İnsan düşünebilen ve düşünebilmeyi engelleyemeyen bir varlıktır. Bir şeyin varlığını ortadan kaldırma gücünden yoksunsanız ona sahip olmak bir meziyet olmasa gerek. O sebeple çoğu zaman düşüncelerimle gurur duymam.
Yahu bu kız ne diyor diyorsanız Jane Austen'le çevrili Mr. Darcy'den bulutlarla örtülü blogumda bir Atsız kitabı inceleme cürretimi mazur göstermeye çalışıyorum. Tabii ki bu blog gayriciddi olduğu için bu yazıda da ciddiyetten bir hayli uzak olacağız. Muhtemelen kurduğum her cümleden sonra içimden 'ben Atsız mı yorumluyorum ya' diyerek kendime yabancılaşacağım ama olsun.
Eğer klişe esprileri ısrarla yapmaktan imtina etmeyen biri olsam kitabın fotoğrafını İnstagram'da paylaşınca bir sürü kişiden görüşlerini merak ediyorum mesajı aldım aslında 3 kişi meheh falan derdim ama Allah'tan değilim.
(Burada ceviz bir masa üstünde Ruh Adam kitabıyla yanında şekersiz bir Türk Kahvesi hayal etmenizi rica edeceğim.)
Ruh Adam benim Atsız'la ilk tanışmam değil. Atsız okumaya Bozkurtlar'la başlamıştım. Ve o zaman beni en çok etkileyen şey yazarın akıcı dili olmuştu. İlgimi çok da çekmeyen bir konu olmasına rağmen birkaç günde okumuştum kitabı. Ruh Adam da manevi yükü ağır bir kitap olmasına rağmen duru Türkçesi sayesinde elinizden bırakamayacağınız bir esere dönüşüyor.
Selim Pusat'a gelecek olursak; inandığı şey ne olursa olsun onu savunmaktan çekinmeyen ve ona karşı herhangi bir görüşü savuşturmakta bir saniye bile gecikmeyen her insana olunacağı gibi ona da hayran olmamak elde değil. Ve o insanın şerefini gözünü kırpmadan öldürüp kendi kendini zihnindeki mahkemede yargıladığını görmek karakterin alelade olarak tanımlanamayacağının kanıtı niteliğinde. Ama 153. sayfada Selim Pusat gibi birinin bile kendinden yorulabileceğini okumak hoşuma gitmedi desem yalan olur. Evet hayran oldum ama Selim Pusat'ın her cümlesini okurken gerilmekten bin parçaya bölünmekten kendimi alamadım.
Ben kitabı okumadan önce bir arkadaşım Anadolu coğrafyasında yaşayan ve Ruh Adam'ı okuyan çoğu erkek tarafından Ayşe Pusat'ın ideal kadın olarak görüldüğünden bahsetmişti. Bu konudaki duygularımı en kısa biçimde nasıl açıklayabilirim diye düşünüyordum da Derbyshire'ın sefil yarısının sahibini bulma ihtimali bile Ayşe Pusat'ın bulunma ihtimalinden yüksek göründü gözüme. Ayşe Pusat'ı okurken kendi edebiyat öğretmenlerim film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Sınıf arkadaşlarıma asılan edebiyat öğretmenim, derste dondurma yiyen edebiyat öğretmenim, bir an evvel dersten çıkabilmek için çantası omzunda ders anlatan edebiyat öğretmenim, derste lingo lingo şişeler'i söyleyen edebiyat öğretmenim ve kapanış. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim taş olsa çatlardı be Ayşe Pusat. Neyse boş verelim gönlü rahat olanlar ah u zar ile dolan bir gönlü ne anlar!
Ama az biraz çocuk psikolojisi eğitimi almış biri olarak bu hikayede en çok Tosun'a üzüldüğümü en çok onu düşündüğümü söyleyebilirim.
Herkes gibi ben de Selim Pusat'ın mahkemesini okurken kanı donanlardanım. Bu yazı gayriciddi olduğu için bu sahifelerin üzerinde durmuyor ve yeni sekmede düşünmeye devam etmeye kendimi davet ediyorum.
Kitabı okurken toplamda altını çizmediğim 8 satırın kaldığını tahmin edersiniz ama buraya hiçbirini yazmayacağım çünkü ben de artık başkasının altını çizdiği satırları okumayı bıraktım. O satır ne anlatırsa anlatsın altını çizen ne düşünerek çizdiyse anlam ona büründüğü için altı çizilmiş alelade bir cümleyi okumak hiçbir anlam ifade etmiyor benim için. Baya havalı bir düşünce inşallah caymam.
Benden bu kadar. Daha birkaç gün zihnimde bu kitabı taşıyacağıma emin olarak sözlerime son veriyorum.
Not: Güntülü'den bahsetmediğimi fark etmemle bahsetmek istemediğimi fark etmem bir oldu.
Ben de yorumunu merak edenlerdendim :-) ama yorumunu iki ay sonra okuyabiliyorum :-(
YanıtlaSilBen yazardan sadece bir şiir kitabı okudum. Şiirler başarılıydı ama bana göre çok karamsardı ve sert bir dille yazılmıştı. Ruh Adam, yazardan okuduğum ilk roman olacak. Yeni yılın okuma listesine aldım. Beklentim büyük.
okuduktan sonra bana yazın mutlaka bakalım beklentiniz karşılanacak mı
Sil