7 Haziran 2020 Pazar

Divanımdaki Erkekler - Dr. Brandy Engler ve David Rensin

Divanımdaki Erkekler kitabı bir kadın cinsellik terapistinin kadınları tedavi etmek düşüncesiyle çıktığı yolda sürekli erkek danışanlarla karşılaşmasını ve onların sorunlarını çözmeye çalışmasını anlatıyor kısaca. Yazar bunu yaparken kendi duygusal ilişkilerini de anlatıyor.


Kitabı bitireli 10 dk oluyor.  Kafamda başıboş bir sürü bilgiyle ve "e şimdi benim bunları öğrenmem iyi mi oldu kötü mü oldu" sorgulamasıyla yalnız kaldık an itibarıyla. Aslında ben lisanstayken dersimize giren bir psikiyatri profesörü başlangıç seviyesinde cinsel işlev bozuklukları dersi vermişti bize o yüzden kitapta çok şaşırtıcı bir bilgiyle karşılaşmadım ama bizzat erkeklerin ağzından düşüncelerini dinlemek farklı bir deneyimdi. Zaten kitap çok profesyonelce yazılmamış. Benim gibi alan dışı okuyucular da rahatlıkla okuyabilir. Okuma sürecim boyunca bu kitap Türkiye'de yazılsaydı nasıl vakalar olurdu diye düşünmekten kendimi alamadığımı da bildirmek isterim.

Yazıya başlamadan önce yorumları okudum. Genellikle okuyucular, terapistin danışanlarına ön yargılı yaklaşmasını ve hatta zaman zaman onlardan nefret etmesini eleştirmiş. Terapistin mesleğe yeni başlamış olması nedeniyle ben bunun üzerinde çok durmadım. Hatta bu beni kitaba daha çok yaklaştırdı. Terapistin sorgusuz bir affediciliği olsaydı bu bana çok gerçek gelmeyebilirdi.  Ama yine de bence mesleki deneyimi daha fazla olan bir terapist danışanlarına karşı yargılayıcı tutum geliştirmiyordur. Yani buna inanmak istiyorum :D 

Kitaptan neler öğrendiğime geçmeden önce:

Kimler okumasın: başta 18 yaş altı okuyucular olmakla birlikte erkek cinselliği de benim için bir bilinmez olarak kalıversin canım, erkekleri o kadar da anlamak istemiyorum diyenler.

Kimler okusun: başta erkekler olmakla birlikte cinsellik psikolojisine, davranışların/düşüncelerin altında yatan nedenleri öğrenmeye ve psikoterapiye ilgi duyan okuyucular.

Terapistle birlikte okuyucu da -özellikle kadın okuyucu- bence bir gelişim gösteriyor kitapta. Ön yargılarla çıkılan okuma yolculuğu empatiyle nihayet buluyor. 

Kitapta terapist, erkeklerin cinsellik ve aşkı/sevgiyi ayrı tutabilmeleri yaygın düşüncesi üzerinde oldukça duruyor ve inanılanın aksine bir insanın aşkı ve sevgiyi hiçbir şeyden ayrı tutamayacağını öğreniyor danışanlarından. 

Yine toplum tarafından yaygın olarak kabul gören diğer bir düşünce ise erkeklerin entelektüel olarak kendilerine eşit ya da kendilerinden üstün bir kadınla olmaktan hoşnut olmayacakları. Çoğu erkek aksini iddia etse de kitapta bu tez çürütülemiyor. Maalesef erkeklerin kendilerini bir kadına tam olarak açabilmeleri için hayatlarındaki kadını kendilerinden daha aşağı bir konumda görmeleri gerekiyor. Tabii kitaptaki erkekler bunu böyle anlatıyor. Bu düşünceyi yanlışlamak isteyen varsa seve seve dinleyebilirim :D

Yine de herkesin sevmek ve sevilmek istediği dünyada toplumsal kuralların her cinsiyet üzerinde olumsuz etki bırakması  ise kitapta yer alan diğer bir üzücü gerçek.

Genellikle üzerinde çok düşünülmeden çoğu erkeği tanımlamak için kullanılan narsisistlik üzerine yazarın söyledikleri beni düşündürdü. Narsisizm kendine önem veren ve "ötekini" nesneleştiren çoğu erkek için kullanılan bir tanımlama olsa da aslında narsisizmin narsisist kişiye en büyük zararı veren bir ruh hali olduğunu ileri sürüyor yazar. Gerçi bu bilginin narsisistleri üzeceğini sanmıyorum. Onlar kendilerinde beğenecek yeni özellikler bulmaya devam ederlerken biz onlar için de üzülürüz, tamam.

Neyse 304 sayfalık kitabı bir günde bitirdiğim için gözlerimin arkamdan ağır konuşabileceği ihtimaline karşılık yazıyı burada sonlandırıyorum. Daha kitabı yeni bitirmişken düşüncelerimi yazmak iyi bir fikir miydi onu da bilmiyorum. Eğer okuyanınız varsa bana yazın. İyi geceler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder