"Aslında toplantı biter bitmez şu yazıyı yazsan sonradan başına oturmakta hiç zorlanmayacaksın canımın içi" diyerek bilgisayarın önüne adeta sürükledim kendimi. Bir de parmaklarımı tuşlarda gezinmeye ikna edersem bu iş tamamdır.
Parmaklarım dünden razıymış. Gerçi ben ve parmaklarımın iki kelimede anlatılabilecek basit şeyleri bin dereden su getirerek anlatmayı ne derece sevdiğini, özne ile yüklem arasındaki mesafede hem kendi başını hem okurların başını döndürmekten ne derece keyif aldığını bilmeyeniniz yoktur artık diye tahmin ediyorum.
Lafı yeterince uzattığımıza göre gönül rahatlığıyla başlayabiliriz.
Jane Austen Kitap Kulübümüzün 19. toplantısını 8 Ocak 2022 tarihinde saat 19.00'da gerçekleştirdik.
Romanı bitirdikten sonra ana karakterler arasındaki çıldırtıcı iletişimsizliği sinir krizi geçirmeden sindirebilenler katıldı toplantımıza. Tüm kulüp üyelerinin hemfikir olduğu tek konu ana karakterlerimizin iletişim mefhumundan bihaber olmalarıydı pek tabii.
Aman YağRabbi, karakterlerimiz iletişim'i eski bir semt adı sanıyorlardı galiba.
Kulüp üyeleriyle insan olma yolculuğumuzda öğrendiğimiz ilk becerilerden birinin "konuşmak" olmasına karşın nasıl bu konuda insanlık olarak sınıfta kaldığımıza anlam veremedik bir müddet.
İletişimsizlikle ilgili iç döküş seansımızın hemen ardından karakterlere değindik tek tek.
Connel'ın Jane Austen okuduğu kısımda uzun uzun durmayı uygun gördük. Ben o sırada çok roman okumanın insanda -Connel'da olduğu gibi- bıraktığı 'dünya üzerindeki her şeyi yerli yersiz ciddiye alma' tahribatı ile ilgili bir tirat atmış olabilirim ama inşallah siz unutmuşsunuzdur.
Ardından soluğu Marianne'de aldık. Marianne üzerinden aile içinde yaşanan problemler, ebeveynlerin ve köken aile üyelerinin insan hayatındaki konumlarının ve kişiye karşı olan tutum ve yaklaşımlarının uzun vadede kişinin diğer insanlarla kuracağı iletişim biçimlerini nasıl şekillendirdiği üzerine konuştuk epey.
"Normal İnsanlar" adındaki Normal'de takıldık bir süre. Neden romana bu ad verilmiş, normal nedir, normal var mıdır'ı masaya yatırdık enine boyuna.
Ben küçük sessizlikleri fırsat bilip yazarın Connel'ı yazarken biraz cömert davranmış olabileceğine değinmiş olabilirim ama içimdeki austenzedeye engel olamıyorum bazen ne yapayım. Benim de canım sağ olsun.
Sonra kitapta hepimizin içini sızlatan Connel'ın Eric'le olan konuşmasına da değinmeden edemedik. Connel'ın kendi içinde büyük açmazlara neden olan sırrının aslında herkesin malumu ve yine herkesin umuru dışı olmasını öğrenme anına biz de üzüldük onunla. Duygusallaşma molasııı!
Tamam döndüm.
Bir süre kitabın en sevilen ve en çok eleştirilen özelliğinin aynı oluşuna şaşırdık. Kitabın "olaysız" oluşu kimi okurları -ben de dahil- mest ederken kimi okurlar içinse son derece anlamsızdı.
Toplantının sonuna gelmeden önce yazarımız Sally Rooney'ye yapılan Jane Austen yakıştırmasını tartıştık. Yazarların benzediği ve benzemediği yönleri bir bilim insanı ciddiyetiyle inceledik. Ee bu konunun bilirkişisi de biz olmasaymışız o zaman.
Her zaman olduğu gibi kitapta altını çizdiğimiz satırları okuyarak son verdik toplantımıza. Connel ve Marianne çifti zaman zaman bize saç baş yoldursa da metanetimizi koruduk ve "bazen de olmaz" diyerek noktaladık düşüncelerimizi de.
Allah can sağlığı versin sonuçta toksik ilişkiyi hallederiz bi' şekilde. Ben yine günlüğüme yazacaklarımı bloguma yazmaya başladım iyisi mi gideyim.
Bir sonraki toplantımız 12 Şubat Cumartesi 19.00'da. Geceyarısı Kütüphanesi'ni konuşacağız.
Hadi görüşürüz.
Görüşür müyüz?
Görüşelim!
Gece Yarısı Kütüphanesi'nde görüşeceğiz :-)
YanıtlaSil<3<3<3
Sil