13 Ağustos 2018 Pazartesi

Duygu ve Duyarlılık

Kül ve Ateş... Akıl ve Tutku... Aşk ve Yaşam... Duygu ve Duyarlılık... Sağduyu ve Duyarlılık... 
Ve daha bir sürü şey...
Kitabın o kadar çok farklı isimle çevirisi mevcut ki Jane Austen okumaya ilk başladığım yıllarda kafam Zincirlikuyu metrobüs durağı iş çıkış saati gibi oluyordu. Ama şimdi bende taşlar yerine oturdu yani neredeyse. Jane Austen kitaba ilk olarak Elinor ve Marianne ismini vermiş sanırım en güzeli de o. Gerçi ben olsam kitaba ALBAY BRANDON ismini falan verirdim iyi ki bana sorulmamış. Benim okuduğum çeviride Elinor aşkını için için yanarak yaşarken yani külken Marianne aşkını daha şiddetli biçimde yaşıyor yani ateş diye düşünülerek bu ad konulmuş. 


Fark ettim ki bloga Jane Austen'in yalnızca 3 romanı ile ilgili yazı yazmışım diğer üçlüyü yazmamak bu bloga karşı ağır konuşmak olacağından hemen işe koyuldum. Şu sıralar kendimi mutlu etmek için Jane Austen'in tüm kitaplarını yayım sırasına göre yeniden okumaya karar verdim. En son 5 yıl evvel okumuştum bir de bu yaşımla okuyayım belki daha farklı olur dedim. Önceki seferde altını çizmediğim bir sürü satır çizdim. Herhalde 70 yaşıma kadar kitabı komple çizmiş olurum diye düşünüyorum. Evet yine gereksiz uzattım ağmaan dolar olmuş 7 lira ben bi' yazıyı uzatmışım çok mu?
Tamam tamam işte geliyor. Bilmem bilir misiniz özet yazmakta pek başarılı sayılmam. Kitabı bir anlatmaya başlarsam tamamını yazarım diye korkuyorum o sebeple üstten üstten geçeceğim. Ama tabi ki spoiler içerebilir. Türk kahvesinin köpüğünü hüpletip gerisini bırakacağım gibi düşünün çünkü o zevkli kısmın tadına yalnız kitabın tamamını okuyanlar varabilir.
Dashwood ailesi Norland'da yaşıyor. 3 kızları var Elinor, Marianne ve Margaret. Babaları ölünce ev üvey ağabeylerine (abi olarak mı yazılıyor karar veremedim ilk bilgilerime dayanarak yazıyorum değiştiyse karışmam) kalıyor. Ağabeyleri kızlara hatrı sayılır bir yardımda bulunacakken bir anda hop diye bunun çok gereksiz olduğuna kanaat getiriyor inanın bana bu kanaatte yengelerinin kocasına yaptığı 8 sayfalık konuşmanın hiç etkisi yok! Şaka bir yana hepimizin Fanny'den öğrenecekleri var. Keşke üniversitede bizim iletişim dersimize o girseydi :D Tabii biz daha iyi yürekli işler için kullanırdık bu akıl oyunlarını :D Harry Potter evreninde olsaydı zihinfend sanatında usta olurdu üzgünüm Severus xoxo. Hal böyleyken anneleri ve kızlar bir akrabalarının köy evine taşınıyorlar ve olaylar başlıyor.
Kitapta iki ana karakterimiz mevcut biri duyarlılığı ya da aklı temsil eden Elinor diğeri duyguyu ya da tutkuyu temsil eden Marianne gerçi romanın sonuna doğru çeşitli değişimler olsa da kabaca böyle tanımlayabiliriz. İlk okuduğumda Marianne'in duygularını açıkça yaşamayan insanlar hakkındaki keskin düşüncelerine anlam verememiştim ama bu okuyuşumda Marianne'e hak verdim. Yine de peşin hükümlü olmak kötü birisi. Gerçi onu Gurur ve Önyargı'da çok net görüyoruz. Austen'ın romanları birbirini destekliyor adeta. Tüm romanları okuyunca empati yeteneği kazanıyorsunuz :D
Hikaye bu kız kardeşler etrafında dönerken biz de duygular, duyguları yaşama biçimi, duyguların bizleri yanıltma gücü üzerinde düşünme fırsatı buluyoruz. 
3 tane de ana erkek karakterimiz var Edward Ferrars, Colonel Brandon ve Willoughby. Artık Willoughby ismini bakmadan yazabiliyorum Gryffindor'a 10 puan! Açık konuşmak gerekirse Edward Ferrars boğazına ekmek kaçsa sırtına vurmayacağım bir karakter bence, bi' vuracak bulunur elbet. Ama Albay Brandon söz konusu olursa 112'yi ararım sen beni tutamazsın yıldızlar tutamaz. 


Kitapta en sevdiğim kısım Willoughby'nin Marianne'le evlense de servetine konacağı kadının onun kabul edeceğini öğrendiği an. Jane Austen burada tarihin ilk Thug Life'ını yapıyor. En sinir olduğum ve dolar 7 lira olmasa neredeyse kitabı parçalayacağım kısım Willoughby'nin kendini aklama konuşması. Elinor ona nasıl hak verdi aklım almıyor. Ben okurken içimden çok ağır konuştum. Kitabın sonunda ne oluyor sen onlar haber ver derseniz biz hepimiz Albay Brandon tek! Sevenler sevdiğine kavuşuyor kötüler dımdızlak mutsuzluklarıyla kalakalıyor falan filan. Jane Austen'in Edward'ın evlilik teklifini yazmaya gerek görmeyişine çok güldüm itiraf et Jane sen de onu sevmiyorsun! 


Altını çizdiğim satırlardan bazılarını da ekleyerek yazıya son veriyorum bu arada ben bu kitapta olsaydım Elinor'la Albay Brandon'un evleneceğine dair yayılan asılsız dedikodu olurdum. Tüm kitap boyunca öyle olmasını istedim çünkü hem de kitabın sonunu bile bile!

-İnsanları tanıdıkça gerçekten sevebileceğim gibi bir erkeği ömür boyu bulamayacağıma inanır oluyorum. (Sevgili Marianne, aynı şey tersi durumda da mevcut yani erkekleri tanımayınca da. İyisi mi sen yine tanımaya çalışmaya devam et tünelin ucunda Brandon var.)
-Yazık ki bir işin insana güzel vakit geçirtmesi ille de doğru olması demek değildir. (Youtube'da vlog izlemekten bahsediyor herhalde.)
-Üzgün olduğunda sana benzemeyen herkesin mutlu olduğunu sanıyorsun. (Yazar burada beni anlatıyor.)
-Böyle bir konuda kimseye akıl vermem. Zaten siz de biliyorsunuz ki benim verdiğim akıl sizin isteklerinize uygun değilse bir kulağınızdan girer, öbür kulağınızdan çıkar. (Meheh)


Siz bu romanı okudunuz mu, ne düşünüyorsunuz, kimden nefret edip kimi göklere çıkardı gönlünüz? Yoksa eliniz bir türlü gitmedi mi okumaya. Romanın bir filmi bir mini dizisi var hatırladığım kadarıyla onlara da bir göz atabilirsiniz. Albay Brandon'ı Alan Rickman'ın yani namıdiğer Snape'in canlandırdığı yapım benim baş tacımdır onu da söyleyeyim ben size.

4 yorum:

  1. Ben bu kitabı okuyalı bir yıl kadar bi süre oldu, tabi ki beni oldukça memnun etmişti :D Açıkçası Willoughby'yi sevene şaşarım çünkü gerçekten kötüydü ya bence, iyi niyetine gözyaşlarına hiçbir şeyin inanmayacağım insanlardan birisi. Edward hmm evet çok parlak birisi sayılmaz, sevgili Elinor'uma hiç de yakıştıramamıştım. Kitaba başladığımda bu Marianne ne yapmaya çalışıyor, bu kızın aklı hiç mi çalışmıyor diyordum ama sonra yaşadığı dönemde duygularını rahatça gösteremeyen kadınlar için çok güzel bi örnek olduğunu düşünmüştüm. Sonuçta Marianne bana birbaşkaldıran, bir öncü gibi geldi. Elinor zaten zarafet, akıl, mantık her şeyin bir örneği canım benim :) Kitabı anneme de okutmuştum Brandon Marianne'e aşık olduğu ve onunla evlendiği için yıkılmıştı hahaha. Edward'ı zerre kadar sevemedi, çok silik olduğunu ve asla Elinor'a yakışmadığını düşünüyor (haksız da değil sanki). Çok uzun yazdım sanırım umarım bi şeyi unutmamışımdır :D Yeni yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. oo uzun yorum bayılırım! 21. asırda bile duygularını göstermekten imtina eden insanlar olduğu düşünülünce Marianne gerçekten imrenilesi bir karakter. Annenize kesinlikle hak veriyorum, selamlarımı ve saygılarımı iletin lütfen yorum için çok teşekkür ederim beni mutlu ettiniz <3

      Sil
  2. Bütün o isimlerin aynı kitaba ait olduğunu yazarak hayır duamı aldın. Resmen bir aydınlanma yaşadım. Bana kalsa ben her isimden bir kitap sipariş eder, sonra da bunların hepsi aynı kitapmış diye sinir olurdum. :-)

    Alıntılar çok güzel. Nokta atışı tespitler yapmış yazar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :D aynı şeyi Uğultulu Tepeler romanında yaşamıştım! Onu da Ölmeyen Aşk diye çevirmişlerdi ama benim hatam yazarın tek kitabının olduğunu bile bile acaba mı dedim :D:D bir yardımım dokunduysa ne mutlu.

      Sil