7 Kasım 2021 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü #18 Gizli El

Pandeminin hayatımızı ele geçirmesinden sonra hala kitap okuyabilenler olarak birbirimize sahip çıkmamız gereken şu günlerde yoksa siz hala Jane Austen Kitap Kulübü'nün olağanüstü, şahane, muhteşem toplantılarına katılmıyor musunuz? Siz bu konu üzerinde düşünüp taşınırken ben de son kitap kulübü buluşmamızda yaptıklarımızdan bahsedeyim madem.



- 17. buluşmamızda Reşat Nuri'nin Gizli El isimli romanını konuştuk.

- Toplantımızı yine internet üzerinden gerçekleştirdik ve ben yine kendimi tutamayıp eski güzel GalataPerform günlerine özlemimi anlatan bir tirat atmış bulundum. Ahh pandemiden önceki o eski güzel günler...(102 yaşında hissediyor)

- Ve sonra Google marifetiyle bulduğumuz bilgilerden yararlanarak Gizli El kitabının yazıldığı dönemden ve romanın genel özelliklerinden bahsettik hızlıca.

- Kitabın sansüre uğramasından sonra bir aşk romanına dönüşmesiyle yaşadığı kayıplardan bahsettik.

- Tek cümlede geçilen hayati meselelere, konuşulmayan duygulara, anlaşılmayan karakter özelliklerine kısa bir yas tuttuk devam eden süreçte.

- Konusu ne olursa olsun Reşat Nuri romanlarının okuma süreçlerinde aynı hissi vermesine şaşırdık bir müddet.

- Kitapta altını çizdiğimiz satırlar ve bu satırlardan çıkardığımız anlamlar üzerinde durduk ve ben yine aynı satırların altını çizmiş olsak da bu satırları bambaşka düşünceler ve hissiyatlarla çizmiş olmamıza ve bu satırlardan bambaşka anlamlar çıkarmamıza şaşırmaktan geri duramadım ve canımız istediğinde istediğimiz cümleden istediğimiz anlamı çıkarıyorsak insanın zihnine bile güvenmemesi gerektiğine hızlıca bir kanaat getirdim. Kendi zihnimize de güvenmeyeceksek ne kadar yalnızız bu zorlu hayat yolculuğunda şeklindeki acıklı gibi bir cümle gelip göğsüme oturmasaydı daha da uzatırdım bu kısmı ama hadi yine iyisiniz.

- Kitabın isminin olay örgüsüne uyumunu tartıştık birkaç dakika ve bir bağlama oturtamadık.

- Kitapta aslında çok da tanıma fırsatı bulamadığımız karakterlerden de bahsedip Gizli El sayfasını istemeden de olsa kapatmış bulunduk sonra.

- Bir sonraki toplantıda da Reşat Nuri okuma düşüncemizi Reşat Nuri kitaplarını bu hızla okumaya devam edersek cüzdanımızın arkamızdan ağır konuşacağı gerçeğiyle yüzleşince bastırmak zorunda kaldık ve araya başka bir kitap sıkıştırmaya karar verdik.

- Bir sonraki toplantıda Thomas Hardy- Çılgın Kalabalıktan Uzak okuyoruz. Kemerlerinizi bağlayın çünkü aylar sonra yeniden İngiltere kırsalına gidiyoruz ve hiçbir güç bizi Mr. Da.. pardon Jane Austen konuşmaktan alıkoyamaz. Biraz uzun sürecek bir kulüp toplantısına şimdiden zihinlerinizi hazırlayın derim ben. Sadece bir öneri.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

10 Ekim 2021 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü #17 Acımak

Jane Austen Kitap Kulübü'nün 16. toplantısı 17 Eylül'de gerçekleştirdik. Toplantının üzerinden neredeyse bir ay geçmiş olması ve benim toplantı yazısı yazmayı unutmuş olmam gerçeğini hızlıca geçip hemen toplantıda konuştuklarımıza gelelim. Blog tarihimdeki en kısa giriş oldu ama bu yazıyı bir sonraki toplantıdan önce yazmam lazım. Blog tanrıları beni affedin.

Toplantı boyunca konuşulanları not etmediğim için hepimiz hafızama güvenmek durumundayız. Gerçi kendisinin önemli bilgileri hop diye unutup yıllar önce izlediği anime karakterinin adını mıh gibi aklına kazıması şeklinde garip huyları vardır ama idare edeceğiz artık. 


Kitap kulübümüzün 16. toplantısında Acımak'ı konuştuk. Daha önce Acımak ile ilgili yazdığım yazıya şuradan ulaşabilirsiniz. 

-Kulüp üyelerinin çoğunluğu kitabı sevmek konusunda hemfikirdi.

-Acımak'ın dizi versiyonunu seven tek üye bendim (sırıtma emojisi).

-Bir süre kitabın ana karakteri Zehra ve onun kişiliği üzerinde durduk ve tabii ki acımasızlığından ve bunun nedenlerinden de bahsettik.

-Zehra'dan sonra Mürşit Efendi'ye hızlı bir geçiş yaptık, o dönemdeki ve şimdiki memuriyet düzeninden konuştuk.

-Konu Mürşit Efendi'den açılınca onun seçimleri, hayata tutunma çabası, hayata bakış açısı, yoldan çıkışları ve vazgeçişleri üzerine düşüncelerimizi döktük ortaya. Mürşit Efendi'nin hayatta istediği şeyleri elde edemeyişinin ardından kendinden vazgeçişini enine boyuna irdeledik ve son olarak Zehra'yı "kurtarma" planını sorguladık.

-Akabinde duygularımızı hızlıca halının altına süpürüp Mürşit Efendi'nin eşi ve annesinin arkasından ağır konuşmuş olabiliriz ama o çok önemli değil.

-Bir süre Reşat Nuri'nin eserlerinden ve eserleri arasındaki benzerliklerden bahsettik. Diğer toplantılarda sırayla Reşat Nuri okuma kararı verdikten sonra kulüp bir anda Reşat Nuri Güntekin Kitap Kulübü'ne dönüyordu ki konuyu hızlıca Bay Darcy'ye getirmek boynumuzun borcu olmuştu artık.

-Bu kısımları biliyorsunuz artık. Bay Darcy'den, Bay Darcy'nin mükemmelliğinden, yeganeliğinden, bulunmaz Hint kumaşlığından, Allah'ın bir lütfuluğundan, güne açan çiçekliğinden, çıldırmış şairlerin titreyen mısralarında bahsettiği o periliğinden falan bahsettik işte bu sefer öyle çok abartmadık.

-Altını çizdiğimiz satırları paylaştık ve düşüncelerimizden bahsettik sonra.

-Ve gelecek toplantılarda Reşat Nuri okumaya devam etme kararında mutabık olup toplantımızı sonlandırdık. 

-Katılan herkese teşekkür ediyor ve bir sonraki toplantıda konuşacağımız kitabın Reşat Nuri'den Gizli El olduğunu belirtmekten mutluluk duyuyorum. Çıkın çıkın gelin.

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim.

24 Temmuz 2021 Cumartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #16 Silas Marner

Covid-19'dan dolayı girdiğimiz ilk karantinada George Eliot'tan Middlemarch okumayı denemiştim. Çırpınışım aylarca sürmüştü. Defalarca yeniden başlamış, çoğu kez okuduğumu anlamamıştım. Her 'yine hiçbir şey anlamadığım sayfa'nın sonuna geldiğimde kendimi sayfayı bir kez daha okumak için motive ettiğim iç konuşmalarımı bir kenara koysaydım şimdiye kişisel gelişim kitabı yazarı olmuştum. Kahretsin... 


Allahtan kitabı okumayı bitirdim de TEDx konuşmacısı olmanın da kıyısından dönüverdim. Ama ben akıllanmam dostlarım. Kendime de acımam yok ayrıca. Bu deneyimden hiç ders almamış olacağım bir de kitap kulübünde George Eliot okuyalım önerisinin üzerine atlamış bulundum. 

Tamam hemen kızmayın, o kadar da kötü değildi, evet öğretileri güzeldi, tamam biraz temposu düşüktü ama ilginç bir hikaye anlatıyordu, sanayi devrimini ve bir toplumun değişimini bir de yazarımızın gözünden görüyorduk, karakterlerin ahlaki çatışmaları, vicdan muhasebeleri, sevgiyle ve şefkatle olan mücadeleleri, hatalarını telafi etme girişimleri başarılı bir şekilde okuyucuya aksettiriliyordu. Yüksek müsaadelerinizle ben burada da suçu Covid-19 tabir ettiğimiz virüse atmak istiyorum. Ben önceden böyle değildim valla bak. Hep belgeseldi...

Kitap kulübü yazısına geçmeden önce hiçbir yere varmayan, başı sonu belli olmayan, yazarımızın kafasında oradan oraya sürüklenen düşünceleri foş diye boş sayfaya döktüğü giriş kısmımızı da atlattığımıza göre kulüp toplantımıza geçebiliriz, hadi geçmiş olsun.

Jane Austen Kitap Kulübü'nün 15. toplantısını 10 Temmuz Cumartesi günü saat 19.00'da gerçekleştirdik. Toplantımız yine Zoom'daydı.

-Bu toplantıda kitabı okumakla olan mücadelesini sonuna kadar sürdüren okuyucuların oranı az olsa da hikayeyi enine boyuna masaya yatırabildik.

-Söz konusu yazar George Eliot olunca eserlerini bir erkek adı ile yayınlamasına değinmeden edemedik. Tabii ki buradan hareketle yazarın yaşamında, edebiyat dünyasındaki kadın yazarlarda, onların eserlerini yayınlayış biçimlerinde, kadın yazarların yaşadıkları güçlüklerde de dolandı düşüncelerimiz.

-George Eliot'ın eserlerinde verdiği mesajlar ve düşünce yapısı üzerinde de bir müddet durup soluklandık. Olaylar üzerinden anlatmak istediklerini tartıştık.

-Romanda nereden geldiği ve nereye gittiği belli olmayan bazı olaylar üzerinde konuştuk bir müddet ama nereden geldiği ve nereye gittiği belli olmayan olaylar vardır diyerek koşarak uzaklaştık bu konudan. 

-Ben bir ara kendimi kaybedip yeniden gözlemci bakış açısı ile yazılan romanlar hakkında ileri geri konuştuğumu hatırlıyorum ama inşallah siz hatırlamıyorsunuzdur. Sesimin yükseldiğini, masaya yumruk vurmama ramak kaldığını falan unutmuşsunuzdur hep umarım.

-Toplantımız devam ederken kitabı sevenler ve sevmeyenler olarak gerekçelerimizi öne sürdük, İnternet'te diğer okurların düşünceleri üzerinde yaptığımız araştırmalarda da kitabın okurlar arasında pek popüler olmadığını görsek de birbirimizi kitabı sevmeye ikna etmiş bulunduk.

-Hepimizin hemfikir olduğu konu ise Silas Marner'ın hiç tanımadığı bir çocuğa gösterdiği sevgi ve şefkatti. Burada biraz gözlerimiz doluyor gibi olduysa da çok geçmeden konuyu Bay Darcy'ye bağlayıverdik. 

-Her toplantıya yeni okurların katılması harikalığını ustalıkla kullanmamızdan mütevellit "Aa biz sizinle hiç Jane Austen konuşmadık hadi biraz konuşalım." marifetiyle konuyu hoop diye Bay Darcy'ye getiriyoruz. En güzel tarafı ise kimsenin bu durumdan en ufak bir şikayetinin bulunmaması. 

-Şaka şaka. Tabii ki her ay farklı bir kitap okuyup birlikte tartışabilmek için buluşuyoruz. Bay Darcy övmek için bir araya gelmek işin latife kısmı inanın. İçimizdeki edebiyat sevgisini, okuma aşkını, öğrenme hevesini, sanat bağlılığını, kitap bağımlılığını  bir görseniz feleğiniz şaşar. Gerçekten bak, yeminle...

-9 günlük bayram tatilinin şu son günlerinde sizi daha fazla yazıda esir etmeyeyim. Atılacak son bir kulacınız, manzaraya karşı alınacak son bir derin nefesiniz vardır şimdi. Mesela ben de yaklaşık yarım saattir Keşfet'e bakmıyorum. Özlemiştir beni. Hadi görüşürüz, görüşür müyüz, görüşelim.

-Unutmadan Jane Austen Kitap Kulübü ile okuyacağımız bir sonraki kitap Reşat Nuri Güntekin'den Acımak. Ve bir aksilik olmazsa geçen yıl yaptığımız açık hava kitap kulübümüzü tekrarlamak istiyoruz. Katılmak isteyenler bana sosyal medya hesaplarımdan ulaşabilir. 


29 Mayıs 2021 Cumartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #15 Uğultulu Tepeler

Pek değerli Jane Austen Kitap Kulübü'müzün 15. toplantısını 23 Mayıs Pazar günü saat 20.00'de gerçekleştirdik. 


Her ne kadar artık bir Zoom linki daha görmeye takatimiz kalmasa da, kamera-mikrofon kapalı mı diye sürekli kontrol etmekten göz numaramız bir derece daha artsa da biz bu davadan dönmeyeceğiz galiba ve ayrıca mesele Bay Darcy ise Zoom linki anksiyetesi teferruattır canım.

Asıl konuya gelmeden önceki hiçbir yere varmayan, ana fikri olmayan, okuyucunun dikkatini dağıtıp fırsattan istifade Bay Darcy övüp göklere çıkarma muhabbetimizi yaptığımıza göre kulüp toplantısından bahsedebiliriz, o da sizin güzel hatrınız için...

Daha önce Bronte kardeşlerden Jane Eyre'i konuşmuştuk kulüpte -hem de yüz yüze, ve gözyaşları- çok keyif almıştık. Bu sefer biraz da Uğultulu Tepeler'in arkasından atıp tutmak bazen de tutamamak istedik. 

AUSTENZEDE İLE İTİRAF MOLASI

Bu gerçeği açıklamadan yazıya devam edemeyeceğim. Gururumla savaştım ve artık dayanamıyorum. Son 5 cümle benim için işkenceydi. Yargılarım, blog dünyasının benden beklentileri, yaş farkımız ve ait olduğum sınıf bu gerçeği açıklamam için birer engel. Bunları göz ardı ediyorum, ıstırabıma son verin. Evet Uğultulu Tepeler kitabını okumam için beni influence eden kişi Twilight Bella'dan başkası değil :( Hemen kınamayın canım, siz sanki çok şeysiniz... 

AUSTENZEDE İLE İTİRAF MOLASI BİTTİ

Yine 2 cümle ile geçebileceğim giriş kısmı Manas Destanı'na kafa tutma noktasına gelmiş, susayım.

-Toplantıya içinde 3 farklı kitap olabilecek güçteki olay örgüsünden bahsederek başladık.

-Kulüp üyelerimizin çoğunluğu kitaptan genel olarak hoşlanmadıklarından bahsettiler, az sayıdaki diğerleri ise kitabı çok beğendiklerinden.

-Kitabın konusuna geçmeden Bronte kardeşlerin hayatları ile ilgili teorilere de değinmeden edemedik.

-Uğultulu Tepeler'in de Gurur ve Önyargı gibi çeviri dünyasının gazabına uğrayan kitaplardan olduğunu fark etmemiz ise çok uzun sürmedi. Ölmeyen Aşk, Esen Tepe, Rüzgarlı Bayır ve nihayetinde Uğultulu Tepeler...

-Bu konuşmaların akabinde ben bir miktar gözlemci bakış açısıyla yazılan romanların arkasından ağır konuşmuş olabilirim ama kalbim temiz.

-Ve bir süre hikayeyi bize aktaran Nelly Dean hakkında komplo teorilerinde bulunduk ardından Lockwood'un hayatına hiç değinilmiyor oluşuna hayıflandık.

-6 dk kadar Bronte kardeşlerin keder, kasvet, karanlık sevgilerinden bahsettik.

-"Uğultulu Tepeler tutkulu bir aşkı mı yoksa bir takıntıyı mı anlatıyor" üzerinde bir müddet durduk ve bu ilişkinin aşk duygusundan fersah fersah uzakta olduğuna hemfikir olduk.

-Sonra kendimizi tutamayıp Linton'a anlam veremeyişimizi masaya yatırdık. Gerçekten iyi mi yoksa azıcık durgun zihinli (yazar burada hakarete varan söylemde bulunmamak için kendine hakim olmaya çalışıyor) mi olduğuna karar vermeye çalıştık.

-Catherine'in düşünce ve duygularını yargılayacak gibi olduksa da hemen onu bağışladık.

-Ve toplantımızda en çok vakti, gelenin gidenin hor gördüğü, kötü davrandığı, hayatın tüm yükünün olumsuzluklarının stresinin acısını çıkardığı Heathcliff'e ayırdık. Ben de bir miktar yüklenmiş olabilirim kendisine fakat;

My Dearest Heatchcliff,

Şahsi algılama. İnsan hep kendine kızınca zaman zaman yoruluyor. Arada olumsuz düşüncelerin hedefini şaşırtmak lazım. Helal et. Geline selam...

-Eserin yazıldığı dönem, yazarın yaşamı, yayımlandığı dönemde esere yapılan eleştiriler, kadın romancılar ve onların varlık mücadelesini de dönemin edebi bakış açısı ışığında ve Viktorya Dönemi gerçekliklerinden hareketle aramızda mütalaa etmeyi de unutmadık tabii. (Bilim desen var.)

-Söylememe gerek yok ama hadi adet yerini bulsun. Bay Darcy sevgimizden bahsetmeyi de ihmal etmedik tabii.

-Bir hafta sonu karantinasında daha bir araya gelmenin buruk sevinciyle toplantımızı sonlandırdık. Katılan herkese teşekkür ederim, katılamayanlar umarım "Bu harika, olağanüstü, muhteşem toplantıyı nasıl olur da kaçırırım!" diyerek yumruklarını duvarlara vurmamışlardır.

-Bir sonraki toplantıda konuşacağımız kitap George Elliot'ın Silas Marner'ı. 

Bekleniyorsunuuz!

Hadi görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

18 Nisan 2021 Pazar

Doğum Günü Sıkıntısı

Yani şimdi bir insan istikrarsız diye, bir yazı paylaşıp birkaç ay ortalıkta görünmüyor diye, en son 3 hafta önce story attı, 1 ay önce post paylaştı diye hemen de terk edilmez ki canım. Sizce de biraz ayıp etmiyor musunuz? Biraz bunu düşünün isterim. Ama hazır blog görüntülenme sayımda kalp kırıcı bir düşüş yaşanmış buralar ısssızlaşmışken biraz iç dökmek istiyorum. Kendini yazarak daha iyi ifade edebilmekle lanetlenmiş bir insan olarak konuşamadıklarımı kelimelerin yakasına yapışarak anlatayım diyorum.

Doğum günüme birkaç gün kaldığından mütevellit doğum günü sıkıntısına ev sahipliği yaptığım o görkemli zamana gelmiş bulunuyoruz. Bu öyle bir zaman ki her şey olduğundan daha kasvetli görünüyor gözüme. Yaşamak zorunluluğunun başlangıcı olduğundan mı yoksa her doğum dönümünün ölmek zorunluluğuna bir adım daha yaklaştırmasından mı bilemiyorum ama senenin bu zamanları göğsüme oturan sıkıntıdan kurtulamıyorum. 

Bu zamana kadar yok saymakla başa çıkmaya çalıştığım bu duyguyla bu sene yüzleşmeye karar verdim sanırım ben de yeni fark ediyorum. Herhangi bir şey hissettiğimde bu hisse 37843536. farklı açıdan bakarak bu hissin nedenlerini ortaya koyup akabinde hissettiğim şeyi unutma davranışım (hissetmekten kaçma demeyelim de...) bu duyguda neden işlemiyor anlayamıyorum. 

Doğum günleri başarısızlıklarımızı, korktuklarımızı, sustuklarımızı, geçiştirdiklerimizi sayısal bir biçimde yüzümüze çarptığından mıdır bu küs olma hali bilemiyorum. 1 sene daha susmakla 2 sene daha susmak arasındaki o korkunç rasyonel fark nefesimi kesiyor. Sanki bir sene geçiştirmek 1 sene daha geçiştirmekten iyiymiş gibi geliyor. Başarısızlıklarımızın da korktuklarımızın da sustuklarımızın da geçiştirdiklerimizin de bir yaş daha büyümesi, yaşlanması, yaşlandıkça değiştirilemez bir hale bürünmesi, kadere dönüşme ihtimali insanın kanına dokunuyor.

Her sene mahkemeye çıkıp doğum günüme karşı geçmiş yaşımın savunmasını yapıyormuş gibi hissediyorum. 

- Şey affedersiniz ama ben onun bu sene de üstesinden gelmeye çalıştım, valla bak.

- Yaz kızım! 25. denemenin de başarısızlığına...

Doğum günlerinde insanların üzerlerindeki "olduğumdan çok daha önemli hissetmeliyim" baskısıysa ayrıca canımı sıkıyor. Bir önceki ve bir sonraki gün önemli olmamaya devam edebilme özgürlüğü ama doğum gününde hatırlandığın kadar var olmak... (yazar burada yumruklarını duvara vuruyor)

Doğum gününü kutlama fikrini ilk kim ortaya attıysa efendi gibi çıksın ortaya bir şey söyleyeceğim. Zaten yalnızlıktan zevk alma, iletişim ve ilişki kurmaktan, sosyalleşmekten kaçınma davranışlarımı değiştirme kararı aldığım yıl dünyada sosyalleşmeyi 6. büyük günaha dönüştüren salgın gelmiş kurulmuş baş köşeye, bu Austenzede'nin sabrını sınamayın artık.

Sanırım doğum günüme karşı hissettiklerimizin sonuna geldik. Şimdi sırada doğum gününü göğüslemek var. 

İsmim tek hece olduğu için doğum günü şarkısının melodisine de uymuyor zaten doğum günüyle barışık olmayı baştan kaybediyorum.

30 Mart 2021 Salı

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar

Bir "Sadece Jane Austen Okumuyorum" yazısına daha hoş geldiniz!

Bu sene de okuduğum kitapları bloga yazmak konusunda çok aşırı kararlıydım fakat şeyin bundan haberi yokmuş reading slump'ın :( 3 ayda 3 kitap okuyabilmiş olmanın hüznü içerisindeyim. Eğer bu bir mektup olsaydı şu cümlenin mürekkebini çoktan gözyaşım dağıtmış olurdu ama hadi yine iyisiniz. 



Evet, asıl konumuza dönmenin vakti geldi. Eğer beni uzun zamandır tanıyor ve yazılarımı okuyorsanız sizlerle çok şey paylaştığımı bilirsiniz. Yeri geldi en seçkinci elitist zevklerimi sizlere açtım yeri geldi guilty pleasure denizlerinde yüzdük, Bay Darcy sevgimizi enine boyuna inceledik, Jane Austen'i yazdığı erkek karakterlerinden yargıladık, korkunç Hallmark filmleriyle kah güldük kah ağladık, kötü kitaplarla utandık, iyileriyle gururlandık, Bay Wickham'dan nefret ettik, lafı her fırsatta Bay Knightley'ye getirdik, Jane Austen karakterlerinin burç yorumlarını bile yaptık... Demem o ki beni artık tanıyorsunuz ve şimdi söyleyeceğim şeyi sizden saklayamayacağımı fark ettim. Evet doğru... Arkadaşlar ben Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü anlamadım. 

Sanki siz çok şeysiniz de :( 

Hadi şimdi el ele verip entelektüel kapasitemin vefatına bir saygı duruşunda bulunalım. 

Havadan sudan mı konuşsak ya ne yapsak. Ee n'oldu sizin o işler? 

Elimi nereye koyacağımı şaşırdım. Yani aslında kitabı anlamaya da çalıştım yalan yok. Kitap bitince blogları falan da gezdim ama olmadı.

Kendi bildiğini kendisinden başka kimseye anlatamayan ve bu kitabı çok beğenen kardeşime danıştım o da yüzüme gülmek suretiyle cevap verdi, kalpsiz biri. 

Bu ilk defa başıma geliyor dostlarım. Bir cam mam açın. Bileklerimi kolonyayla ovun, başıma bir tülbent bağlayın. Her şey insanlar için gerçi bunu da yaşamak varmış kaderde. Ben gideyim de papatya kokulu kitaplardan alayım madem. Ya da Whatpadd'e düşerim kim bilir. Migros'ta hala pembe dizi kitaplardan satılıyor mu? 

Kitaplığımdaki Tutunamayanlar'ı atmaya karar verdim. Belli ki seni hak etmiyorum Tutunamayanlar, beni affet. Sana da güle güle Huzursuzluğun Kitabı, hele sen Varoluşçu Psikoterapi, seninle göz göze dahi gelmeyelim, hem kötüyüm karanlığım biraz da Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü anlamadım. Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün Nietzsche Ağladığında. Uykularımı uyursan nasıl korkarsın Sırça Fanus. Notre Dame'ın Kamburu git başımdan ben sana göre değilim, benim için kirletme aydınlığını...

O zaman şey yapalım ben altını çizdiğim satırları falan yazayım.

- Modern hayat ölüm düşüncesinden uz... ay yok yapamayacağım ben TikTok izlemeye gidiyorum, rica ederim peşimden gelmeyin.

27 Mart 2021 Cumartesi

Jane Austen Kitap Kulübü #14 Dorian Gray'in Portresi

Merhabaa!

Bir düşman gibi ensemden ayrılmayan "hiçbir şey yapmama" isteğime resti çekiyor ve yazımın başına geçiyorum. Size de bu aralar sürekli "beni aşırı mutlu edeceğini bildiğim herhangi bir iş ve davranışta bulunmak yerine şuraya kıvrılıversem n'olacak" düşüncesi geliyor mu? Ben artık çok sıkıldım bu durumdan. Bakın bu yazıyı yazarken bile yastığımın bakışlarını üzerimde hissediyorum gibi. Beni çağırıyor. Help. 



Girizgahımızı yaptığımıza göre yazımıza geçebiliriz. Kitap kulübümüzün 14. toplantısında Dorian Gray'in Portresi'ni konuştuk.

Öncelikle kitabın yazıldığı dönem ve yazarı hakkında bildiklerimizi döktük ortaya. 

"Sanat sanat içindir" görüşünden hareketle kitapta altını çizdiğimiz yerlerden bahsettik. Bir ara 1 saatin dolduğunu ve hala 12. sayfada olduğumuzu fark ettikse de can havliyle toparlandık.

Bir süre Dorian Gray'in "kötü" biri olup olmadığı üzerine konuştuk. Ve Dorian'ın çocukluğuna indik. Acaba babası nasıl biriydi diye düşündük. Kafamızda birkaç baba modeli oluşturduk. Freud'a yakamızı bırakmasını rica ettikten hemen sonra bir insanı iyi ya da kötü yapan etkenlere de değindik. Nihayetinde "kötülüğün" bir insanın özünde olduğuna, diğer faktörler yanlış yollara saptırsa da insanın içinde iyiliğe götürebilecek bir rehber varsa ona karşı koyamayacağına karar verdik. 

Kitapta sanata dair diyaloglar üzerinde de epeyce bir vakit durduk. Hatta bir ara olaydan bahsetmeyi neredeyse unutuyorduk. 

Toplum algısında oluşturulan "sanatçı" kavramı ve gerçek sanatçıları karşılaştırdık. 

Kitaptaki olay örgüsünü, bu olay örgüsünün sembolize ettiklerini ve bu olaylardan anladıklarımızı sorguladık. Bazı durumlara hepimiz farklı anlamlar yüklemiş, değişik açılardan bakmışız onu fark ettik.

Üyelerimizden biri hiç Bay Darcy konuşmadığımızı söyleyince dümeni hızlıca Bay Darcy'ye çevirdik (ben de hazırda bekliyormuşum açıkçası) de bir nefes aldık. 8 dk kadar Bay Darcy olumladıktan sonra kitabımıza dönebildik.

Kitabın farklı film uyarlamaları hakkında bir süre atıp tuttuk. Karakterlerin romanda ve filmlerdeki yansımalarını karşılaştırdık.

Ve devam eden süreçte herkesin okuduğu kitaptaki çevirilerin bambaşka olduğunun farkına vardık. Hatta bazı alanlarda anlam bile tam tersi oluyordu. Bunu kitabın soyut kavramlardan bahsetmesine bağlamaya çalıştıksa da pek tatmin olmadık.

Her ne kadar konuşacak daha bir sürü şey kaldıysa da bir pazar karantinası kitap kulübünün de böylece sonuna gelmiş olduk.

Bir sonraki kitap kulübünde Uğultulu Tepeler'i konuşacağız. Bekleniyorsunuuz!

Heathcliff sana laflar hazırladım aslanım.

3 Mart 2021 Çarşamba

Jane Austen Kitap Kulübü #13 Watson Ailesi ve Sanditon

Ay kitap kulübü yazılarını nasıl yazıyordum. Vallahi unutmuşum. Nasıl yapıyorduk, nereden başlıyorduk, konuyu nerede aşırı doğal bir biçimde Bay Darcy'ye bağlıyorduk? Çığlıklar, yardım çığlıkları...

O zaman lafı hiç uzatmadan direkt konuya giriyorum. Sizce de Bay Darcy mükemmel biri değil mi? Tamam, kötü şaka.

Efendim öncelikle ilk Zoom toplantımız vatana millete hayırlı ve de uğurlu olsundur bence artık. Her ne kadar yüz yüze konuşup tartışmanın zevkini vermese de ulaşılabilirliği artırması açısından sevdim ben çevrimiçi kulüp toplantısını. Hem böylece Jane Austen övmediğimiz bir mecra kalmayana kadar kitap kulübü yapmış oluyoruz :D Bu arada Zoom'dan önce bir de Clubhouse'da deneme yayını yaptık. Orası da kitap kulüpleri için kullanışlı bir alan. Evet bu defa gerçekten konuya gelmeden önce daha önce Watson Ailesi ve Sanditon dizisini yazdığım yazıları okumak isterseniz üzerlerine tıklayarak yazılara cisimlenebilirsiniz, teşekkürler.




Kitap kulübü toplantımıza öncelikle Watson Ailesi'nden hiçbir şey anlamadan kitabın bitmesine karşı olan derin üzüntümüzü paylaşarak başladık. Roman devam etmiş olsaydı nasıl olurdu hayalleri de kurduktan hemen sonra koştur koştur Sanditon'a vardık. Bir müddet Jane Austen'in "modern" uyarlamaları hakkında atıp tuttuk. Dizide Jane Austen havası olmadığında hemfikir olmamızın ardından Lord Babbington'ı övüp göklere çıkardık. Ve maalesef ana karakter kızımıza azıcık gıcık olmak konusunda da konsessüs sağlamış bulunuverdik. Charlotte ve Sidney karakterleri arasında ise bir uyum hissedemediğimizi belirtmeden geçemedik. 2 dk kadar Sidney Parker cidden kötü biri mi'ye kafa yorduk. Denham kardeşler kafamızı karıştırırken, Lady Denham'ın korkutuculuğu karşısında şaşırmış bulunduk.  Mr. ve Mrs. Parker arasındaki güçlü bağ ise gözümüzden kalpler çıkmasına yardım ve yataklık etti. Biz de hazırda bekliyormuşuz açıkçası. Ve daha bir sürü şey.

Bir pazar karantinasında kitap kulübüyle bir araya gelip 2 saat boyunca Jane Austen konuşmak 2 hafta devam edebilme gücü verdi bana. Katılan herkese teşekkürler. 

Kitap kulübünde konuşacağımız bir sonraki kitabımız Dorian Gray'in Portresi. Çıkın çıkın gelin. Hadi görüşürüz. Görüşür müyüz? Görüşelim.

14 Şubat 2021 Pazar

Jane Austen Kitap Kulübü 13. Toplantı Bilgileri

Yok ya güzel olmaz dedim... bir araya gelemedikten sonra ne anlamı var ki dedim... virüs yakında biter zaten yine eskisi gibi toplanırız dedim... açık hava kitap kulübü yaparız n'olacak dedim... az kişiyle maskeli buluşuruz dedim ama kısıtlamalar benimle aynı fikirde değilmiş :( Pes ediyor ve ilk zoom toplantımızı duyurmak üzere bu yazıyı yazıyorum. 

Bu akşam Clubhouse'da da bir kulüp toplantısı deneme yayını da yaptık, kitap kulübü için kullanışlı bir uygulama fakat henüz uygulamaya herkes erişemediği için o seçeneği şimdilik rafa kaldırdık.



Gelelim Zoom toplantımızın ayrıntılarına. Bu toplantıda Sanditon dizisinden ve Jane Austen'in yarım kalmış romanı Watson Ailesi'nden konuşacağız. Dizi 1 sezon ve 8 bölüm bir solukta izleniyor. Kitap ise 72 sayfa. Bu karantina günlerinde buluşup Mr. Darcy öv... pardon Jane Austen eserlerinden ve bu eserlerin günümüze uyarlanış biçiminden, politik doğruculuk ışığında Regency döneminin özelliklerinin revize edilişinden ve yarım kalmış romanların okuyucuda bıraktığı etkilerden konuşmak isterseniz kitap kulübüne bekleniyorsunuz. Zoom linki için bana Instagram ya da Twitter hesabımdan ulaşabilirsiniz.

Instagram: austenzedee

Twitter: austenzede

 21 Şubat 2021 Pazar 19.30'da

Görüşürüz.

Görüşür müyüz?

Görüşelim!

13 Şubat 2021 Cumartesi

Tartışma Sanatının İncelikleri - Schopenhauer

Bir önceki iş yerimde müdürümüz zannediyorum bu dünyaya sadece tartışma çıkartmak için gelmişti. Girdiği tartışmalar o kadar saçma konularda olurdu ki içimden değer mi ulan değer mi diye yumruklarımı sıkar dışarıdan anlıyormuş gibi kafa sallardım. Bazen bu tartışmalar o kadar uzardı ki zihnimde 2005 yapımı Aşk ve Gurur'u baştan sona oynatırdım. Müdür ise haklı çıkana kadar değil karşısındaki kişi delirip "tamam bundan sonra seninle gireceğimiz bütün tartışmalarda da haklı sensin" kıvamına gelene kadar devam ederdi. Ben hep uzaktan gözlemleyen taraf olduğum için iki kere yıpranırdım. Nadiren benimle de tartışmaya girişmeye çalışır ilk dakikadan savını kabul ettiğim için morali bozulurdu. Sonra işten çıktı da yeni çalışma arkadaşlarının sinir sistemlerine baş sağlığı dileyerek uğurladık kendisini. Velhasılıkelam yazar burada tartışmaktan zevk alan insanları asla anlayamadığını anlatmaya çalışıyor.



Hal böyleyken kendisiyle girdiği tartışmaları bile kaybeden biri olarak bu kitabı görünce mutlaka okumalıyım dedim. Çeviriden kaynaklı olduğunu düşündüğüm birtakım anlama güçlükleri yaşasam da kitabı kısa sürede okudum. Ve anladım ki cidden girdiğiniz en ufak bir tartışmayı bile kazanmanızda haklı olmanızın hiçbir payı bulunmuyor. Sadece bu işin kurallarını bilmek gerekiyor. Kitapta birçok teknikten bahsediliyor ama anladığım kadarıyla bir tartışmayı kazanmak istiyorsanız konuya değil karşınızdaki insana yönelerek onun açıklarını bulmak zorundasınız. Muhtemelen üç gün sonra hatırlamayacağım bu teknikleri öğrendiğim için yine de mutluyum. En azından artık sadece kaybetmeyeceğim neden kaybettiğimi anlamlandırabileceğim de :D

Kimler okumasın: her duruma karşı "aman tatsızlık çıkmasın" tavrında olanlar

Kimler okusun: kendisiyle girdiği tartışmaları bile kaybetmekten yorulanlar.

Bu sefer tek bir satırın altını çizmişim

- Söz denilen şeyin itibarı öylesine tükendi ki artık insanlar boşa da doluya da "benim karnım tok!" deyip boş geçiyorlar. 9

2 Şubat 2021 Salı

Simyacı - Paulo Coelho

 Merhaba!

Geçen yıl düzenli olarak okuduğum kitapların incelemelerini yazıyordum ama yıl sonuna doğru birtakım teknik aksaklıklardan (mental breakdown) ötürü bunu devam ettirememiştim. Bu sene yeniden başlama kararı aldım. Bu yıl "Sadece Jane Austen Okumuyorum" yazı dizisiyle blogumda online olmayı düşlüyor sizlerin de benimle blogumda online olmanızı temenni ediyor ve yazıya geçiş yapıyorum.



Yine geçen yıl son aylardaki teknik aksaklıklardan (mental breakdown) ötürü kitap okuma işini de biraz savsaklamıştım. Tekrardan kitap okumaya dönüşüm için yaptığım kitap seçimi yerli yerindeymiş kitabı bitirdikten sonra daha iyi anladım.

Bazı klişe cümlelerin aslında ne anlam ifade ettiğini ilk fark ettiğiniz anı hatırlıyor musunuz? Ben özellikle birkaç yıldır bazı cümlelerin kilitlerinin çıt diye açılma seslerini duyuyor gibi hissediyorum. Mesela "Hayat zordur"un kilidi 23 yaşımda açıldı bende. Bilmiyorum siz de yaşadınız mı hiç benzer bir şey. Ergenlik dönemi IMDB puanı ortalama 6 olan romantik komedi filmleri izleyerek geçen biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki "Yüreğinin sesini dinle"yi duymaktan tüm varlığımla tiksinmiştim artık. Cümle bende göz devirme isteğinden başka bir his uyandırmıyordu. Bu cümlenin kilit açılma sesini duymam ise 25 yaşımın başlarına tekabül ediyor. Simyacı'da da yüreğinin sesini dinlemek önemli bir yere sahip olduğu için iyi ki bu yaşa kadar beklemişim bu kitabı okumak için demekten kendimi alamadım.

Kitap özetle hayatı nasıl yaşayacağımızı bulabilmek için yüreğimizi rehber edinmemizin önemini anlatıyor. Kitap incelemelerinde yazarlar karakterleri ve olayları sadece araç olarak kullandıkları zaman bunlardan bahsetmek içimden gelmiyor. Bir durdum şu an. Kitap incelemesi yazıp kitaptan bahsetmememe alınmıyorsunuzdur inşallah bu da böyle bir tarz :D

Kitabı okurken ne için yaşıyoruz, hayatımızın kontrolü kimde, ne zaman gitmeli, ne zaman durmalıyız gibi bir sürü soruyla mücadele ettim ve etmeye de devam ediyorum. Kitap bir süre daha zihnimde misafir olacak anladığım kadarıyla. Hala kitaptan bahsetmememe ne diyorsunuz? 

Peki bu kitabı

Kimler okumasın: hayat üzerine düşünmeye üşenirim ben şimdi yormasanız mı beni acaba diyenler.

Kimler okusun: bu zorlu hayat yolculuğunda elimden bir kitap tutuversin yalnız hissetmeyeyim diyenler.

Altı çizili satırlar:

- Basit şeyler en olağanüstü şeylerdir ve yalnızca bilginler anlayabilir bunları. 31

- Belki de Tanrı çölü, insanlar hurma ağaçlarını görünce sevinsinler diye yarattı. 109

- Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar. 157

- Umutsuzluğa teslim olma... Yoksa yüreğinle konuşmana engel olur. 163

3 Ocak 2021 Pazar

2020 Muhasebesi

Merhaba, aslında bu yıl bir yıl sonu raporu yazısı yazmayacaktım. İçimden yeni yıla dair cümle kurmak bile gelmedi malum sebeplerden ötürü. Aa galiba 2020'ye trip atıyorum ben. Kendisini okumayı çok sevdiğim bir blog yazarı beni 2020 yıl sonu raporu yazısına mimleyince dayanamayıp yine bir yazı yazmak istedim. Hem mim sorularını cevaplayacağım hem biraz 2020'den bahsedeceğim ama pandemiden o kadar sıkıldım ki ona pek değinmeyeceğimi şimdiden bildirir küçüklere gözlerimle gülümser büyükleri ellerimle selamlarım. Şule Uzundere'nin yazısına da şuradan ulaşabilirsiniz. 2019 Muhasebesi yazıma ise buradan ulaşabilirsiniz.

Öncelikle geçen yıl kendime koyduğum hedeflere bir bakalım ne kadarını başarabilmişim.

Yeni yıl hedefleri

1- Yeni tanıştığın bir kişiyi üçüncü saniyede idealize etme

Bu hedefi gerçekleştirdim. Artık üçüncü dakikayı bekliyorum idealize etmek için.

2- Biraz da başkalarından nefret et

:(

3- Kendine verdiğin sözleri tutma

Bunu belli ölçüde gerçekleştirdim çok mutluyum. Kendime söz versem de canım yapmak istemiyorsa yapmadım bazı şeyleri.

4- Gerçekten elzem değilse erken uyanma

Buna kocaman bir tik atabiliriz. Bu yıl en çok uyuduğum yıl oldu.

5- 'Düşene ve tişörtünü ters giyene' de gül

:(

6- Olumsuz bir durumla karşılaştığında hemen nedenini sorgulama sadece üzül

:(

7- Konuşmaya üşenme

:(

8- Para biriktirme

:(

9- Hiçbir akademik faaliyete girme

Yüksek lisans tezim bitmemeye ant içmiş, yere diz vurmuş öyle bir kararlılık!

10- Ciddiye alma

:(

Evet sonuca baktığımızda 10 hedeften 3'ünü gerçekleştirebilmişim. Baya iyiyim. Bu yıl kendime tek hedef koyuyorum. "Kalbini kırma". Hadi bakalım hodri meydan 2021!

Bu yıl aslında çok fazla boş vaktimiz olmasına rağmen benim için verimli geçen bir yıl olmadı. Toplamda 32 kitap, 44 film, 13 dizi, 1 sinema :(, 3 konser, 1 stand up gösterisi, 4 kitap kulübü toplantısıyla yılı kapatmışım. Yeni yılda okuduğum, izlediğim, deneyimlediğim her şeyden daha çok zevk almayı diliyorum ve bütün bunları yapabilmek için sağlam bir ruh hali. Çünkü bu yıl ruh halimin en çalkantılı yılıydı. Elime fırsat geçince kendimi ne kadar üzebileceğimi öğrendim ve kendime izin verdiğimde gözümü korkutan şeylerin aslında çok da zor olmadığını. Ve son olarak yeni yılda kendime devam edebilme gücü diliyorum. Muhasebemizi yaptığımıza göre mim sorularına geçebiliriz.


1- 2020 senin açından nasıl geçti?

2020 duygu yaşımı 3'ten 5'e yükselttiğim bir yıl oldu diyebilirim. Bu yıl duygularımla sınandığım bir yıl oldu aynı zamanda.

2- Yıl boyunca yapmayı en çok özlediğin şey?

Dümdüz bir cevabım var: Kalabalıklara karışmak.

3- Biraz da olumlu yönden bakalım. 2020'de güzel geçtiğine inandığın ve 2020 şu yönden uğurlu geldi dediğin bir durumla karşılaştın mı?

Bu yıl en yakın arkadaşımla ilişkimizi güçlendirdiğimiz bir yıl oldu. Pandemiden önce birbirimizi fazla aramadığımızı daha az mesajlaştığımızı fark ettik. 

4- Karantina süresinde veya bulabildiğin boş vakitlerde kendine zaman ayırabildin mi? Ayırdıysan neler yaptın? (Örneğin yeni bir hobi edinme, önceki alışkanlıklara daha çok vakit ayırabilme vb.)

Bu yıl uzun zamandır hayalini kurduğum bir şeyi gerçekleştirdim ve kanun çalmayı öğrenmeye başladım. Şu an hali hazırda yalnızca 3 şarkı çalabiliyor olsam da çalmaya çalışırken bile çok mutlu oluyorum. Umarım yeni yılda kendimi bu alanda daha da geliştirebilirim.

5- Son olarak 2021 yılından beklediklerin neler?

Aslında yukarıda biraz bahsetmiştim. 2021 2020'yi aratmasın o yeter, bir de Netflix Bridgerton'un diğer sezonlarını bir an önce yayınlasın, bir de kitap kulübü toplantılarımıza devam edebilelim, bir de yaşayabilelim, bi.. bu liste uzuyor tutamıyorum, hadi görüşürüz.

2 Ocak 2021 Cumartesi

Aşk ve Gurur ve Kardan Adam Filmi

Bugün buraya mutlaka izleMEmeniz gereken bir film önermeye geldim. Hatta canını seven kaçsın! 


Tam uzun zamandır Jane Austen'le ilgili bir şeyler izlememiştim diye sevinirken film bitince de uzun zamandır Jane Austen'le ilgili bir şeyler izlememe döngümü kırmadığımı fark ettim. Diğer içinde Jane Austen geçen Hallmark yapımlarında olduğu gibi burada da isimler haricinde hiçbir şey Austen'le alakalı değildi. Filmin orijinal adı Sense, Sensibilty and Snowmen olmasına rağmen bizimkiler zaten her şey daha ne kadar kötü olabilir ki diye düşünmüş olacaklar filmi Türkçeye Aşk ve Gurur ve Kardan Adam olarak çevirmişler. Ben de durur muyum zaten daha ne kadar kötü olabilir ki diyerek bir de filmi Türkçe dublajlı izledim. Yazının başından beri yokuş aşağı yuvarlanıyoruz farkında mısınız? Neyse gelelim filme.

Filmin konusu ile Sense and Sensibility arasında pek benzerlik yoktu. Filmi Jane Austen'den bağımsız değerlendirdiğimizde yılbaşı temalı çerezlik tatlı bir film de diyebilirdik. Ama biri bana açıklayabilir mi lütfen ya durduk yerde Sense and Sensibility diyerek niye bizi heyecanlandırıyorsunuz? Bak, karakter ismi bulmakta mı zorlanıyorsunuz açık açık konuşalım ya utanmayın her şey insanlar için eğer öyleyse biz aramızda toplaşıp isim buluruz size ne olacak, elimize mi yapışır sonuçta hiç! 

Ayrıca bir şeyi daha merak ediyorum. Bu kadar donuk, duygusuz ve insanın içine üşüten filmler yapmayı nasıl başarıyorlar? Korkutucu bir duygusuzluk. Ya kadın oyuncuların hiç kımıldamayan saç dalgaları gece rüyalarıma girerse diye çok korktum. Elimi tutun rica ederim. Hele o kalıp gibi makyajlar Allahım sana geliyorum müsait misin? Karakter depresyona girince bile bozulmadı o eyeliner. Ben en ufak bir kriz anında bile kendimden geçiyorum. "Hasta mısın?" soruları havalarda uçuşuyor.

Filmin konusu haricinde her şeyden bahsettiğime göre film dışı bir şeyden daha bahsedip yazıma son veriyorum.

Filmde eserin aslından bağımsız pek çok şey vardı ama ben bir şeyi kabullenemedim. O nasıl Edward arkadaşlar! Ya hayır ya bana bu yaştan sonra Edward övdüremezsiniz kabul etmiyorum. Fakat o nasıl bir çene hattıydı. 

Aa oturmuşum burada ciddi ciddi Edward övüyorum benim yazıyı bitirme vaktim çoktan gelmiş dostlarım. Hadi görüşürüz.