Bu hakikatin oluşturduğu hissi göğsümüzden savuşturur savuşturmaz Gabriel Oak'a geçiş yapabildik.

Gabriel'i sevip sevmediğimize tam karar veremeden yazarın duyguları, dürtüleri gözünün yaşına bakmadan cezalandırışına değinmeden edemedik.

Kitapta hangi karakter duyguları ile hareket etse korkunç bir sonun onu beklemesi bizi bir miktar kederlendirdiyse de hemen romanı Jane Austen eserleriyle karşılaştırdık da neşemiz yerine geldi.

Jane Austen'e değinmişken adeta bir Mr. Wickham edasıyla karşımıza dikilen Mr. Troy'a hazırladığımız lafları tiratlar halinde sunduk.

Fanny'ye üzülmeden hemen önce yazarın 'kadın'a bakış açısını enine boyuna konuştuk.

Altını çizdiğimiz satırları birbirimizle paylaşıp aynı satırlardan çıkardığımız farklı sonuçları birbirimizle paylaşarak toplantıyı sonlandırdık, yani galiba öyle sonlandırmıştık.

Üzerinden neredeyse bir ay geçen toplantıda konuşulanları hatırlamaya çalışırken çok emek sarf eden bu insan kişisini affedebilirseniz bir sonraki toplantıya sizi davet ettiğimi şuraya yazmayı borç bilirim.

8 Ocak 2022, Cumartesi günü 19.00'da Normal İnsanlar konuşacağız. 

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!