Jane Austen Kitap Kulübü'müzün 12. toplantısını GalataPerform'un kapanışının ardından yeni yuvamızda 24 Ekim Cumartesi günü gerçekleştirdik. Pandemi dolayısıyla az kişiyle toplanmak zorunda kaldıksa da bu bizim Bay Darcy övme şevkimizi kıramadı.
Toplantıda konuştuklarımıza geçmeden önce bir kez daha aşk ile pandemiye lanetler yağdırıyor, büyükleri başımla selamlıyor küçüklere gözlerimle gülüyorum.
Toplantımıza Jane Eyre ile ilgili genel bilgiler vererek giriş yaptık. Daha önceki yazıları okuduysanız biliyorsunuzdur Jane Austen kitaplarından sonra diğer yazarlara geçişimizde kitabın yazıldığı yıl, dönemin özellikleri gibi birtakım minik, küçük, önemsiz detayları google marifetiyle öğrenmiştik. Gittikçe profesyonelleşiyoruz Covid-19 sen bizim dengimiz misin be!
Kitaptaki karakterlerin sıradan roman karakterlerinden farklı yönlerini masaya yatırdık önce. İlk defa bir ana karakterin güzel olmayışıyla ön plana çıkmasına şaşırdık. Ana karakterlerimizin, çirkin, kaba saba ve kötü sıfatlar taşımasını edebiyat çevrelerince kınanmayacak ölçüde birazcık zorlama bulduk.
Jane Eyre'in yengesi ve kuzenlerinin yer yer Yeşilçam kötülüğüne varan karakterlerine nefretlerimizi ilettik.
Jane Eyre'in sevgisiz büyüyen pek çok çocuğun geliştirdiği duyguyu inkar etme davranışı yerine insanlar tarafından sevilen beğenilen biri olma arzusunu düzenli aralıklarla dile getirişine bir 5 dk kadar şaşırdıksa da Jane'in ruhunu analiz edebilme gücünü ve kendini tanımlarken kurduğu cümleleri beğeniyle karşıladık.
Mr. Rochester'ın dümdüz kötü mü yoksa mizahi yönü yüksek bir insan mı olduğunu bir iki dakika kadar kafamızda tarttıksa da sonunda kötü bir birey olduğuna kanaat getirdik. Hem Bertha'ya hem Adele'e karşı davranışlarını pek hoş karşılamadık.
Mr. Rochester ve Mr. Bennet'a güzelliğe aldanıp bir evlilik gerçekleştirmeleri ve akabinde eşlerini hiç sevmediklerinin farkına varmaları ve kahrolmaları yönünden kader ortağı demeyi layık gördük.
Jane'in doğru düzgün gördüğü ve tanıdığı ilk erkeğe aşık olmasını uzun uzun tartıştık. Her dönem romanında olduğu gibi aralarındaki yaş farkına da değinmeden edemedik.
Mr. Rochester'ın falcı kılığına girerek Jane ile konuşması ise kulübümüzce tarihteki ilk fake hesaptan yürüme davranışı seçildi.
Yer yer Jane Eyre ile Çalıkuşu arasında benzerlikler bulduksa da Çalıkuşu'nun muhteşem bir eser olduğu sonucuna varmamız gecikmedi.
Jane Eyre ile tanışıp bir müddet sohbet eden her erkeğin Jane Eyre'i araştırma konusu etmeleri ve Jane'in her hareketini ölçüp tartmaları kulübümüz üyelerini bir buçuk dakika kadar güldürdü.
Jane Eyre ve Mr. Rochester'ın aşkı üzerinden yardıma muhtaç insan çekiciliğini tartıştık. Mr. Rochester'ın neredeyse tüm Avrupa'yı gezip gönlüne göre birini bulamayıp en sonunda Jane Eyre'e gönül düşürmesinde art niyet ve fesatlık aradık.
Ve artık bu noktada olaya el atıp konuyu çabasız gibi bir manevrayla Bay Darcy'ye getirmem gerekti. Mr. Rochester ve erkeklerin aslında önemsiz olan büyük bir çoğunluğunun karşısında güçsüz ve yardıma muhtaç kadın görmek istemesi gerçeği ışığında Mr. Darcy'nin Elizabeth gibi güçlü ve ne istediğini bilen bir kadına aşık olma cesaretini övüp göklere çıkardık. Gerçi bunu sadece ben yapmış da olabilirim ki bu önemi olmayan bir detay. İçinizden eleştirel yönü kuvvetli olanların Mr. Darcy'nin toprak ağalığı vesilesiyle zaten çevresindeki herkesten üstün bir konumda olduğunu ve kendini Lizzy'den de üstün göreceğini söylediğini duyar gibiyim. Ama burada benim bahsettiğim şey hem kişilik yapısı hem entelektüel kapasite bakımından bir güçlü olma hali.
Konuşulmayan daha birçok detay vardı kitapta ama bir toplantıya ancak bunlar sığabildi :(
Son olarak GalataPerform'un bizi ansızın terk edişinin ardından evini ve insanın içinde kitap çalma isteği uyandıran kütüphanesini kulübümüze açan Yasin Saygılı'ya teşekkürü bir borç biliriz.
Yazımızda son söz Mr. Rochester'dan geliyor.
"Üşüyorsun çünkü yalnızsın; içinde gömülü duran ateşi hiçbir insanın yakınlığı alevlendirmiyor. Hastasın çünkü duyguların en güzeli, insanoğluna bağışlanan en tatlı, en yüce duygu senden uzak duruyor. Aptalsın çünkü onca acı çekerken gene de mutluluğu yanına çağırmaktan kaçınıyorsun; onun seni beklediği yere doğru bir tek adım atmaya yanaşmıyorsun."
Jane Eyre'yi yıllar önce üniversitede okumuştum. Üstünden çok zaman geçti, tekrar okuyabilirim. Kitaptan çok sevdiğim bir bölümü bloguma yazmıştım. O kısmı buraya kopyalıyorum, kitabı merak edenlere fikir verir belki.
YanıtlaSil"Fark edilmeden onu izleyebileceğimi görür görmez gözlerim elimde olmadan onun yüzüne gitti. Göz kapaklarım denetlenemez bir şekilde kalkıyor ve göz kapaklarım onun üzerine sabitleniyordu. Baktım, bakmaktan şiddetli bir zevk aldım; yine de değerli bir acıydı bu. Saf altından ve ucu çelikten bir acı; susuzluktan ölmek üzere olan ve sürüne sürüne ulaştığı kuyunun zehirli olduğunu bilmesine rağmen, yine de çömelip suyundan kana kana içen adamın hissettiğine benzer bir zevkti bu."
Filmi de güzeldi. Tabii birçok eksiği var ama Michael Fassbender'i dönem kıyafetleri içinde izlemek hoştu :-)
Alıntı çok hoş tekrar okumak iyi geldi :) ben filmini hiç beğenmemiştim çok karmaşık gelmişti bana
Sil