14 Ağustos 2015 Cuma

Rüzgar Gibi Geçti

             

     Rüzgar Gibi Geçti, savaşın anlamını gerçekten öğrendiğim kitap. Savaşın bir insanın ruhunu nasıl etkileyebileceğini öğrendiğim kitap. Ve 1800'lü yıllarda kadınların aptal olmak için yetiştirildiğini öğrendiğim kitap. 
   Rüzgar Gibi Geçti kitabını hep duyup bir türlü okuma fırsatı bulamamıştım. Geçen Sahaf Festivalinden aldım ve okumaya başladım. Kitap 2 cilt halinde ve 2 cilt olmasına rağmen su gibi akıyor. Beni kitapta çeken şeylerin başında ana karakter Scarlett O'hara'nın kötü olması geliyor. Yani bazen her yönüyle iyi karakterler insanı sıkıyor. İnsan sadece iyi olamaz bence. Zıt duyguları barındırdığı için insan insandır. Bazı kitaplardaki kötü karakterler sanki içinden "evet şimdi bir kötülük yapmalıyım"  diyerek davranıyorlar gibi bir algı yaratılıyor. Kitapta Scarlett'in -bana göre- yaptığı kötü davranışlara zihninde nasıl kılıf bulduğunu görünce bir kere daha bağlandım kitaba. Sonuçta kimse kötü olduğunu kabul etmez öyle değil mi? Rhett Butler'ı çok sevdim. Asley'in olduğu kısımları okurken zihnimde onu pek çok kere dövdüm. Melanie'ye hayran oldum. Onun gibi bir insan olmak isterdim. Scarlett'in kitap boyunca kötü olayları "bunu yarın düşünürüm" diye savuşturmasını çok sevdim. Bu büyük bir meziyet bence. İstemediğim durumlar karşısında kitlenip kalan ben Scarlett'in bu yönünü çok kıskandım itiraf ediyorum. O dönemlerde kadınların sadece koca bulmak üzere yetiştirilmeleri çok garibime gitti bu kadını aptal gösteriyor ama bu şekilde yetiştirilmelerine rağmen kocalarını parmaklarında oynatan kadınları görünce de içimden sinsi sinsi gülmedim değil :D Kitapla ilgili insanlık için küçük benim için büyük bir spoiler vereyim okumayı düşünenler gözünüzü bu cümlenin devamında kaçırın lütfen bana düşman olmanızı istemem :) Kitabın belirli bir sonu yok daha doğrusu benim istediğim gibi net bir sonla bitmiyor sanki daha devam edecekmiş gibi bitiyor ama sonunun böyle olduğunu bilerek okumaya başlasaydım yine de okurdum.
         Son olarak kitaptan birkaç alıntıyla yazıyı bitiriyorum.


-Toprak, uğrunda çalışmaya, savaşmaya ve ölmeye değen biricik şeydir.
-Nedir bu Yankeeler gibi, uşaklar gibi aşkla evlenme modası! Amerikan marifeti! En iyi evlilikler, ailenin genç kızları yerine karar verdikleri evliliklerdir. (çok güldüm :D)
-Savaşlar bittiği zaman, insanların çoğu ne için savaştıklarını unutmuş olurlar.
-Para mutluluk ve aşkı satın alamaz ama bunların yerine en oyalayıcı unutturucu şeyleri satın alabilir.
-Nüfuz en önemli şeydir. Suçlu olmak ya da olmamak entelektüel bir meseledir.
-Tanrı bilir neden ama evlilik erkekler için zevklidir. Bunu hiçbir zaman anlayamadım. Ama kadınlara sadece bir lokma yiyecek, bir yığın iş, erkeklerin saçmalıklarına dayanma ve çocuk doğurmak düşer. (Evde kalacağım göz önünde bulundurulursa bu alıntıyı ezberlemeliyim evlenen arkadaşlarımı güzel üzer.)
-Dünya erkeklerin dünyasıydı..Erkekler malların sahibiydiler ve bu malları kadınlar yönetirdi. Yönetim iyi olursa bunun şerefi erkeklere aitti, kadınlara da onların zekasını ve becerikliliğini övmek düşerdi. Erkekler, ellerine bir kıymık batsa boğa gibi kükrerler, kadınlar çocuk doğururken bile seslerinin duyulmamasına çalışırlardı, erkekleri rahatsız etmemek için. Erkekler kaba konuşur ve sık sık sarhoş olurlardı. Kadınlar kaba sözleri duymazlıktan gelir ve sarhoş kocalarını acı sözler söylemeden yataklarına yatırırlardı. Erkekler tok sözlü ve nemruttular, kadınlara iyi kalpli, nazik ve hoşgörülü olmak düşerdi. (Hem üzdü hem güldürdü hem düşündürdü hem erkeklerden nefret ettirdi hem kadın olmaktan mutlu etti)
         Unutmadan ben bu romanda olsaydım eğer savaşın ilk kurşunuyla yanlışlıkla ölürdüm fazla hayal kurmaya gerek yok çünkü realistlik.
            Bu sefer gerçekten son, kitapta diyor ki "bir çift sallantılı küpenin etkisine kapılmayacak erkek yoktur" yani tam olarak cümle bu olmasa da bunun gibi bir şeydi bu gerçekten doğru mudur? Bir cevap verecek olan var mıdır? Lütfen olsun çünkü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder