Kuşlar Yasına Gider'i çok yüksek bir beklentiyle okumaya başladım. Aslında ne beklediğimi de bilmiyordum. Kitabı okuyanlar "müthiş kitap", "harika kitap" vb dışında bir dönüt vermiyorlardı. Yani kitabı elimde aldığımda kafamda bana eşlik eden düşünceler bu minvaldeydi.
Kitap kısaca bir baba oğul hikayesini, babanın sağlık problemleri ile mücadele ederken oğlunun bu mücadeleye dahil oluşunu anlatıyor.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bir yakınınızın yürümek, konuşmak gibi üzerinde hiç düşünmeden gerçekleştirdiği eylemleri artık yapamamaya başladığına şahit olduysanız, doktor doktor gezip her tedavi yolunu deneyip çare bulamadıysanız ve sonunda o kişinin yataktan kalkamayacak duruma geldiğini, kurmak istediği cümlelerin gözlerine biriktiğini gördüyseniz bu kitapla ilgili objektif bir yorum yapmakta zorlanacaksınız demektir bu. Ben de bu yazdığım kesimdenim. O nedenle içimden üslubü şöyleydi konusu böyleydi diye sözler söylemek gelmiyor.
Kuşlar Yasına Gider'i okumak sanat filmi izlemek gibiydi. Biraz kasvetli bir havası vardı. Aslında çok ilgi çekici olmayan bir konuyu tüm sadeliği ve gerçekçiliğiyle anlatması bakımından beni tatmin etti. Kitabı okuyanların "harikaydı, müthişti" dışında yorum yapmamasını şimdi daha iyi anlıyorum çünkü kitabın güzelliği sizin yaşam birikiminizde şekilleniyor ve bunu başkasına aktarmak bu nedenden ötürü güçleşiyor.
Peki bu kitabı
Kimler okumasın: İçinde aşk, hırs, entrika, gizem olmayan şeyler beni pek açmıyor canım çok sağ ol diyenler.
Kimler okusun: Bıktım birbirine benzer şaşırtıcılıkta olan kitaplardan ben biraz da hayatın içinden hikayeler dinlemek, durgun sularda duygusallaşmak istiyorum diyenler.
Kitapta altını çizdiğim tek satır;
- ...bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor. 167
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder