29 Aralık 2018 Cumartesi

Şahin Tepesi'nin Kanalı Değişsin Sendromu

Dünyada kadın ve erkek nüfusu hep birbirine denk ilerler ama benim çevremde kadın sayısı hep daha fazlaydı. Bu kadınlar genelde vakitlerinin çoğunu evlerinde geçiren evlerinin civarından biraz uzaklaşınca kendilerini kötü hisseden ya da resmi tabiriyle ev hanımlarıydı. Geçen gün okuduğum bir makalede birinin mesleğine "ev kadın" yazdıklarına tesadüf ettim :D Muhtemelen bir yazım hatası da olmuş (ev kadını gibi bir şey yazmaya çalışmışlar muhakkak ama bu gerçeği hasır altı edelim rica ederim)  fakat tabiri toplumsal cinsiyet kalıplarından uzaklaştırmaya çalışırken ortaya çıkan acı gerçek beni üzdü. Gerçi sonrasında "okumayınca insan olunmuyor fakat ev olmak da biraz şov bence" diye tweet atmıştım ama şimdi düşünüyorum da tanıdığım çoğu kadın "ev" olmuştu artık. 

Geçenlerde sosyal medyada bir dedikodu ortaya atıldı. Kısa bir süre önce yayına başlayan Şahin Tepesi adlı dizinin final yapacağıyla ilgiliydi bu haber. Başta fan sayfaları olmak üzere dizinin etki alanına giren herkes bir şeyler söyledi. Twitter'da bir milyona yakın tweet atıldı sırf dizi yayından kaldırılmasın diye, bir milyon! Dün dizinin final sahnesi yayınlandı ve dizi -en basmakalıp tabirle- ekranlara veda etti. Diziyi ben de izliyordum daha önce de söz etmiştim deliye her gün bayram olduğu gibi işsize de her günün tatil olmasından mütevellit üç buçuk saatimi bir dizinin emrine düşünmeden amade edebiliyorum. Bu imtiyaz bende mevcut. 

Bu canhıraş mücadeleyle alay edenler de oldu hiç mi derdiniz yok diyenler de. Bence asıl bunları diyenlerin hiç derdi yok hayatı "yaşıyorlar" yaşamaya devam edebilecek gücü doğal yollardan bulabiliyorlar. Televizyon dizilerinin çekimine girenler ise derdi olup hayatı "seyretmeyi" tercih edenler, yaşama devam etme gücünü dizilerden alanlar. (İstisnaları ayrı tutuyorum tabii ki. Yazının başında da söylediğim gibi kendi çevremden gözlemlediklerim bunlar.) 



Genelde tarzı ne olursa olsun her dizinin içine biraz aşk hikayesi yama yapılıyor izleyicisi artsın diye. Belki yapımcılar para, oyuncular iş olarak görüyordur dizileri ama onların aşkı yama yapması gibi hayatına dizileri yama yapan çok insan tanıyorum. Dizideki bir karaktere kendini benzetmenin, oradaki bir karaktere davranıldığı gibi kendine davranılmasını istemenin, oradaki karakterin sevildiği gibi sevilmeyi istemenin, oradaki bir karakterin sevdiği gibi sevebilmeyi istemenin, oradaki bir karakterin mutlu olduğu gibi mutlu olmayı istemenin, oradaki bir karakterin hüznünü paylaşabilmenin, yalnız olmadığını hissetmenin büyüsüne kapılmanın nasıl hissettirdiğini bir diziyi para, iş ya da saçmalık olarak görenler anlayabilir mi bilemiyorum. 

Böyle düşünen insanlarla dalga geçmeyi onları cahillikle itham etmeyi ben yüzeysellikten başka bir şekilde tanımlayamıyorum. Şahin Tepesi dizisinin devamı için yapılan bunca şey bu sebeple beni üzdü. Sen de üzülmek için sebep arıyormuşsun diyecek olursanız çok haklısınız şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Ben şimdi biraz da eğri oturmamıza üzüleyim.

Harry Potter'ı ilk okuduğumda kendime ne yani Voldemort her şeyi bir aşk iksirinin etkisiyle dünyaya gelmesi ve sırf hiç sevgi görmediği gibi alelade bir sebepten ötürü mü yapmış dediğimi hatırlıyorum. İnsan büyüdükçe o alelade sebebin çok da alelade olmadığını anlıyor. (Alelade kelimesine çok üzülüyorum söylenişi o kadar alelade ki. Sanki o da bu duruma içerliyor öyle hissediyorum ya da deliriyorum.) Harry Potter'daki amortentia yani aşk iksiri gerçek hayatta olsa nasıl olurdu diye düşünüyorsanız romantik dizileri sevenlere bakabilirsiniz. Bence J. K. Rowling iksirin etkilerini yazarken buradan esinlenmiş. Diziyi izlediğinizde iksiri içmiş gibi oluyor aşk duygusuna benzer ama suni bir şeyler hissediyorsunuz. Dizi devam etmezse iksirin etkisi geçiyor. Unutmayın diziyi izleyeni/iksiri içeni aşıkmış gibi hissettirebilirsiniz ama bu hissin gerçek olmadığını unutmamanız gerekiyor. Bir yalanı yaşamak istemiyorsanız tabii.

Sen şimdi lafı ne demeye getiriyorsun sevgili Austenzede derseniz. Hayatın kolayken bile zor oluşu insanların bu çok kolaymış gibi görünen yaşama işinin üstesinden gelebilmek için başvurdukları görünüşte basit ama gerçekte can yakıcı olan toplumsal gerçekliklerden hareketle gözlemlediklerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Bir de... amortentia'nın etkisi bende geçiyor yazıyı elden ele Boran Kuzum'a ulaştıralım. Şaka şaka.

Blogda uzun süre ciddi kalamıyorum. Benim de hayatıma yaptığım yama bu blog sanırım. 

8 yorum:

  1. Austenzede her zamanki müthiş tarzıyla hayatı "seyretmeyi" mecburen tercih edenlerin yarasına parmak basıyor:( Yalnız yazıda hiçbir Austen göndermesinin olmaması gözlerden kaçmadı ve okuyucuları şaşırttı🤔

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle teşekkür ediyor ve yazıda Jane Austen'den bahsetmediğim için kendimi kınıyorum. Aslında yazıyı tekar okuyunca fark ettim ki zorlarsak sondaki hayatıma blogumu yama yaptığımı söylediğim cümlede Jane Austen'e değiniyorum gibi gibi. Eğer uslu bir çocuk olursanız ve biraz da zorlarsanız bu blogda Jane Austen'i her yerde görebilirsiniz :D:D

      Sil
  2. Ya supersin. Bayiliyorum senin yazilarina. Cok dogru bir tespit. Her kelimesine katiliyorum. Hem hislendim hem de eglendim okurken.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaa çok mutlu oldum :) O zaman amacıma ulaşmışım <3

      Sil
  3. Ben saatler süren Türk dizilerinin hiçbirini oturup baştan sona izlemiyorum ama hepsi hakkında fikrim var :-) Kimini fragmandan takip ediyorum, kimini yorumlardan, Şahin Tepesi gibi ilgimi çeken birkaç diziyi de Youtube'tan videolarını izleyerek takip ediyorum. Dizi tam güzelleşmeye başlamışken, aşklar yavaş yavaş ortaya çıkarken bitmesi kötü oldu. Türk dizilerinin hepsinde aşk olsa da insan etkilenebileceği, kendine hitap eden çiftlere pek rastlamıyor. Keşke başka bir kanalda yayınlansa diyeceğim ama sanırım o ihtimal de yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de öyle ummuştum ama hikayeyi çözümlediler gerçi Türk dizileri uzayınca da laçkalaşıyor ama bu da çok kısa sürdü bir ortası yok galiba :D

      Sil
  4. Diziler ve hayat hakkındaki tespitlerin çok güzel. Bu konunun aslında bu kadar derin olduğunu kavrayan tek kişi ben değilmişim. Insanlar günlük hayatın acılarından kaçmak için ya da hayatı hiç yaşayamadığı bütün hayatı temizlik yemek ve ev olduğu için dizilere tutunuyor. Yıllar önce küçük bir kızken bu gerçeği kavramış ve hayatta daima çalışmaya sosyal olmaya bir mesleğimin olmasına karar vermistim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim :) Bunu küçük yaşlarda anlamanız ne güzel herkes bu ayrıcalığa sahip olamıyor ne yazık ki

      Sil